Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) dün yeni yasama yılının açılışını yaptı.

81 ili temsilen 24 Haziran 2018 günü seçilmiş 589 milletvekili bugünden itibaren mesaiye başlayacak.

Vatana millete hayırlı olsun.

Teorik olarak Türkiye Cumhuriyeti mevcut yönetim sistemi üç sacayağının üzerinde duruyor:

Cumhurbaşkanı’nın kabinesi (Yürütme)

Milletin Meclisi (Yasama)

Milletin Mahkemeleri (Yargı)

Peki teorideki bu durum, pratikte de öyle mi?

Gelin tek tek bakalım:

Yürütme: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan yeni yönetim sistemine göre yürütme organı Cumhurbaşkanı’nın kabinesidir. O kabine de seçilmiş cumhurbaşkanı tarafından TBMM dışından belirlenen isimler arasından atananlardan oluşuyor.

Yasama: Siyasi partiler ve seçim yasaları değişmediğinden, milletvekili aday listeleri parti liderleri tarafından belirleniyor. Halihazırda TBMM’de en yüksek sandalye sayısı AK Parti’ye ait ve AK Parti milletvekili aday listeleri bizzat (aynı zamanda partinin genel başkanı olan) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından hazırlanmıştı. Teorik olarak yürütmeden “ayrı” olması gereken yasama organı, pratik olarak yürütmeye doğrudan bağlı bir şekilde tecelli etmiş durumda.

Yargı: Yeni sistemde, teorik olarak bağımsız olması gereken yargı mekanizmasının en önemli temsilcisi Hakimler Savcılar Kurulu. Onun da başında Cumhurbaşkanı’nın atadığı Adalet Bakanı var. 13 HSK üyesinin 6’sını Cumhurbaşkanı, geri kalanını da Cumhurbaşkanı’nın genel başkanı olduğu AK Parti’nin çoğunluk olduğu TBMM belirledi. Yani yasama organı gibi yargının temsilcisi HSK da pratik olarak yürütme tarafından şekillendirildi.

BAKAN YARDIMCILARINA BİLE ULAŞAMIYORLAR

Peki hal böyleyken bugün mesaiye başlayacak 589 milletvekili, bu yasama döneminde ne yapacak?

Büyük ihtimalle sadece yürütmenin çıkmasını istediği yasaları çıkaracak. Milletvekillerinin vereceği yasa teklifleri de tozlu raflarda kalacak.

Nereden mi biliyorum:

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin yürürlüğe girmesinden beri TBMM’de 2 bin 79 kanun teklifi verilmiş. Ancak, küsuratından bile az sayıda, sadece 29 kanun ile 13 uluslararası anlaşma TBMM’den geçmiş.

Parlamenter sistemde, bakanlar kurulu TBMM’den çıkardı ve milletvekilleri, sözlü ve yazılı soru önergeleriyle Bakanları her daim denetleyebilirlerdi. Sözlü soru önergesi yeni sistemde yok. Ancak yazılı soru önergesi veriliyor. Anayasa gereği o önergelerin 15 gün içinde yanıtlanması gerekirken, Bakanlıklar artık önergelere yanıt verme gereği bile duymuyorlar. Verseler de geçiştirici genel geçer yanıtları tercih ediyorlar.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop geçen Temmuz ayında Cumhurbaşkanlığı makamına ve bakanlıklara gönderdiği mektuplarda soru önergelerine zamanında yanıtlanması talebini gönderdi.

Milletvekilleri, sadece soru önergelerine değil diğer taleplerine de bakanlardan yanıt alamıyor. AK Parti’nin büyükşehirlerdeki seçim yenilgisinden sonra yapılan yönetim toplantılarında en çok şikayet milletvekillerinden geldi ve “Bakan yardımcılarına dahi ulaşamıyoruz” cümlesi, yeni sistemle ilgili en çok dile getirilen sitem cümlesi oldu.

Demokrasinin olmazsa olmazı olan “denge ve denetleme” ile “güçler ayrılığı” kavramlarının en büyük dayanağı milletin iradesini yansıtan TBMM’dir.

Dilerim cumhuriyeti kuran Gazi Meclis, bu gücünü yeniden kazanır.

Yoksa, “yasama” yerine “yasa-ma” meclisi olarak tarihin sayfaları arasında kalır.



Geçen Pazar günü İstanbul’da bir düğüne katıldım. İnternethaber Yayın Grubu’nun Başkanı Hadi Özışık’ın oğlu Rıdvan Özışık ile Büşra Durmuş evlendi. Çifte yaşam boyu mutluluk diliyorum.

Düğünde, sadece meslektaşlarımızın değil, siyasetçilerin katılımı da yüksekti. AK Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti’den temsilcilerin yanısıra hükümetten de önemli isimler oradaydı.

Düğünde dikkatimi çeken fotoğraf, yasama-yürütme ilişkisi konusunda yazdıklarımın özeti gibiydi. İstanbul adayı olana dek TBMM Başkanı olan Binali Yıldırım, geçmişte de Başbakanlık ve AK Parti Genel Başkanlığı yapmış biri olarak salondaki en önemli siyasetçiydi. Buna karşın, gözler ve ilgi uzun süre Yıldırım’ın bürokratlığını yapmış Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın üzerindeydi. Kendisi nezaketen hep Yıldırım’ı öne çıkarsa da protokol gereği, Yıldırım’ın önünde duruyordu. Bu durum bakanlar için de geçerliydi.

Sanırım, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin en önemli özelliği, atanmışların belirgin bir şekilde seçilmişlerin önüne geçmesi oldu.