Salgınla mücadele önlemlerinin bana en büyük faydası yürüyüş alışkanlığı oldu. Artık çoğu yere yürüyerek gidiyorum. Her gün ortalama 12-13 bin adım atıyorum.

12 Eylül 2021 Pazar günü de Fox TV’deki yayından sonra yürüdüm. Yayının başında 12 Eylül 1980 askeri darbesini konuşmuştuk.

O yüzden aklımda 41 yıl önce başlayan faşizm günleri vardı.

650 bin kişinin gözaltına alındığı, 1,7 milyon insanın fişlendiği, 14 kişinin cezaevlerinde açlık grevinde öldüğü, 171 kişinin işkenceyle katledildiği, 517 kişiye idam cezası verildiği, 40 ton gazete, dergi ve kitabın yakıldığı, 1000’e yakın basın yayın organının yasaklandığı o faşizm günleri...


[caption id="attachment_6645684" align="alignnone" width="1200"] Erdal Eren[/caption]

Sonra 17 yaşında, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in (merhum gazeteci ağabeyimiz Savaş Ay tarafından kaydedilen) o son bakışı, o hiç büyümeyen çocuk yüzü...

Ve o yüzü her anımsadığımda zihnimde duymaya başladığım o şarkı:

Bir an duruşu gibi/ Ömrün gidişi gibi/ Veda ederken aşk ateşi gibi/ Söner iç çekişler/ Veda ederken aşk ateşi gibi/ Söner iç çekişler

Aman aman, yandım amman/ Kurşun gibi izler/ Son bakıştaki o gözler/ Kaldı aklımızda...”

Ve boğazımda düğümlenen o acı

Ve ruhumu esir alan o iç sıkıntısı

O sabah idam haberini radyodan duyan ailesinin yaşadığı trajedi

Bu haber karşısında büyük bir çaresizlik yaşayan arkadaşları, yoldaşları

Ve gözlerimden yanaklarıma doğru akan iki damla gözyaşı.

★★★

Bu duygularla yürüyüp Ankara Sanayi Odası’nın önüne gelmiştim ki 15-20 kişilik bir kalabalık fark ettim. Yaklaşınca, yedi ya da sekiz kişilik bir grubun elinde 12 Eylül’ü protesto etmek için hazırlanmış bir çelenk gördüm. Büyük ihtimalle, 100 metre ileri gidebilseler, ABD Elçiliği’ne ulaşacaklardı ve 12 Eylül’ü yapan faşist cunta için “bizim çocuklar - our guys-” diyen ABD’yi protesto edeceklerdi.

Ancak o yedi-sekiz kişinin önünde en az 10 sivil polis vardı. Polisler, grup biraz daha ilerlemesin diye göğüslerini siper etmişlerdi. Yanlarından geçerken “Bu ne ABD aşkıdır arkadaş” demeden edemedim.

Biraz ilerledim, kavşakta 10 kişilik bir çevik kuvvet ekibi, biraz daha ilerledim ABD elçiliğinin köşesinde altı - yedi polis, biraz daha ileride bir otobüste hazır kıta bekleyen bir çevik kuvvet timi daha...

Nereden saysanız, sayıları yedi-sekiz kişiyi geçmeyecek eylemcilere karşı yaklaşık 30 kişilik bir polis ekibi yığılmış ve başlarındaki yönetici “Nuh” diyor “Peygamber” demiyor!

Gülmek istedim ama durum aslında ağlanacak bir haldi.

12 Eylül darbecilerini yargılamakla övünen iktidar, sayıları iki elin parmaklarını bulmayacak kadar insandan oluşan bir gruba protesto şansı dahi tanımıyor.

★★★

“Ne kadar ironik” demek isterdim ama doğru tespit “ne kadar trajik” olmalı.

“Trajik” olmalı, çünkü o 12 Eylül cuntasının hazırlattığı anayasada dahi (madde 34) “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” diye bir madde varken, bugünkü iktidar, insanların en temel haklarından biri olan “toplantı ve gösteri yürüyüşü” hakkını hep hiçe sayıyor, keyfine göre kullandırtıyor.

Elbette, o toplantı ya da gösteri yürüyüşü milli güvenliği, kamu düzenini, başkalarının hak ve özgürlüklerini, genel sağlığı, genel ahlakı tehdit ederse engellenebilir.

Ancak, yedi-sekiz kişinin bir çelenkle bunları tehdit etmeyeceği de aşikar.

Daha bir gün önce aşı yaptırmayı, maske takmayı reddeden gruba, başkalarının sağlığını tehdit ettikleri halde miting izni veren iktidarın, 12 Eylül protestosuna izin vermemesi “trajik” değil de nedir?

Yoluma devam ederken, bu tablonun yaratıcılarına soracak tek sorum vardı:

“Kendinizi neden komik duruma düşürüyorsunuz?”