Bir odada dört mum sessizce yanıyordu...

Birinci mum:

“Ben Barış’ım!” dedi...  “Ancak kimse benim sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor...  Artık sönmek üzereyim...”

Ve söndü...



İkinci mum:

“Ben akıl ve bilimim” dedi...

“Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum... İnsanlar karanlığı tercih ediyorlar... Kimsenin bana ihtiyacı yok... Yanık kalmamın da bir kıymeti kalmadı...” derken söndü gitti...



Üçüncü mum:

“Ben sevgiyim... Ama etrafıma ışık verecek gücüm kalmadı... İnsanlar sevgiye gerek görmüyorlar... Sevgisizlik daha çok egemen...” dedi...

Boynu büküldü, cılızlaştı ve nihayet sessizce söndü...



O sırada bir çocuk üç mumun söndüğünü görünce ağladı... Dördüncü mum, yatıştırıcı sesi ile çocuğa ağlamamasını söyledi:

“Ağlama... Korkma, ben yandığım sürece ateşimle diğerleri yeniden yakılabilir ve onlar da aydınlatmaya devam ederler... Benim adım umut...”

Çocuk umut mumunu alıp öbürlerini tutuşturup yaktı...



(Unutmuştum, kuzenim Kemal Rastgeldi gönderdi bu hikayeyi...)

Bu günlerde en çok ihtiyacımız olan duygudur; umut...

O söndüğünde, asıl o zaman ortalık kararır... Karanlığa teslim olmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştır...

Her şey bitmiştir, çocuk ağlar...

Beklenen bir şey yoktur...

Ne aydınlık...

Ne bir ışık...



Oysa aydınlığa ihtiyacımız var...

Dördüncü mum sönmesin...




30 Mart 2018 tarihli yazısı.