2022 yılı bütçe kanun teklifi 15 Ekim’de TBMM’ye sunuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan imzalı teklifin gerekçesi, bütçe hedefleriyle başlıyor.

Keşke bu kısmı herkes okuyabilse. Ki kamuya açık. Maliye mutfağında hazırlanan gerekçeler, bürokrasi için alışıldık ifadeler olabilir. Ama çocuğunun açlığını, evi nasıl ısıtacağını düşünen milyonlarla, adeta dalga geçme hali. Mesela:

“Refahın tüm toplum kesimlerine yaygınlaştırılmasına yönelik politikalara devam etmek.”

Yani toplum zaten refah içinde yüzüyor. Çöp konteynırlarını karıştıran yok. Üniversite mezunları zincir marketlerde kasiyerliğe eyvallah etmiyor.

İşte AKP’nin bu refahı topluma yayan politikaları 2022 yılında da devam edecek!



GÜÇLÜ EŞGÜDÜM SÜSLÜ LAF

Bitmedi, yeni bütçe teklifinden bir de şu hedefe bakın:

“Para ve maliye politikalarının güçlü eşgüdümünü sürdürmek.”

Şunu mu anlamalıyız? Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında şahane bir uyum var. Ekonomi yönetimindeki iki temel kurumun bir numaralı isimleri değişmemiş. Başkan Ağbal, Bakan Albayrak aniden gidince kur fırlamamış TL değer kaybetmemiş.

Hazine ve Maliye Bakanı’nın görevi bıraktığını Instagram’dan duyurduğu, bu ayrılışın saatlerce haber olamadığı, Merkez Bankası tarihinde ilk kez bunca sık başkanların değiştiği dönemde “güçlü eşgüdüm” olabiliyor demek.

DEVLET TÜGVA’YA AMADEYKEN

Bakanlık kadroları, milyarlık belediye kaynakları, TÜGVA gibi “aile vakıflarına” sınavsız, denetimsiz, hesap vermeden dağıtılırken, bütçeye refah hedefi koyabilmek ancak bürokrasi konforuyla mümkün. Biliyorlar ki o metne gerçekler yazılamayacağı için boş vaadin tekrarında sakınca yok. Dahası nasılsa ilgilisi dışında bütçe gerekçesi okuyan yok. Okusa da önemi yok.

Gençleri güvencesizliğe mahkum eden, hakkını savunanı kriminalize eden, istatistikleri çarpıtan iktidarın inandırıcılığı tepetaklak gidiyor. 2022 bütçesi, bu somut durumun teyidinden ibaret.

Refahımızı çalan projeler


Erdoğan imzalı 2022 bütçesi, bize “Refah var” diyor.

Olmadığını ise halk yoksulluğundan biliyor.

Refahın hatırlı kısmını, garantili projeler gasp ediyor. Türkiye’nin 25 yılını ipotek altına alan projelerin yükü her yıl artıyor. Çünkü AKP, KÖİ (Kamu Özel İşbirliği) modeliyle göre yaptırdığı büyük projelerle bütçeyi ipotek altına soktu.  

Yap işlet devret ve yap kirala devret modelli projelerdeki kamuya yükün bir kısmı, “borç üstlenimi”nden oluşuyor.



“Borç üstlenimi nedir” derseniz:

Döviz garantili, uzun vadeli bu sözleşmeler, vaktinden önce feshedilirse, köprüyü, tüneli, hastaneyi kamu idaresinin devralması gerekiyor. Yurtdışı kredilerini, mali yükümlülükleri, devletin üstlenmesi gerekiyor. Bunun kanunu var.

İşte bu kanun nedeniyle her sene bütçe hazırlanırken hesap çıkarılıyor. Borç üstlenim limiti belirleniyor. Devlet dünyaya, yabancı bankerlere karşı şu taahhüt altına giriyor:

“Bu yıl projeler erken feshedilirse, şu tutar kadar borcu üstleniyorum.”

4.5 milyar dolar ve “tiksindirici borç”


KÖİ projeleri için 2022 bütçesine, 4.5 milyar dolar borç üstlenim limiti konulmuş. Bütçeyi yakından takip edenler diyebilir ki:

“Geçen yıl da bu kadardı.”

İyi de kur artışı oldu, TL değersizleşti.

2021 bütçesi sunulunca (2020 Ekim) ayında dolar 7.9 TL’ydi.

2022 yılı bütçesi sunulduğunda, dolar 9.2 TL.

Dolayısıyla tablo şöyle oldu:

2021’de KÖİ projeleri için konulan 4.5 milyar dolarlık borç üstlenim limitinin TL karşılığı, 35.5 milyar TL’ydi.

Bu yıl konulan 4.5 milyar dolarlık borç üstlenim limitinin TL karşılığı, 41.4 milyar TL.

Yani Türk Hazinesi’nin garantili projeler için üstlendiği tutar, 5.9 milyar TL arttı. Bu artış, başımıza daha ileride neler açılacağını gayet iyi anlatıyor.

GARANTİ VERİLMESE

“Milletin cebinden beş kuruş çıkmayacak” yalanıyla bu projelere garanti verilmese ne olurdu?

Mesela yeni yatırımlarla yeni iş sahaları yaratılabilirdi.

2021 ile 2022 yılı bütçelerine, dolar cinsinden aynı tutarda ayrılan borç üstlenim limiti arasındaki farka bakalım.

Hesabı yukarıda verdik: 4.5 milyar dolar, geçen yıldan bu tarafa 5.9 milyar TL artış demek. Bu tutarla devlet en az 3 hastane yaptırabilir.(Daha iki ay önce Diyarbakır’a 1000 yataklı şehir hastanesi ihalesine gelen teklifler 1 ile 1.5 milyar TL arasındaydı.)

Bir de asgari ücret üzerinden örnekleyelim: KÖİ projeleri için bütçeye konulan borç üstlenim limitindeki TL bazında artış, 2 milyon 88 bin adet asgari ücret anlamına geliyor.

Sadece şu iki hesap bile, KÖİ borçlarına neden “tiksindirici borç” denildiğini anlatmıyor mu?