Bundan 20-25 yıl önce “yeni ekonomi” (new economy) diye bir deyim çok sık kullanılır olmuştu. Eski ekonomi ile yeni ekonomi arasındaki fark şu şekilde açıklanıyordu: Eski ekonomide sanayi firmaları “malzeme işleme” (material processing) ile katma değer yaratırken, yeni ekonominin firmaları “bilgi işleme” (information processing) ile katma değer yaratacaktır.

Gelecekle ilgili tahminler de şöyleydi: Yeni ekonomi yaygınlaştıkça, milli gelir oluşumunda “madde” işleyen firmaların payı azalırken “bilgi” işleyenlerin payı artacaktır. Dolayısıyla milli gelir bölüşümünde de madde üretenlerin payı küçülecek, bilgi üretenlerin payı büyüyecektir. Doğal olarak gelecek yılların zenginleri de daha çok yeni ekonomiyle uğraşanlar arasından çıkacaktır.

Olaylar aynen böyle cereyan etti. Son 10-15 yıldır “piyasa  değeri” en hızlı yükselen firmalar yeni ekonomiden çıktı. O firmaları kuranlar, yönetenler veya onlardan hisse alanlar da inanılmaz servetlere kavuştu. Geçen zaman içinde “yeni ekonomi” deyimi yavaşça kayboldu. Bunun yerine önce “bilgi teknolojileri”, daha sonra da sadece “teknoloji” kullanılır oldu.

MİLLETLERİN DEĞİL, FERTLERİN ZENGİNLİĞİ

Başta kurucu babalardan Adam Smith olmak üzere, iktisatçılar daha ziyade “milletlerin zenginliği” üzerine kafa eskitmiştir. Yani “Tarihin sıfır noktasında her millet, zenginlik bakımından eşitken, daha sonra niçin bazı milletler diğerlerinden daha zengin olmuştur?” sorusuna yanıt aramıştır.

Ben de “Adem Baba & Havva Ana ortaklığı zamanında fertler arasında zenginlik farkı yokken, niçin daha sonra uçurumlar oluşmuştur?” sorusuna kafayı takmış vaziyetteyim. İngiltere Sosyal ve Beşeri Bilimler Akdemisi’ne, Daron Acemoğlu ile birlikte üye seçilen Şevket Pamuk Hoca ile birlikte üç hafta önce televizyonda “Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiyesi’nde kişisel zenginleşmenin kaynakları” konusunu irdelemiştik.

Vardığımız sonuç, bu topraklarda genel olarak “fertlerin, devlet (sultan) eliyle zengin edildiği” olmuştu. Onun için bu ülkenin “kapıkulu” (kamu çalışanı) olmak isteyen imtiyazsız vatandaşları kadar belki de onlardan fazla, suyun nereden geldiğini bilen zenginlerimiz “kapıkulluk”tan bir türlü vazgeçemez.

SINAİ MÜLKİYETİN NEMASI OLARAK RANT

“Rant”ın sözlük anlamı “kira”dır. Kira geliri elde etmek için ortada bir “mülk” olması gerekir. İnovasyon (ticarileştirilmiş buluş) da bir mülktür. Buna İngilizce’de “intellectual property” yani “fikri mülkiyet” denir. Tapusu “ihtira (yaratma) beratı” olarak tabir edilir. Bu berat sayesinde, inovasyon sahibi “rakipsiz”leşir. Tekel olur. Yani ürününün fiyatını istediği gibi belirler.

Geçmişte Thomas Edison, Alfred Nobel, günümüzde de Bill Gates, Mark Zuckerberg, Steve Jobs veya Uğur Şahin “icatları” sayesinde milyarder olmuştur. Ancak inovasyon bilimsel icatla sınırlı değildir. Ticari deha da servet kazandırır.

Jeff Bezos, Sakici Toyoda, Jack Ma buna örnek gösterilebilir.

Bu kişiler “devlet eliyle zengin olan fertlerden” değildir. Devasa yatlarla dolaşan eski Sovyetler Birliği milyarderleri ise “devleti usulüne uygun olarak soyarak” bugünkü servetlere kavuşmuştur. Ülkemizde eskiden “mucit milyarder” yoktu. Tüccar/sanayici zenginler vardı. Ama yeni ekonomi (teknoloji) sayesinde bizde de “mucit milyarderler” dönemi açılmıştır. Bu da “milletimizin zenginleşmesine” katkı yapacaktır.

Son söz: Haset etme n’olur, icat et senin de olur.