10 Ağustos 2014.
Bir pazar akşamı Levent’te bir ofiste canlı yayınları izlerken sessizce gözyaşı döken 30 kişilik küçük gruptan biri de bendim.
Cumhurbaşkanlığı Kampanyası sürecinde CHP ve MHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu için gönüllü çalışan 30 kişiydi o grup.
Hepimiz yıkık ve üzgündük.
Sadece “başarısızlığımıza” değil, asıl olarak bir dönemin kapanmasına, Cumhuriyet tarihinin bu en keskin virajında parlamenter sistemin ve rejimin artık büyük tehdit altında olmasına ağlıyorduk.
Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir Cumhurbaşkanı olacağını hepimiz biliyorduk, hiç
saklamadı ki!
Her şey işte o gece başladı.

* * *

Seçim sonuçlarının belli olmasıyla “balkon konuşması” başladı, Erdoğan yanında “malum bakanları” ile çıktı ortaya:
“Bugün tarihi bir gün... Bugün bir dönemin kapılarını kapatıyor, artık yeni bir döneme doğru ilk adımı atıyoruz. Bugün Yeni Türkiye’nin kuruluşudur, bugün bir milattır.”
Köşk tarihe gömülürken, Cumhurbaşkanlığı Forsu o duvardan sökülüp bir arabanın bagajına konulurken başımıza bunların geleceğinden şüpheniz mi vardı ?
14 Ağustos 2015’te ise en açık haliyle söyledi Erdoğan : “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun anayasal olarak kesinleştirilmesidir”.
Bu konuşma da “sonuçları Külliye tarafından sayılmayan ve tekrarı talimat edilen” 7 Haziran Genel Seçimleri’nden iki ay sonra yapıldı.

* * *

O tarihe kadar geçen dönemde yüzlerce şehit verdik, mitinglerde, barış yürüyüşlerinde yüzlerce evladımız havaya uçtu.
Ve 1 Kasım’a vardığımızda Türkiye baştan sona olay yeri, her köşesi kan revan bir toprağa dönüşmüştü.
1 Kasım sonuçları da bu kanı durduramadı.
Ben bu yazıyı yazarken son haber Hakkari’den geldi, iki askeri helikopterimiz düştü, 8 şehidimiz daha oldu.
Bir önceki gece de Diyarbakır’dan gelmişti patlama haberleri.
Kimbilir pazar sabahına kadar daha ne acılar düşecek ocaklara...

* * *

Şimdi çıkmış CHP Genel Başkanı’na kızıyorlar.
Neymiş efendim “kan demiş, çok tehlikeliymiş”, sayfa sayfa yazılar döşeniyor Türkiye’nin “en güvenilir gazetesi !!!!” ile “en büyük gazetesi”nin köşe yazarları.
Başkanlık geldi hanımlar beyler.
İlk erken seçimde de anayasa değişebilir.
Ve bilmem farkında mısınız ama “çok, hem de feci kanlı” oldu bütün bu gelişmeler.
Yeni Türkiye hepinize hayırlı olsun !

Hayal değil gerçek !


Salı günü dünya devi teknoloji şirketi INTEL’in Türkiye çapında çok geniş bir örneklem üzerinde gerçekleştirdiği “Hayal Araştırması”nı dinledik.
INTEL, 18-55 yaş aralığında “anlamlı bir girişime giden hayal kurmanın” ne kadar yaygın olduğunu sormuş.
Sonuçlar acıklı.

17

* * *

Toplumsal olarak “kader-keder-umut” üçgeninde sıkışıp kalmışız.
Hayali olan zaten gerçekleşmez diye düşünüyor; bu Kader.
Yola çıkıp başarısız olan hemen vazgeçiyor; bu Keder.
Umut nerde derseniz, o da sadece “evlenip, iyi bir iş bulup çalışmakta” !

* * *

Türkiye genelinde kurduğumuz en büyük hayal yüzde 48 oranında “güvenli bir iş bulup çalışmak”.
Üniversite mezunu erkekler “iyi bir meslek”, üniversite mezunu kadınlar ise “iyi bir koca” hayal ediyor !
Bunun ötesinde çocukluk isteklerinin peşine düşmek isteyen, dünyayı değiştirmeyi hayal eden yok denecek kadar az.

* * *

Çok ilginç sonuçlardan biri de “evlilik ve özgürlük” ilişkisi üzerine.
Hem genç erkekler hem de genç kadınlar “evlenince özgür olacaklarını” düşünüyor, bu nedenle evleniyorlarmış.
Hayalin büyüğü burada işte!!!

16

* * *

Bir Alman arkadaşım Türklerin çocuk yetiştirme anlayışı ile ilgili şöyle demişti “Siz ağlamasınlar diye çocuklarınıza küçükken hep evet diyorsunuz, 18 yaşına geldiklerinde ise başlarına bir şey gelecek korkusuyla hep hayır. Oysa biz çocukken gerçekleri öğrensinler diye hayır deriz, reşit olduklarında da kararlarının sorumluluğu onlara aittir.”
İşte kilit nokta bu.
Bence biz asıl “gerçekle sağlıklı bir ilişki kuramadığımız için” hayal edemiyoruz.
Öylesine bir riya toplumu haline geldik ki, her sorunu halının altına süpürüp, sürekli yalanlarla yola devam ediyoruz.
Sonra da gençlerin kendi hayallerinin peşine düşüp bu uğurda sorumluluk ve emek göstermesini bekliyoruz.
Evlililiği özgürlük, güvenli işi varılacak son nokta sanmaları bundandır.
Gerçeği görmeyen hayal edemez çünkü...

18

Nizip’te tecavüz rezaleti


Duydunuz değil mi ?
Birgün gazetesinden Erk Acarer’in haberini okudunuz mu ?
Nizip’te AFAD’a bağlı mülteci kampında bir temizlik işçisi yaşları 8 ila 12 olan Suriyeli çocukları taciz etmiş. Olay ortaya çıkmış, Eylül 2015 tarihinden itibaren sadece AFAD değil Aile Bakanlığı da biliyormuş. Ama bakanlık ancak geçen hafta ( haberden sonra ) davaya müdahil olmaya karar verdi.
Konuya ilişkin rezil bir açıklama yaptı AFAD : “Olay doğru fakat haber iyi niyetli değilmiş.”
Pes !
Bu iğrençliği önleyememek, saklamak, yokmuş gibi davranmak iyi niyetli çünkü, değil mi... ?
Hiç utanmı yorsunuz.

BAK KIZIM


“Derinlemesine hasta bir topluma uyum sağlamak, bir sağlık ölçütü değildir.” Jiddu Krishnamurti