Konuşulan dil sanıldığından çok daha önemlidir. Çünkü dil, kişinin düşüncelerini ve düşünce seviyesini etkileyen en önemli faktördür.

Konuştuğumuz dil sadece günlük yaşantımızdaki iletişimi sağlamaz aynı zamanda düşüncelerimizi yönetir.

İnsanın günlük konuşmaları ve bu konuşmalarda kullandığı dil ne kadar gelişmişse, düşünce seviyesi de o kadar yüksektir.

Dil ve düşünme stilleri birbirinden bağımsız değildir. Bunu kendi düşüncelerime dayanarak söylemiyorum. Birçok dilbilimci ve bilim insanı dilin yapısının ve sözcüklerin düşünce tarzımızı etkilediğini iddia ediyorlar.

Amerikalı psikiyatrist Elizabeth Loftus kullanılan dilin insanın hatıralarını bile değiştirebileceğini gösteren deneyler yapmış.

Yaptığı deneyler sonucunda seçilerek kullanılan dilin algı yaratıp yaşanılan bir olayın hatırasının değiştirilebileceğini, çarpıtılabileceğini, yok edilebileceğini hatta olmayan bir şeyin hatıralarda var edilebileceğini ispatlamış.

Günümüzde yaşadığımız olaylara, medyanın ve siyasilerin kullandığı dile bakarsak, kullanılan dil ile algı operasyonunun nasıl yapılabildiğini açıkça görürüz.

Almanya'yı felakete sürükleyen Hitler’in 'Aydınlatma ve Propaganda Bakanı' ve çağımızın en büyük propaganda ustalarından birisi olan Joseph Goebbels "Yalan ne kadar büyükse, inananı o kadar çok olur!" diyerek boş konuşmamıştır.

Kendisi ayrıca "Amacımız doğruları söylemek değil insanları etkilemek" ve "Bana vicdansız bir medya temin et; sana bilinçsiz bir halk sunayım" sözlerinin de sahibidir.

Bu açıdan bakarsak, siyasilerin ve medyanın kullandığı dilin, toplumun psikolojisini nasıl etkileyebileceği ortadadır.

***

Dili kullanma yeterliliğimiz kadar seçtiğimiz kelimeler de algımızda bir o kadar etkili ve önemlidir çünkü dil düşünce tarzının ve kültürün bir yansımasıdır.

California San Diego Üniversitesi’nde Bilişsel Bilimler dalında uzman olan Lera Boroditsky dillerde kullanılan eril (maskulen) ya da dişil (feminen) kelimelerin insanların algılarında önemli roller oynadığını kanıtlayan deneyler yapmış.

Bu deneylerin sonuçlarına göre, bir dilin önemsiz özellikleri diyebileceğimiz unsurların bile o dili konuşan insanların dünyayı nasıl gördüğüne dair oldukça derin bilinç altı etkileri olduğunu saptamış.

Örneğin; birçok dilde dilbilimsel cinsiyet var; yani her ismin bir eril ve dişil cinsiyeti var. Bu cinsiyetler dillere ve kültürlere göre farklılık gösteriyor.

Mesela, ‘güneş’ kelimesi Almancada dişil, İspanyolcada ise eril olarak kullanılıyor.

Peki, bu insanların düşünme şeklini etkiliyor mu? 

Almanca konuşanlar güneşi daha feminen hayal ederken, İspanyollar daha maskulen mi hayal ediyorlar? 

Cevaba bakılırsa, aynen öyle.

Almanca konuşanlar güneşi; güzel, zarif, narin ve barışçıl diye tanımlarken; İspanyolca konuşanlar büyük, tehlikeli, güçlü, dayanıklı gibi maskulen sıfatlarla ifade ediyorlar.

Diğer bir taraftan anadilinde dişil ve eril kelimeler bulunmayan birine Almanca öğrettiklerinde ‘güneş’ kelimesiyle ilgili tasvirlerin Almancadaki gibi daha feminen, İspanyolca öğretildiğinde ise İspanyollarınki gibi daha maskulen olduğu ortaya çıkmış.

Bu da bize bir dilin unsurlarının, insanların dünyadaki somut objelere ve soyut kavramlara dair algılarının yaratılmasında ne kadar büyük payı
olduğunu ve düşüncelerini etkileyenin doğrudan dilin kendisi olduğunu göstermektedir.

***

Şimdi gelelim esas konumuza… Bu kadar dilin ve kelimelerin öneminden bahsettikten sonra, dilimizi adeta bozmak için enjekte edilen ‘bayan’ kelimesine.

Ben bana ‘bayan’ dendiğinde ‘‘Pardon, sizi bayıyor muyum?’’ diyerek iğrenç bir espriyle karşılık veriyorum.

Yukarıda yazdıklarımı ‘kadın’ mı ‘bayan’ mı tartışmasında ‘‘Aman canım ne önemi var, isteyen istediğini söylesin’’ diyenlerin dimağlarını biraz olsun açmak için anlattım.

Maalesef bu kavram çatışması hâlâ birçok kesim tarafından tam anlaşılamamış durumda.

Özellikle de erkekler tarafından gereksiz ve feministçe bulunmakta.

Son yıllarda ‘bayan’ kelimesinin yanlış kullanımı, toplumsal bilinçaltımıza sızarak gitgide normalleşmiş, kadınlar bile kendinden ‘bayan’ olarak bahsetmeye başlamıştır.

Oysa bu ‘‘Aman canım’’ denilip, geçilecek kadar önemsiz bir konu değildir.

Günümüzde ‘bayan’ kelimesinin kadını en kibar şekilde ifade edebilmek için kullanıldığını iddia edenler vardır.

Oysa bu savunmanın özrü kabahatinden daha büyüktür! ‘Kadın’ kelimesi ayıp ya da kaba değildir ki kibarlaştırmaya ihtiyacı olsun.

İşte bu noktada ‘‘Peki, ne diyelim? Kadın, bakar mısınız? diye mi hitap edeceğiz?’’ diye sorarlar. Böyle güzel sorular soran insanlara bayılıyorum.

Bir erkeğe seslenirken ‘‘Hey adam! Bakar mısın, erkek!’’ mı diyoruz?

‘‘Bayım, bakar mısınız?’’ bile nadir kullanılan bir hitap şekli.

‘‘Beyefendi bakar mısınız?’’ diye sesleniyoruz .

Elbette ki bir kadın ile konuşmanız, ona seslenmeniz gerektiğinde ‘bayan’ bir hitap kelimesi olarak kullanılır.

Ayrıca dilimizde ‘bayan’ yerine ‘hanımefendi', ‘bay’ yerine ‘beyefendi’ kelimelerinin kullanımı kişiyi daha nezih gösterir.

Bir kadın olarak şahsi tercihim ‘hanımefendi’ diye hitap edilmesidir.

'Kadın' ve 'Erkek' kelimeleri ise cinsiyet belirtmede kullanılır. Erkek kelimesinin geçtiği her yerde karşılığı kadındır.

Örneğin; erkek kuaförü- kadın kuaförü, kadın reyonu-erkek reyonu, kadın WC- erkek WC, kadın doktor- erkek doktor doğru kullanımlardır. Bayanlar
reyonu, bayan milletvekilleri, bayanlar voleybol takımı, bayanlar tuvaleti, bayan doktor yanlış kullanımlardır.

Mesela, ‘8 Mart Dünya Bayanlar Günü’ değil, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü' dür.

***

Peki bayan denmesine neden karşıyız ve illa kadın diye diretiyoruz?

Çünkü asıl mesele bazıları için "kadınlık" halinin salt bir cinsellik ile özdeşleştirilmesi ve 'kadın' kelimesinin uygun olmayan çağrışımlar yapması.

“Kadın” kelimesinin cinsiyet değil cinsellik içerdiğini düşündüklerinden ‘kadın’ demekten kaçınıp, en alâkasız yerde “bayan” derler. Çünkü ‘bayan’
kelimesi onlara göre cinsellikten uzak bir kelimedir.

Kadın olmanın da kadın demenin de utanılacak bir yanı yoktur ve kadını sırf cinsel bir obje olarak görmekten öteye gidemeyen bu tutucu zihniyet ‘bayan’ kelimesini ‘kadın’ yerine kullanarak bu durumu normalleştirmeye çalışmaktadır.

Sırf bu zihniyetin karşısında durabilmek için hem kadınların hem de erkeklerin bu tür algı oyunlarına karşı dilimizi doğru kullanması gerekmektedir.

Çünkü dil, düşünce tarzının ve kültürün bir yansımasıdır.