ANALİZ

SMO’yu nereye sakladık?


Hem Amerika hem de Rusya ile mutabakatlar imzalayarak “tarihi bir zafer” kazanıldığı anlatılıyor.

Yandaş tetikçi kesim “Hem sahada hem masada kazandık” propagandasını tüm milletin beynine kazıyor adeta.

Ancak ne gariptir ki, bundan sonra neler olabileceği konusunda analizler yapan pek yok.

Kazanılan zaferin Türkiye’ye ne kattığı veya önümüzdeki günlerde ne katacağı da hiç konuşulmuyor.

Soyut bir “Biz kazandık, istediğimiz her şeyi aldık” sesi çıkıyor çok yüksek biçimde.

Amerika’nın imzalattığı anlaşmadan sonra elbette kimsenin aklına Özgür Suriye Ordusu diye, uzun zamandır besleyip büyüttüğümüz, şimdi ise adını “Suriye Milli Ordusu” koyduğumuz çapulcu grubunun ne olacağı gelmedi.

Oysa Rusya’nın imzalattığı anlaşmadan sonra durum farklı olacaktır.

Çünkü Rusya, bölgede asıl koruyucu güç olacağını bu mutabakatla ilan etti.

Rusya, tavrını Suriye’nin resmi yönetiminden yana koyuyor.

Bu durumda, adına “Suriye Milli Ordusu” dediğimiz çapulcuların, bölgede cirit atması artık mümkün olmayacaktır.

İyi de bu güruh şimdi nerede?

Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte Suriye’ye giren, bütün iaşesi, silahları ve mühimmatları Türkiye tarafından temin edilen Suriye Milli Ordusu, Türkiye sınırları içine mi çekildi, yoksa henüz Suriye topraklarında mı?

Bunlarla ilgili bir bilgimiz yok.

Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı da bu grupla ilgili bir açıklama yapmıyor.

Tabii uzun süre saklanmaları mümkün değil.

Tahminim; bu çapulcu grubunun sessiz sedasız dağıtılacağıdır.

Ancak bu bir çözüm olmayacaktır, bunu da bilelim.

Çünkü bu çapulcular ile IŞİD’li teröristler arasında pek fark yok.

Bunlar da kafa kesiyorlar, karın deşiyorlar, insanları diri diri yakıyorlar, ellerini kollarını bağlayıp kafalarına ateş etmekten çekinmiyorlar.

Bunun Türkiye’nin başına iş açmaması mümkün değil.

Öyle ya da böyle, uluslararası kamuoyu durumun farkında ve bunun hesabı da bir gün mutlaka sorulacaktır.

Nitekim bu konudaki ilk ciddi uyarı atışı Amerika Savunma Bakanı Esper’den geldi.

CNN’de ünlü Amanpour’un sorularını cevaplayan Esper, Suriye’de Türkiye’nin desteklediği ÖSO’cuların YPG’ye karşı işlediği iddia edilen “savaş suçları”ndan kısmen sorumlu tutulması gerektiğini savundu.

Esper, “Raporları gördüm. Korkunçlar ve doğruysa ve doğru olduklarını varsayıyorum, savaş suçları olacağını düşünüyorum” dedi.

Amerika Savunma Bakanı, bu konunun takip edileceğini söyleyerek, “Bu suçların arkasındakiler sorumlu tutulmalı, çoğu durumda da Türkiye’nin sorumlu olduğunu görüyoruz” diye konuştu.

Esper, geçen hafta yaptığı açıklamada da Türkiye’nin Suriye’deki “muhtemel savaş suçlarından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tam olarak sorumlu olduğunu” söylemişti. Amerika’dan bu tepki gelirken, yakın bir gelecekte Rusya-Suriye cephesinden de benzer bir tepki gelmesi kimseyi şaşırtmamalı.

Çünkü Erdoğan iktidarının, “Milli ordu” olarak nitelendirdiği bu militanlar, Suriye resmi devleti tarafından “terörist” olarak niteleniyor.

Sanıyorum 6 saatlik görüşmede bu örgütle de ilgili konuşmalar olmuştur. Ancak Putin, Erdoğan’ı daha fazla sıkıştırmamak için SMO konusunu mutabakata almadı. Tabii şimdilik.

Eğer SMO, Suriye topraklarında kalır ve eylemler yaparsa durum farklı hale gelir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bırakın zafer kazanmayı, Türkiye’yi terör örgütü ile eşitlediler


Israrla soruyorum, iktidar ve yandaşlarının “Biz kazandık” dedikleri şey nedir?

Şuymuş; Suriye sınırında bir Güvenli Bölge kurulmasını ve PYD’nin bu güvenlik bölgesinin dışına çıkarılmasını istemişiz, sonuçta bunu hem Amerika’ya hem Rusya’ya kabul ettirmişiz.

Amerika ile olan anlaşma, Amerika çıkarı gereği belki böyle nitelenebilir ama Rusya ile de aynı söylemi paylaşmak mümkün değil. Çünkü Rusya mutabakatını imzalarken, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve mevcut statükoyu” ön şart olarak sürdü.

Bu da Suriye topraklarında canımızın istediği gibi davranamayacağımızı hatta en kısa sürede, bu ülke içinde bulunan tüm askerlerimizi de çekmemiz gerektiği anlamını taşıyor.

Tabii her iki mutabakattan sonra ortaya çıkan bir durum daha var ki, bu da ulusal gururumuzu şiddetle yaralıyor.

Tabii buna AKP iktidarı ve yandaş tetikçileri aldırmıyor bile.

Hem Amerika hem Rusya, bizim zafer kazandığımızı çığlıklar atarak duyurduğumuz PYD’yi Türkiye ile eşit konumda değerlendirdi. Fazla söze gerek yok.

Şu haberi okuyun lütfen; Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soçi’de Putin ile mutabakat görüşmeleri yaparken, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, beraberindeki komutanlarla birlikte YPG’li teröristle görüntülü olarak görüştü. Rusya Savunma Bakanlığı, Trump’ın “General Mazlum!” olarak tanıttığı Mazlum Abdi ile yapılan görüşmenin görüntülerini de medya ile paylaştı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Rusya ve Türkiye liderlerinin vardığı anlaşma kapsamındaki Kürt tarafının uygulamalarını görüştü” dendi.

Ruslar bunu yaparken, Amerika Başkanı ise zaten daha önceden PYD ile Erdoğan iktidarını eşit kefeye koyduğunu açıklamıştı.

Trump’ın, “Türkiye ile yaptığımız müzakereler sonucunda pek çok kişinin hayatı kurtuldu. General Mazlum’la görüştüm. Harika biri. Amerika’nın yaptıkları için çok teşekkür etti. General Mazlum’a da teşekkür ediyorum” demişti. Trump ayrıca Erdoğan’a yazdığı rezil mektupta, “General Mazlum’la görüş, taviz vermeye yanaşacak” ifadesini kullanmıştı.

İşte Türkiye’yi düşürdükleri durum bu.

Bir terör örgütü ile aynı seviyede anılan bir devletin itibarı olur mu?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Yanlış Suriye politikası olmasa PYD de yoktu


Son günlerde bir askeri harekata da neden olan PYD, aslında yanlış Suriye politikasının bir ürünü.

Suriye’de iç karışıklıklar başladığında Suriye’de Kürt varlığından bile söz edilmiyordu.

Çünkü Suriye yönetimi Kürtleri vatandaştan saymıyordu.

İlk başlarda bölgedeki Kürtler ayaklanmalara pek katılmadılar.

Bazı Kürt aşiretler gelişmeleri izlemekle yetindiler.

Suriye’nin kuzeyindeki Kürt hareketi ve PYD-YPG yapılanması, Erdoğan yönetimi Suriye’nin iç savaşına kendini dahil edince ortaya çıktı.

Erdoğan ve ekibi çok yanlış bir politika ile Türkiye’nin güney sınırlarını kendi görüşlerine göre dizayn etmeye kalktı ve PYD’nin kurulmasını sağladı. Erdoğan yönetimi, “Bunları maşa gibi kullanırız, biz de oyun kurucu gibi oluruz” duygusuna kapılarak Türkiye’deki Kürt grupların Suriye’ye geçmesini sağladı.

Ancak durum Ankara’daki sarayda planlandığı gibi gitmedi. Bölgede oyun kurucu olamayan ve açmaza giren AKP iktidarı, PYD’yi terörist olarak ilan ederek bölgede söz sahibi olmaya çalıştı. Yani AKP iktidarının fahiş yanlışları olmasa varlığı hiç olmayacak PYD, bugün Türkiye dışındaki bütün ülkeler tarafından tanınan ve ciddiye alınan “Kürt savaşçıları” haline geldi.

İşin kötüsü, Erdoğan da imzaladığı iki anlaşma ile PYD’nin terörist bir örgüt olmadığını kabul etmiş oldu.

Çünkü her iki ülke ile yapılan anlaşmalarda da PYD’den terörist olarak değil “unsur” olarak söz ediliyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Arap dünyası operasyonu böyle görüyor


AKP iktidarı ve yandaşları her ne kadar destan yazıldığını, kimsenin yapamayacağı bir operasyonun yapıldığını söylese de dünya bunu böyle görmüyor.

Batı ülkelerini taraflı ve “Türkiye’yi kıskanan dış güçler” olarak değerlendirmek isteyenler olabilir.

Bu nedenle “Onlar zaten beğenmez yaptığımızı” diyenler çıkabilir.

Ancak sadece batı ülkeleri değil ki AKP iktidarının Suriye politikasını ve giriştiği operasyonu eleştiren, neredeyse Müslüman ülkelerin tamamı da böyle düşünüyor.

Bu karikatür Arap medyasında yayınlandı birkaç gün önce.

Çizeri Lübnanlı Amjad Rasmi.

Arap dünyasında çok tanınan ve eleştirel tavrı ile de büyük ilgi çeken Rasmi,

Londra’da yaşıyor. Karikatürleri de pek çok Arap gazetesinde yayınlanıyor.

Bu karikatürde çok can sıkıcı iki unsur var bana göre.

Birincisi daha önce benim de yazıp söylediğim gibi aslında operasyon Suriye topraklarında bir tur atıp dönmekten ibaretti sadece.

Rasmi, bunu “Amerika’nın belirlediğini” anlatıyor karikatüründe.

İkincisi ise Arap karikatürist bile Türk söz konusu olduğunda hâlâ “fesli” dönemi hatırlıyor ve Türk’ü ezik büzük fesli biri gibi çiziyor.

Şaşırmayın, artık cuma günleri yazacağım


Herhalde bütün okurlarım bugün bu köşede yine yazımı görünce şaşırmışlardır.

Çünkü yıllardır haftanın 6 günü yazarken sadece cuma günleri yazım yayımlanmaz.

Şimdi yazı yazmama günümü değiştirdim.

Artık cumartesi günleri yazım çıkmayacak.

Bu durumda eskiden perşembe günlerini tatil günü olarak kullanırken, artık cuma günlerimi tatilde geçireceğim.

Tabii böyle olunca artık Tele1’deki sabah programımda cuma günleri de KORKUSUZ Gazetesi’ndeki yazılarımı sizlerle paylaşma fırsatı bulmuş oluyorum.