Medya (media), medyum (medium) kelimesinin çoğuludur. Medyum en sade tanımıyla “aracı/ortam” demektir. Medyum, birbiriyle buluşamayanları buluşturan, konuşamayanları konuşturan, görüşemeyenleri görüştüren tekil bir şeydir. Bunlar, gazete, dergi, kitap, internet veya havasal televizyon, duvar yazıları, açıkhava reklam panoları, radyo, internet blogları vb. olabilir. Bu aracıların tümüne medya denir.

Ticari veya siyasi “reklam/propaganda” mesajı, çıktığı ağızdan, etkilenmek istenen kişinin kulağına veya gözüne, ancak ortada medya varsa ulaşabilir. Peygamberler de birer medyumdur. Onlar, tanrının mesajını (risalesini) insanlara getirir. Ruh çağırma seanslarında, “ölülerle-dirileri” konuşturanlara da medyum denir. Onlar olmasa ölülerin ruhlarıyla iletişime geçilemezdi.

Gerçi bu iletişimin ne kadar “somut gerçek” ne kadar “sanal gerçek” olduğu belli olmasa da netice de ruh çağıranların (bu görüşme gerçekten cereyan etmiş olmasa da) gerçek olduğuna inandıkları bir gerçektir.

GAZETECİDEN TARAFSIZ OLMASI İSTENEMEZ

İngilizce’de “konuşan tarafsız olamaz” (no speaker can be indifferent) diye bir deyim vardır. Herkesin siyasi bir görüşü vardır. Bu görüş ne olursa olsun, mutlaka bir siyasi partiye diğer partilerden daha yakındır. Bu, o kişiyi, o partinin kör taraftarı yapmaz. O partinin her konuda takındığı tavrı onaylıyor anlamına gelmez. Kaldı ki, bırakın dışarıdakileri, bir siyasi partinin tepe kadrosunda bulunanlar dahi her konuda tam mutabakat halinde değildir.

Her partiye aynı mesafede duruyorum diyen “kendini eleştirilerden koruma dürtüsüyle” yalan söylüyordur. Gazeteciler için bu fazlasıyla geçerlidir. Gazeteci, hele köşe yazarı olup da, siyasi eğilimine uygun bir partiye sempati duymayan ve onun rakibinden (hadi nefret eden demeyelim) hiç hazzetmeyen bir insan olamaz.

MİDESİNDEN BAĞIMLI OLANIN KALEMİ BAĞIMSIZ OLAMAZ

Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak adlandırılan “özgür basının” daha doğrusu “özgür gazetecinin” bir defosu varsa, o da tarafsız olmaması değil, bağımsız olmamasıdır. Bağımsız olmanın kıstası ise kazancının kaynağıdır. Mesela yazdığı gazete (medya) firma olarak, devletten doğrudan veya dolaylı yollarla (ilan-reklam-abone vs.) destek almadan faaliyetini sürdüremiyor, banka borçlarını ödeyemiyorsa “gazeteci” bağımsız değildir.

Verdikleri veya vermedikleri haberlerin ve yazdıkları veya yazmadıkları köşe yazılarının taraflı olup olmaması kıstas değildir. Bir gazete (medya) ve onun yazarları, dibine kadar iktidarı veya muhalefeti destekleyebilir. Yapılan yayını para verip izleyenlerin ödedikleri ile satışını artırmak isteyen firmaların gönüllü olarak verdikleri reklam paraları gazeteci ve özellikle köşe yazarlarının maaş veya telif haklarını ödemeye yetiyorsa ortada etik olmayan bir şey yoktur.

Ama bu paralar yetmiyor, iktidar veya muhalefet veya bir başka örgüt, gazetenin “gelir açığını” kapatıyorsa, öncelikle o gazetecilerin aldıkları paralar, gazetecinin “emeğinin karşılığı” değil “kiralık kaleminin rantı”dır.

Bu kazançlar, dindarlar için haram, laikler için gayrimeşrudur.  Ayrıca bu durum, yani besleme basının mevcudiyeti, medya firmaları arasında açık “haksız rekabet” yaratmaktadır. Buna Rekabet Kurumu’nun izin vermemesi gerekir. Rekabet hukuku bunu emreder.

Son söz: Parayı ye, kaynağını da sor.