1930’ların sonlarında birçok ülke hava (gaz) saldırısına karşı “pasif” ve “aktif” korunma önlemleri alıyordu. İşte Türkiye’nin, II. Dünya Savaşı’nın ufukta göründüğü 1937’de ve 1938’de yurt dışından “gaz istemesi” de muhtemel bir hava (gaz) saldırısına karşı bir “aktif korunma” önlemiydi


1 Aralık 2019 Pazar gecesi Alman ARD kanalında “Unutulan Katliam: Atatürk Alevileri Nasıl Öldürdü?” adlı bir belgesel yayımlandı. Thorsten Mack ve Karaman Yavuz’un hazırladığı 6 dakikalık belgeselde şöyle denildi: “Türk arşivlerinde bulunan 1937 tarihli önemli bir belge, Dersim’den sorumlu generalin zehirli gaz talebinden sonra, Nazi Almanya’sına 20 ton zehirli gazın ısmarlandığını gösteriyor. Kemal Atatürk, Türkiye’yi modern ulus devlet haline getirirken, Hitler’le birlikte çalıştı, katliam yaptı!

Bugün, Alman ARD kanalının bu çirkin iddiasına cevap vereceğim!

“DERSİM’DE ZEHİRLİ GAZ” İDDİASININ TARİHİ

Alman ARD kanalında gündeme getirilen bu “zehirli gaz” iddiası yeni değil; Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlarının 50 yıldır dile getirdikleri bayat bir iddia bu!

Bu iddiayı yıllar önce ilk olarak, Nuri Dersimi, “İntikam! İntikam! İntikam! (...) Kürdistan denen ana yurdun kurtuluşu için intikam!” diye haykırdığı “Kürdistan Tarihinde Dersim” adlı propaganda kitabında ortaya attı. (1) Daha sonra, harekat sırasında Ankara’da olan, ancak yıllar sonra anılarında harekatı görmüş gibi anlatan İhsan Sabri Çağlayangil, siyaseten “CHP’yi lekelemek için” bu zehirli gaz iddiasını tekrarladı. (2) 2011-2014 arasında birçok gazete bu iddiayı dile getirdi. Alman ARD kanalından önce -son olarak- Mayıs/Haziran 2019’da Dersim Gazetesi’nde “Zehirli Gaz Belgelerini Açıklıyoruz!” başlığıyla zehirli gaz iddiası dillendirildi. Manşetten verilen belgede, Türkiye’nin Almanya’dan gaz, ABD’den uçak istemesi, bunların alınıp Dersim’de kullanıldığı biçiminde çarpıtılarak yorumlandı. Oysaki o belgede, istenen gazın alındığına ve Dersim’de kullanıldığına ilişkin hiçbir ifade yok.

Pasif korunma önlemleri: İnsanı yaşatmak için alınan önlemler


[caption id="attachment_5511635" align="alignnone" width="880"] Akşam 25 Mayıs 1935.[/caption]

Nisan 1915’te Almanlar Belçika Ypres’te zehirli gaz kullandılar. (3) I. Dünya Savaşı sırasında zehirli gazlar nedeniyle 1 milyona yakın tıbbi vaka gerçekleşti, 90 bin insan öldü.(4)

17 Haziran 1925 tarihli Cenevre Protokolü’nde boğucu, zehirli gazların savaşlarda kullanılması yasaklandı. (5) Türkiye bu yasak kararını 1929’da kabul etti. (6)

Ancak Cenevre Protokolü, zehirli gazların kullanılmasını engelleyemedi: İspanyollar, Fas’ta İspanya karşıtı sivillere hardal gazıyla saldırdı. (7) 1935’te İtalya Habeşistan’a saldırdığında zehirli gaz kullandı. Bu nedenle 1930’larda pek çok ülke zehirli gazlara karşı “aktif” ve “pasifkorunma önlemleri almaya başladı. İşte o ülkelerden biri de Türkiye’ydi.

Türkiye, 1927-1939 arasında zehirli gazlara karşı şu “pasif korunma önlemlerini” aldı:

1927’de “Muharebe Gazlarından Korunma Talimatı” yayımlandı.

1928’de “Cephe Gerisinin Havaya (Gaza) Karşı Korunması Talimatnamesi” yayımlandı.

1931’de “Halk İçin Havaya (Gaza) Karşı Korunma Talimatı” yayımlandı.

Bu talimatlara göre il, ilçe ve bucaklardaki askeri ve mülki amirler havaya (gaza) karşı gerekli tüm önlemleri almakla ve halkı bilgilendirmekle görevlendirildi.

1932’de Ankara Mamak’ta bir kimya laboratuvarı açıldı.

1933’te “Hava Hücumlarından Korunma Cemiyeti” kuruldu. Bu cemiyet 1934’te “Cankurtaran” adlı bir dergi çıkardı. Dergi halkı, zehirli gazlara karşı uyardı.

1933’te “Zehirli ve Boğucu Gazlar ve Hava Hücumlarından Korunma İşleri Müdürlüğü” kuruldu.

1934’te “Zehirli Gazlarla Bunları Kullanmaya Mahsus Vasıtaların Memlekete Sokulması ve Yaptırılmasını Yasaklayan Kanun” kabul edildi.

1934’te hava taarruzlarına karşı halkı bilgilendirmek ve savunma önlemleri almak için İçişleri Bakanlığı’na bağlı “Seferberlik Müdürlüğü” kuruldu.

1935’te Türk Hava Kurumu’nun (THK) 6. Kongresi’nde konuşan Başbakan İsmet İnönü, “Türkiye’nin hava (gaz) tehlikesine maruz olduğunu bilmeliyiz ve söylemeliyiz” diyerek halkı THK’ya yardıma çağırdı.

1935’te “Kimya Harbinden Korunmaya Mahsus Kanun” çıkarıldı.

1935’te “Hava Taarruzlarına Karşı Korunmada Yurt Sıhhat İşleri Talimatı” hazırlandı.

1935’te Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı “Hava ve Zehirli Gaz Mücadele Şubesi” oluşturuldu.

1935’te THK, “Hava (Gaz) Tehlikesini Bilenler Üyeliği” başlattı. Bu kampanyaya katılanlar THK’ya uçak alımı için yardım edecekti. Kampanyaya Atatürk ve İnönü de katıldı.

1935’te “Vilayetlerde Açılacak Zehirli Gazlardan Korunma Kursları Hakkında Talimat” çıkarıldı. 1935’ten itibaren yurdun her tarafında önce asker, sivil resmi görevliler; öğretmenler, öğrenciler, doktorlar, sonra halk için hava saldırılarından ve zehirli gazlardan korunma kursları açıldı. Kurslara katılmayanlara para cezası verilecekti. 1935’ten itibaren okullarda zehirli gaz dersleri ve konferansları verilmeye başlandı. 1935’te İstanbul’da “Hava (Gaz) Tehlikesi Mitingi” yapıldı. Anadolu’da da pek çok ilde ve ilçede hava (gaz) tehlikesi konusunda halkı bilinçlendirmek için toplantılar yapıldı, konferanslar verildi. Bu toplantılardan biri de 1936’da Dördüncü Umum Müfettiş ve Tunceli Valisi Abdullah Alpdoğan tarafından Elaziz’de yapıldı. (8). Atatürk düşmanları, 1936’da Elazığ’daki “bu pasif korunma toplantısını” bile “Dersim’de gaz kullanıldığının belgesi!” diye pazarlamaktan çekinmediler.

1935’ten itibaren zehirli gazlar konusunda halkı bilgilendirmek için sergi, afiş ve broşürler hazırlandı. “Sıhhiye Mecmuası”, “Kızılay Mecmuası”, “Havacılık ve Spor”, “Türk Hava Mecmuası”, “Ülkü” gibi pek çok dergide zehirli gazlar konusunda yazılar çıktı.  Örneğin 1934-1935’te Ülkü dergisinde Hikmet Rıfat, “Zehirli Gazlar” adlı bir yazı dizinde tüm zehirli gazları halka tanıttı. (9) Bu konuda çok sayıda kitap çıktı. Neredeyse her hafta gazetelerde zehirli gazlar konusunda halka bilgi verildi. Ağaçlandırma çalışmaları yapıldı.

1935’te Ankara’da Kızılay Gaz Maskesi Fabrikası açıldı. Fabrikada yılda 300 bin maske üretilecekti. Burada yapılan maskelere “Türk Halk Maskesi” veya “Kızılay Maskesi” adı verildi. Gaz maskesi satışını artırmak için kampanyalar düzenlendi.

1935’ten itibaren gaz saldırılarına karşı sığınaklar yapmak için çalışmalara başlandı. Yeni yapılacak tüm binalara sığınak zorunluluğu getirildi.

1936’da “Savaş Zamanlarında Işıkların Söndürülmesi ve Karartılması Talimatnamesi” hazırlandı.

1937’de “Hava Müdafaa Genel Komutanlığı” kuruldu.

1937’de “Gaz Genel Komutanlığı” kuruldu.

1938’de “Vilayet Hava Korunma Komisyonları” kuruldu.

1938’de “Hava Taarruzlarına Karşı Korunma Kanunu” kabul edildi. (10).

Atatürk Türkiye’si II. Dünya Savaşı öncesinde zehirli gazlara karşı aldığı bu “pasif korunma” önlemleriyle kendi halkını korumak istedi. Bütün bu çalışmalar, insanı “öldürmek” için değil, “yaşatmak” için yapıldı.

Atatürk karşıtlarının algı yönetimi


Aktif korunma önlemine “Katliamın kanıtı” diyorlar


[caption id="attachment_5511636" align="alignnone" width="880"] 07.08.1937 tarihli bu belgede; Bakanlar Kurulu, bazı zehirli gazların ve bunları uçak bombalarına doldurma aygıtının Alman şirketlerinden satın alınmasına karar veriyor. Cumhurbaşkanı Atatürk’ün de imzaladığı bu Bakanlar Kurulu kararının hemen başında “Hava silahlanma programı tahakkuku” için bu gazların alınmak istendiği belirtiliyor ki, ‘HAVA SİLAHLANMA’ bir ‘aktif korunma önlemi’dir. Alman ARD kanalı işte bu belgeyi çarpıtarak “gaz istendiyse alındı, alındıysa Dersim’de kullanıldı!” sonucuna varıp Atatürk’ü ‘katliamcı’ ilan ediyor.[/caption]

Alman ARD kanalının “Türkiye Dersim’de zehirli gaz kullandı!” iddiası 1937’de Türkiye’nin Almanya’dan gaz istediğini gösteren bazı arşiv belgelerine dayanıyor. (Bu belgeleri internette görebilirsiniz). ARD, bu gazın “Dersim’de Alevileri katletmek için istendiğini!” söylüyor. Oysaki istenen gazların alındığını ve dahası Dersim’de kullanıldığını gösteren bir belge yok.

Peki, o zaman “Neden Türkiye, 1937’den itibaren yurt dışından gaz istedi?” Çünkü 1930’ların sonlarında birçok ülke hava (gaz) saldırısına karşı “pasif” ve “aktif” korunma önlemleri alıyordu. İşte Türkiye’nin, II. Dünya Savaşı’nın ufukta göründüğü 1937’de ve 1938’de yurt dışından “gaz istemesi” de muhtemel bir hava (gaz) saldırısına karşı bir “aktif korunma” önlemiydi.

1925 Cenevre Protokolü’ne rağmen bazı Avrupa ülkeleri zehirli gaz üretimine devam ettiler. Uzmanlar, geleceğin savaşlarında zehirli gazların kullanacağını söylüyordu. (11) 1931’de “Havacılık ve Spor” dergisindeki “Zehirli Gaza Karşı Sivil Halkı Ne Şekilde Koruyabiliriz?” başlıklı bir makalede aynen şöyle deniliyordu: “Almanya, Amerika, İtalya, Fransa, İngiltere, Rusya bütçelerinden gaz yapmak için milyonlarca lira ayırıyorlar. Muharebede hiçbir kuvvet bu hükümetleri gaz kullanmaktan men edemeyecektir.” (12).

1930’larda “zehirli gaz” en tehlikeli savaş silahı olarak görülüyordu. Nitekim 1935’te İtalya Habeşistan’da zehirli gaz kullandı.

Atatürk, 1 Kasım 1935 tarihli meclisi açış konuşmasında şöyle dedi: “Son uluslararası olaylar, Türk milleti için kuvvetli bir hava ordusunun ne denli önemli olduğu konusunda bir kanıt olmalıdır. Çok emekle kurduğumuz, canımızla korumaya ant içtiğimiz kutsal yurdun havadan saldırılara karşı güvenlik altında bulunması demek, bize saldıracakların, kendi yurtlarında bizim de aynı zararları yapabileceğimize güvenimiz demektir...” (13) Görüldüğü gibi Atatürk, Türkiye’ye saldıracakları caydırabilmek için “kuvvetli bir hava ordusuna” sahip olmamız gerektiğini belirtiyordu. İşte bu “güçlü hava ordusunun” silahlarından biri de gazdı. Türkiye, işte böyle bir ortamda, II. Dünya Savaşı öncesinde “aktif korunma için” gaza sahip olmak istedi.

Türkiye, Atatürk’ün de imzaladığı 07.08.1937 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla Alman şirketlerden bazı zehirli gazlar ile bunları uçaklara doldurma aygıtı satın almaya karar verdi. 18. 08. 1938 tarihinden itibaren gaz üreticisi Alman şirketlerle görüşmelere başlandı. Ancak görüşmeler sonuçsuz kaldı.

Bunun üzerine Türkiye, 20.03.1938’den itibaren hem “gaz” hem de bu konuda “uzman” isteğiyle gaz üreticisi bir İngiliz şirketine başvurdu. Ancak İngiltere, bu gazları ve gaz uzmanını ancak 1939 Nisan ayı sonunda gönderebileceğini bildirdi. (14) Bilindiği gibi II. Dersim Harekatı 1938’de gerçekleştirildi. O sırada Türkiye’nin elinde zehirli gaz yoktu.

Gaz Şube Müdürü Nuri Refet Bey, hava birlikleri için gaz satın almak, gazlı bomba yaptırmak için Almanya’ya gönderildi. Zehirli gazlardan korunmak için Almanya’dan gaz sığınak uzmanı Dr. Scossberger Türkiye’ye getirildi. Gaz konusunda bilgi almaları için Bnb. Ethem ve Tğm Şaban Emül, 1.5 ay Almanya’da eğitime gönderildi. (15) Ayrıca hava hücumlarından korunma uzmanı Alman Hamsley de Türkiye’ye getirildi. (16).

Türkiye, ufukta görünen II. Dünya Savaşı’na hazırlıksız yakalanmak istemiyordu. Bir taraftan “pasif korunma önlemi” olarak zehirli gazlardan korunmak, diğer taraftan “aktif korunma önlemi” olarak zehirli gazlara sahip olmak istiyordu. Başka türlü “caydırıcı” olamazdı.

Demem o ki, Türkiye’nin kendi halkını gaz saldırısından koruma çabasının (aktif korunma önleminin) belgelerini “Dersim’de zehirli gaz kullanıldığının kanıtı!” diye pazarlıyorlar.

KAYNAKLAR DİPNOTLAR:


1- Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, İstanbul, 1994, s. 306. 

2- Turgut Özakman, Cumhuriyet Türk Mucizesi, İkinci Kitap, s. 809-810.

3- Havacılık ve Spor, 15 Nisan 1931, S. 45, s. 740.

4- Bülent Bakar, Hava Taarruzlarına Karşı Türkiye’de Pasif Korunma, İstanbul, 2019, s.17, 23, 24.

5- Havacılık ve Spor, S. 45, s. 741.

6- Resmi Gazete, 20.01.1929.

7- Bakar, s.20.

8- Cumhuriyet, 28. 6 1936.

9- Ülkü, 1934-1935, S.14-17.

10- Bakar, s. 21-179. Sabit Çetin, İkinci Dünya Savaşı’nda İstanbul ve Trakya’da Alınan Tedbirler: Pasif Korunma ve Tahliye, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s. 12-60.

11- Türk Hava Mecmuası, 15 Kanunuevvel 1928, S. 62, s. 930, 931.

12- Havacılık ve Spor, 1 Nisan 1931, S.44, s.724.

13- Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 2006, s. 834-835.

14-  Cengiz Özakıncı, ”İngiliz Devlet Arşivinden Gizli Belgelerle Kanıtlıyoruz: Dersim’de Zehirli Gaz Kullanılmadı”, Bütün Dünya, 1 Haziran 2012, s. 73-77. 

15- Hakan Arslantürk, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Sivil Savunmanın Tarihi Gelişimi, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2005, s. 44, Çetin, s.15, Bakar, s. 64.

16- Bakar, s.204.