Acımız büyüktür... Bazı acılar vardır ki, sözlerle ifade edilemez... Bu da öyle...
Sevgili arkadaşımı, kardeşim gibi sevdiğim güzel insanı kaybettik.
Herkesin öleceği aklıma gelirdi de onun öleceği gelmezdi.
Hayat doluydu. Yediğine içtiğine dikkat eden, kendisine iyi bakan sportmen bir kişiliği vardı.
Ne yazık ki kadere ve doğa yasalarına karşı gelinemiyor.
50 yıldır tanıdığım, beraber çalıştığım, çok sevdiğim, sayısız gazetecilik başarılarına tanık olduğum Ertuğrul Akbay’ı kaybetmiş bulunuyoruz.
Son dönemde onu çok üzdüler. Neşeli, canlı, hayat dolu o insanı ağır stres altında bıraktılar...
İftiralar, dedikodular, ağır saldırılar altında insan demir olsa çatlar.
Alçakça olaylar, oğlu Burak Akbay’a FETÖ’cü iftirası atmakla başladı... Bir süre sonra Ertuğrul Akbay’ı da dillerine doladılar.
Besleme medyanın kiralık kalemleri (aslında kiralık katilleri demek lâzım) gazete ve televizyonlarında ipe sapa gelmeyen uydurma iddialarla çamur yağdırdılar. Ne yazık ki, RTÜK denilen kuruluş da bu haysiyetsiz saldırılara göz yumdu!
Ağır stres, sonunda yapacağını yaptı ve Ertuğrul Akbay’ın bağışıklık sistemini çökertti.
Son zamanlarda sık sık üzüntüsünü dile getirerek “Nedir bu haksızlık? Nedir bu hukuksuzluk? Oğlum iftiralar nedeniyle yurda gelemiyor. Torunlarımı göremiyor, sevemiyorum” diye kahroluyordu.
Oğlu Burak Akbay’ın, hiçbir geçerli delil olmadan, sabıkalı bir savcının hazırladığı iddianameyle açılan “FETÖ davasının” uzaması onu psikolojik olarak çok sarsmış, bünyesini yıpratmıştı.
Son elli yılın en başarılı gazetecileri arasında yer alan sevgili arkadaşımı bugün ebediyete uğurluyoruz.
Mekânı cennet olsun.