Çanakkale’de konserve ton balığı üreten Dardanel fabrikasında -Covid-19 teşhisi konulanların da yer aldığı- işçilerin “kapalı devre çalışma” adlı yasalarda yeri olmayan bir sistemde çalıştırıldığına birkaç kez yer verdim.

İl Hıfzısıhha Kurulu’nun Dardanel fabrikasının adını anmadan ama şirketi  tarif ederek verdiği kararda, CHP’li belediyenin de imzası bulunuyor.

CHP’li belediye, gözden geçirme yapılabileceğini açıklamasına karşın, ne imza çekildi ne de gözden geçirme yapıldı.

(Öte yandan işverenin, yerel basında olumsuz haber çıkmaması için özel bir çaba sarfettiği, mali destek kozuyla “arayı iyi tuttuğu” iddiaları konuşuluyor. Bu iddialar bilgiye dönüşürse paylaşırım.)

Kurul kararıyla “kapalı devre” çalışma için belirlenen 14 günlük süre 9 Ağustos’ta doluyor. Bu tarihten sonra izlenmesi gereken yolu, sahaya gidip işçiler, aileleri ve farklı kesimlerle görüşmeler yapmış olan DİSK’e bağlı Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Seyit Aslan’a sordum.

YAYGIN COVİD TESTİ YAPILMADI

Aslan, öncelikli konunun, işçilere yaygın bir Covid-19 testi yapılması gerekliliği olduğunu söyledi. Bu test hala yapılmamış.

Şirket yönetim kurulu başkanının “Bugün itibarıyla üretim tesislerimizde herhangi bir Covid-19 vakası yok”  açıklamasını anımsattığımızda, Aslan da “zorunlu çalışma”nın ilk günlerinde, yaptığı görüşmelerden edindiği bilgileri paylaştı. İşyeri hekimlerinin Türk Tabipleri Birliği yönetimine aktardığı bilgilere göre 56 işçi hastanede müşahade altında.

Aynı kaynaklar toplamda da 150’nin üzerinde pozitif vaka olduğunu aktarmış. Çalıştırılan işçilerin bir bölümünde Covid-19 pozitif çıktığını ancak “yüksek ateş, başağrısı gibi tipik belirtiler göstermediği için” çalıştırıldığının belirtildiğini aktarıyor.

Bitmedi. Genel Başkan Seyit Aslan, sözlerini şöyle sürdürdü:

İşçilerle görüştük. Evet bir önlem olarak yemekhanede iki kişi yemek yiyoruz diyorlar. Ama soyunma odalarında hiçbir değişiklik olmamış. Bantlar arasında mesafe açılmış ama iş yoğunlaşınca, o mesafeler kapanıyor. İşçiler çok uzun saatler çalıştırılıyor. Sabah 8’de gelip 10’da çıkıyorlar.

SİYASİ BASKI

Önen’in açıklamasında “topu İl Hıfzısıhha Kurulu’na attığını” anımsatan Aslan, işleyişin ters yönde olduğunu vurguladı. Şu kaydadeğer notu da paylaştı:

Aslında Vali’nin Covid-19 pozitif vakaları dolayısıyla işyerinin kapatılması düşüncesi varmış. Nedense kapatılmıyor. Muhtemelen siyasi baskı yoğun.

Dardanel’in pandemi sürecinde üretiminin arttığını da söyleyen Aslan, “İşçi sayısı mı artıyor, işçilere verdikleri ücret mi? İkisi de değil. Ama üretim 60-70’ler düzeyinde artmış. Peki bu nasıl oluyor?

Şirketin yönetim kurulu başkanının Habertürk’e yaptığı açıklamada şu cümle dikkatimi çekti: “Bu süreçte çalışanlarımız ve isteyenlerin aileleri, içinde özel banyo ve tuvaleti bulunan 2 kişilik özel odalarda son derece konforlu bir şekilde misafir edilmiştir.

Karantina altındaki bir fabrikada, çalışmaya mecbur bırakılan işçilere devletçe  gösterilen  bir yerin odaları ne kadar konforlu olabilir?

Ve asıl soru:  Bu korkunç işsizlik ortamında işini kaybetme korkusuyla konuşamayan işçilerin sağlığını hiçe sayan bir düzene, çalışma mevzuatında yeri olmayan bir hukuksuzluğun devamına sosyal demokrat bir muhalefet partisi neden ses çıkarmaz?


İstanbul Sözleşmesi ve kadınlar


Abecesinden başlayalım.

İstanbul Sözleşmesi uluslararası bir belge. Türkiye bu anlaşmayı 2011’de imzaladı. 2014’te de yürürlüğe girdi.

İstanbul Sözleşmesi’nin temel hedefi, kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılıkla etkin mücadele. Belge, bu amacın gerçekleşmesi için devlet kurumlarını, kamu görevlilerini yükümlü kılıyor.

Evli olsun ya da olmasın, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın, kadının erkek şiddetine karşı korunmasını sağlamak üzere devlete bir dizi ev ödevi veriyor.

Peki bu “ev ödevleri” altı yıldır hakkıyla yapıldı mı? Hayır. Tersine. Türkiye’de her gün en az bir kadın, devlet ve onun aygıtlarını kullanan AKP iktidarı, sözleşmeyle verilen bu ödevlerini hakkıyla yerine getirmediği için bir erkek tarafından öldürülüyor.

Sözleşme’deki taahhütler ile devlete yüklediği ödevlerin kıymeti ile ağırlığı büyük. Belge metni, dünyadaki bütün kadınların verdiği mücadelelerle oluştu çünkü.

O nedenle uygulama eksik ve kötü olsa da hukuksal bağlayıcılığa sahip bu metnin yürürlükte olması, kadınlar için hayati önem taşıyor.

Sözleşme’nin bu donuk haliyle bile, gerici yapıların hedefine oturması tam da bu taşıdığı kıymet yüzünden. Gerici yapı derken iktidarın içinde ve içinde olmasa da iktidara etki eden İslamcı, tarikat ve cemaatçi odakları kastediyorum.



İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekme tartışmasının; gündem değiştirmeye, derinleşen ekonomik krizi, yoksulluk ve işsizliği yoksulluğu perdelemeye dönük taktik bir hamle olduğunu düşünenler oldu. Bunun fazla bir önemi yok.

Çünkü sebebi ne olursa olsun sonuçta iktidar partisi bu konuyu gündemine aldı ve yönetiminde tartışmayı planladı. Ve tabi ki bütün siyasi, ekonomik, toplumsal kararlarda olduğu gibi, İstanbul Sözleşmesi’nin istikameti de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından çıkacak bir kelimeye bakıyor.

YIPRANAN PLATFORM

Kararın 5 Ağustos Çarşamba günü yapılacak Merkez Yürütme Kurulu toplantısı ile Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısında verilmesi bekleniyordu.

Ama tartışma başladığından bu yana kadınlar öyle etkili ve yaygın biçimde ses yükseltti ki, önce meseleyi gündeme taşıyan Türkiye Düşünce Platformu havlu attı. Aralarındaki bir “gazeteci”nin Sözleşme’yi savunan kadınlara “fahişe” diyebildiği Platform açıklama yaparak , “Çekiliyoruz. Çünkü çok yorulduk, çok yıprandık” dedi.

(Bir kere bu açıklama ve içeriğindeki ifadelerin, Türkiye’deki kadın mücadelesinin geldiği eşiği gösterdiğini not düşelim.)

Ardından toplantı önümüzdeki haftaya ertelendi. Ancak kadın örgüt ve platformları, Türkiye’nin dört bir yanında planladıkları buluşmayı ertelemedi.

KADINLAR İSYANI HAYKIRDI 

5 Ağustos’ta Kadıköy’deki buluşmayı izledim. Beşiktaş iskelesini dolduran binlerce kadın, yeryüzünde on yıllar boyunca ölümüne sağlanmış kazanımların belgesi olan bu sözleşmeden geri adım atılma girişimine tepkileri çok net, kararlı ve enerjik biçimde sergiledi. Erkeklerin kadınların hayatı üzerine söz söylemelerinden kendilerinde hak görmelerinden çok ama çok sıkıldıklarını haykırdı.

Televizyon ekranlarını dolduran erkeklerin kadınlara dair had bildiren sözlerine isyan etti.

İktidar partisi yıllar önce kendisinin imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilip çekilmeme konusunda, eninde sonunda bir karar verecek. Ola ki bu karar, çekilme yönünde olursa, tartışmadan çekilen Platform’un bahsettiği “mayınlı alan”ın çok büyüyeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.

Kadınlar öldürülmek, şiddetin hiçbir türüyle karşılaşmak istemiyor. Bu konuda görünenden de kararlılar.

İzmir’de olduğu gibi bizzat kadın polisler tarafından saçlarından sürüklenseler de bu uğurda mücadeleyi büyütmeye hazırlar.