ŞAŞIRDIM

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a “istifa et” dendi. O da istifa etti. Ayıp olmasın diye “görevden aldık” demedi saray, “istifa et adam gibi git bari” toleransı gösterdi.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e de aynı uyarı gitti. O şimdilik oyalanıyor. Belli ki karizmayı fazla çizdirmeden nasıl giderim hesabında.
Arkadaş anlamıyorum bunlar nasıl insanlar? Biri pişkinlik yarışmasında ipi birinci olarak göğüslemenin mutluluğunu yaşıyor adeta. AKP Genel Başkanı bütün medyanın önünde kendisini istifaya davet etmiş, o sanki laf başkasına söyleniyormuş gibi istifini bile bozmuyor “Tayyip Erdoğan’a uzanan eller kırılır, o ümmetin lideri” diyor.
Ümmetin lideri de ne demek? Erdoğan halife mi? Sonuçta görevden atılıyorsun, seni oraya getiren irade artık orada durmanı istemiyor. “Çek git, asabımı daha fazla bozma” diyor. Ama o belediye başkanı tribünlere dönerek “En büyük Tayyip başka büyük yok” tarzı tezahürat yapıyor. Demek tehdit çok büyük. Öyle büyük ki, ne kimlik ne kişilik ne gurur ne onur hiçbiri önemli değil.
Ya İstanbul’dakine ne demeli. İstifa etti ama “niye istifa ettiğini” söyleyemiyor bile. O da tribünlere dönerek “Bundan sonra kendimi İslam dinine adıyorum” diyor. Belli ki ona yönelik tehdit de çok güçlü ki onda da onur, gurur, kimlik, kişilik hak getire.
Ama sıra muhalefete çemkirmeye gelince maşallah zannedersin ki adam çok karakterli çok gururlu çok onurlu. CHP Genel Başkanı Kadir Topbaş’a sormuş “Seni kim adam yerine koymadı?” diye. Haksız mı?
Topbaş utanıp susacağına celalleniyor. Diyor ki “İstanbullular bizi, biz İstanbullular’ı biliriz. Bize atılan hiçbir çamur üzerimize yapışmaz. Onurumuzla geldik, onurumuzla ayrıldık. Muhalefete tavsiyem; Beni karalamak yerine, kendinizi insanlara sevdirmeye çalışınız.”
Pes yani. Onurunuzla gelmiş olabilirsiniz ama onurunuzla gitmediğiniz ortada. Daha neden istifa ettiğinizi bile bilmiyorsunuz. Madem İstanbullular sizi biliyorlar neden bir kişi bile tepki göstermedi. Koskoca partide sizi seven sizi sayan bir kişi bile mi yoktu da belediye başkanlığından kovulmanıza karşı çıkmadı, yanınızda yer almadı. Bu nasıl “onurlu” gidiştir ki yanınızda bir kişi bile durmadı. Muhalefet liderini seviyorlar mı bilemem ama sizi seven bir kişinin bile olmadığı kanıtlandı. Bir kişiye bile kendini sevdirememiş olmanın utancını yaşayacağınıza “üzerimize hiçbir çamur yapışmaz” demeniz züğürt tesellisinden başka bir şey değildir. Kullanıldınız ve onursuzca buruşturulup atıldınız, hâlâ yalakalık yapmak için muhalefete saldırarak kendinizi tatmin edebilirsiniz ama bu kendinizi iyice çukura gömdüğünüz gerçeğini değiştirmez.

BUNU YAZMAK GEREK

Sahte kanıttan sonra yalan gerekçe


İktidarın cemaatle birlikte yürüttüğü kirli operasyonlar sırasında mahkemelere sunulan sahte kanıtlara çok rastlamıştık. Bu sahte kanıtlar çürütüldüğü halde cemaat iktidar işbirliği sayesinde hakimler bunları hiç ciddiye almamışlar ve yüzlerce insanın hayatını karartacak kararlar vermişlerdi. Neyse ki para paylaşım pazarlığında anlaşamayan iktidarla cemaat birbirine düştü ve cemaati tasfiye etmek isteyen iktidar yapılan kumpasları açıklamak zorunda kaldı. Böylelikle yüzlerce masum insan 5-6 yıl acı çektikten sonra normal hayatlarına dönebildi.
Cemaati tasfiye eden iktidar aynı kirli oyunlara bu kez tek başına devam ediyor. Yine sahte kanıtlarla insanlar mahkum edilmeye çalışılıyor. Hatta yeni dönemde sahtesini bırakın kanıta bile ihtiyaç yok artık. Yukarıdan gelen emirlerle insanlar tutuklanıyor, “bırak” komutu gelene kadar hapiste tutuluyor, ne hak ne hukuk hiçbir kurala uyulmuyor.
Odatv’den Barış Pehlivan’ın haberinden öğrendiğime göre “kanıta” ihtiyaç duymayanlar sahte gerekçelerle kendi adamlarını kurtarıyorlar. FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle tutuklanan ve hakkında dava açılan özel yetkili savcı Rasim Karakullukçu beraat etmiş ve serbest bırakılmış. Karakullukçu’nun FETÖ’cü olduğu iddialarına kanıt olarak Erzurum Cumhuriyet başsavcısı iken cemaat operasyonuna uğrayan İlhan Cihaner olayına karışmak da gösterilmiş. Ancak mahkeme beraat gerekçesini yazarken Rasim Karakullukçu’nun İlhan Cihaner’e yapılan operasyonla hiçbir ilgisi olmadığını belirtmiş. Oysa zamanında İlhan Cihaner’in evini basan, arama yapan, savcının küçük kızının çizgi film cd’lerini bile alıp giden isim Rasim Karakullukçu. Resmi belgelerde ıslak imzası var. İşe bakar mısınız? Koskoca mahkeme “yalan bir gerekçe” ile bir FETÖ sanığını beraat ettiriyor. Sonra diyorlar ki “FETÖ ile müthiş bir mücadele veriyoruz?” Yok ya.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

İçişleri bakanı bu konuda çok haklı


Trabzon ve Giresun’un ortak kullandığı
Sisdağı Yaylası’nda yapılan kaçak evler yıkılıyormuş. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Kusura bakmayın bu kadar da olmaz” diyerek yıkım işlerini başlatmış. Merak edip yayla evlerine baktım dün. Fotoğrafı görüyorsunuz.

cdnnn

İnanılmaz değil mi? Kim aklına neresi esmişse oraya bir bina kondurmuş. Üstelik sözüm ona binaların hiçbir özelliği yok. Tam “laz müteahhit” mantığı ile yapılmış, çirkin; şekilsiz, iğrenç evler. Neymiş vatandaş dağın başında kendine başını sokacak bir ev yapmış, bunlar yıkılır mıymış? O yaylalara yine aynı sayıda ev yapılır ama öyle evler yaparsınız, öyle çevre düzenlemesi ile süslersiniz ki dünya parmak ısırır. Ama böyle rezilce, arsızca doğayı da göz zevkini de mahveden evler yapıldığı gibi yıkılmalı. Bu evleri yapan ahalinin haklı olduğu tek nokta var. Diyorlar ki “Buralara ilk 15-20 ev yapıldığında kimse ses etmedi. Biz de bunları görüp kendimize ev yaptık, şimdi mi suçlu olduk?” Koca İstanbul’u Ankara’yı ve güzelim Anadolu kentlerini de böyle mahvetmiştik işte. Şimdi sıra dağlara gelmiş anlaşılan.

YENİ ÖĞRENDİM 

Topbaş’ın yerine konan adam için garantili seçim


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı görevden alıp yerine Mevlüt Uysal’ı koyan irade “hukuki zorunluluk” nedeniyle bunu sanki seçimle yapıyormuş gibi gösterdi biliyorsunuz. Bu nedenle İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplandı. Mevlüt Uysal aday gösterildi. CHP de bir aday gösterdi doğal olarak. Sonra seçim yapıldı.
Bu seçimler gizli yapılıyor hesapta. Ama tıpkı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olduğu gibi burada da seçimler “hesapta” gizli yapılır ama parti yöneticileri kimin ne oy verdiğini bilirler. Çünkü partililer güya gizli oy kullansalar bile kullandıkları oyu parti yöneticisine gösterdikten sonra sandığa atarlar.
Saray, meclis üyeleri arasında “huzursuz” olanların varlığını haber alınca işi daha da sıkı tutmuş. Normalde iki adayın isminin yazıldığı pusulalardaki kutuların içine çarpı işareti atıldığı halde bu seçime özel üyelerin seçtikleri adayın ismini bir kâğıda yazmaları istenmiş. Bazı AKP’liler el yazılarından yakalanabileceklerini düşünerek istemedikleri halde Mevlüt Uysal’ın adını yazmışlar.
El yazısından “hain yakalama” planı bile yapan çok cin bir zihniyetle karşı karşıyayız yani.