Yazı bilmem

Yazarım yazı bilmem

Bu yaz böyle geçti

Gelecek yazı bilmem...



Korona belasının ilk günleriydi...

Henüz kimse işin ciddiyetini anlayamamıştı... Sevgili doktorumuz Prof. Dr. Mehmet Oral, Andree’yi arayarak “Kemoterapilerden dolayı Bekir Bey’in bağışıklık direnci yok, birinci sınıf hedef... Onu yukarıdaki odalardan birisine çıkartabiliyorsanız çıkartın. (Benim Postal’ı bırakıp yukarı çıkmayacağımı biliyor) Çok hijyen bir ortamda olması lazım... Kimse henüz felaketin farkında değil...” demişti...

Birkaç gün sonra korona patladı...

Tabutlar, kireç kuyuları, tam bir dehşetti...

Yaklaşmak, sarılmak, el sıkmak, kucaklaşmak yasaktı... Maskeler, kolonyalar çıkmıştı ortaya... Türkiye 5 senede tükettiği kolonyayı bir ayda bitirdi... Kimse kimsenin elini sıkmıyor, zibidileri saymıyorum, durakta, otobüste, metrolarda insanlar kurallara uyuyorlardı...



O sabah Andree ile karşılaştığımızda üç metre uzakta durdu, kollarını bir bebeğe sarılıyormuş gibi yapıp, iki yana salınmaya başladı...

Sarılmamız böyleydi artık...

O an bir bebek olup uçtum sevgilimin kucağına...

Bebektim... Uzun hayat vardı önümde, büyüyecek, okuyacak, başaracak, gazeteci olacaktım... Mahkeme koridorlarında rahmetli babamın adı “Mehmet Zeki Oğlu...” diye hep geçecekti... Korkacaktım, ama peltek dilimi tutamayacaktım...

Burası en güvenilir yerdi işte; sevgilimin kucağında bebek...

O  gün bir bebek gibi ağladım...



Bir yaz bitti...

Çoğumuz evlere kapalı geçirdik yazı... Ne plajlar eskisi gibiydi, ne parklar... Polis, zabıta korkusundan “acaba maskem duruyor mu” diye burnumuzu yoklayıp durduk... Virüsün korkusu yaşamın üzerine bir kara bulut gibi çökmüştü bir kez...

Hayallerin çoğu kursaklarda kaldı...

Hüzünle bir yazın arkasından bakıyoruz...



Üzülmeyin...

Yaşama saygımız, hasretlerimiz, özlemlerimiz, sevgilerimiz, hayallerimiz, düne göre çok daha fazla...



Bu yaz böyle geçti...

Gelecek yazı bilmem...