Sevgili okurlarım, önceki gece yandaş bir televizyon kanalında çok ilginç bir program vardı.

Tanıtımına iki gün öncesinden verilen ilanlarla başlanmıştı:

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çarşamba gecesi saat 21’de atv ekranlarında...

Gazeteciler soracak...”

Ben de vatandaş kimliğimle izlemeye karar verdim!

Kafamda üç soru vardı:

-Bakalım bu yangınlar ortamında neler söyleyecekti.

-İktidarını nasıl aklayıp temize çıkaracak, kimleri nasıl suçlayacaktı.

-Karşısına hangi gazetecileri oturtmuş olacaktı.

★★★

Program başladı...

Önce gazetecilere baktım. Üçü kadın dört kişi.

İçlerinden sadece Okan Müderisoğlu’nu tanıyorum.

Bir kadını ismen biliyorum, öteki ikisini ise hiç tanımıyorum. Ne isimlerini duymuşluğum var, ne de yüzlerini görmüşlüğüm!

Programın sunucusu olan ve yine hiç bilmediğim bir başka kişi önceden belirlenmiş olan soruları yöneltiyor, bir de dünya liderimizin kullanacağı propaganda ve tanıtım malzemesini elektronik aygıtları kullanarak ayarlıyordu.

★★★

Memleketin ormanları günlerden beri yanıp kavrulmuş, mahvolmuş...

İnsanlar ve hayvanlar ölmüş, yerleşim birimleri yok olmuş...

Bir sürü aksaklık ve eksiklik ortaya çıkmış...

Zarar korkunç boyutlarda.

Bu durumda ne beklersiniz!

Her ne kadar dibine kadar yandaş bile olsalar gazeteciler kendisine kamuoyunun merakla beklediği sorular soracak ve dünyayı yöneten büyüğümüz onlara elinden geldiği ve bildiği kadarıyla yanıt verecek.

Oysa tam tersi oldu.

Çanak tutan sorular sordular...

★★★

Gazetecilikte en tehlikeli şey budur.

Destek vermekle yükümlü olduğun kişiye onun hoşuna gidecek, onu yağlayıp yıkayacak sorular sormaktır!

Böyleleri, karşılarında oturan siyasetçiyi ürkütmemek, onu zor duruma düşürmekten kaçınmak için işin kolayına kaçar.

Yağcılık başlar.

Örneğin son günlerin en büyük tartışma konularından biri olan Türk Hava Kurumu...

Biri bile bu konuyu soramadı.

Nedenini bilemem, kendilerine sormalı!

★★★

Çoğu okşamalı sorular şöyle başlıyordu:

“Efendim sizin de daha önce beyan ettiğiniz gibi...”

Sonra Recep Bey alıyordu sazı eline ve konuştukça konuşuyordu.

★★★

Ben onun yerinde olsaydım yandaş televizyon kanalına önceden talimat verir, karşıma benden olmayan ve adam gibi soru sormaktan korkmayacak hiç değilse bir gazetecinin oturtulmasını sağlamayı düşünürdüm.

Ama...

Her nedense bunu yapamamış, belki de yapmaktan korkmuş.

Şimdi bazıları diyecektir ki koskoca cumhurbaşkanı korkar mı!

Niye korkmasın kardeşim, o da insan!

Aksini yapsa, yani programda kendisini biraz olsun sorgulayacak bir gazeteciyi karşısına oturtmuş olsa belki zor duruma düşecekti.

★★★

Ulusal bir felaketin göbeğindeyiz...Cayır cayır yanıyoruz...

Ve Recep Bey çıkıyor ortaya, işin içine yine siyaset sokuyor.

Bunu muhalefet yapabilir.

Ancak cumhurbaşkanının konumu farklıdır.

Anayasanın 104. maddesi şöyle:

“...Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin birliğini temsil eder...”

Böylesine bir ulusal afet yaşanırken bile, anayasada böyle tanımlanan cumhurbaşkanı, muhalefet partilerine bindirme yapma hakkına sahip midir?

Artık usandıran “Bay Kemal” edebiyatını bu ortamda bile sürdürmeye hakkı var mıdır?

Dahası da var!

Yangın bölgelerindeki belediyelerin çoğu CHP’de...

İnanılır gibi değil ama Recep Bey yangınlardan onların sorumlu olduğunu iddia etti.

★★★

Çok ilginç bir programdı!..

Çanak sorular soruluyordu.

Cumhurbaşkanı ile bazı gazeteciler arasında ‘danışıklı dövüş’ yapılıyordu.

İzlerken hem Recep Bey, hem de karşısında oturan gazeteciler adına üzüldüm.

Danışıklı dövüş olur ama bu kadarı olmaz be kardeşim!