Ne Guterres ne de Çevre Mühendisi Prof. Dr. Görgün “şeamet tellalı”; kanıtlar ve olgular bunu söylüyor.

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Ajansı, İskoçya’nın Glasgow kentinde 1-12 Kasım tarihlerinde düzenlenecek “BM İklim Değişikliği Konferansı- (COP26)” öncesi küresel ısınmanın boyutlarını ortaya koyan raporunu açıkladı.

New York’taki BM merkezinde yeni raporu paylaşan BM Genel Sekreteri António Guterres “dünyanın yılda 2.7 santigrat derecelik sıcaklık artışına giden felaket bir yolda olduğu” uyarısında bulundu.

BM 2015 Paris İklim Zirvesi’nde 2030 yılına kadar sıcaklık artışını 1.5 santigrat dereceyle sınırlama taahhüdünü imzaya açmıştı.

G20 ülkeleri içinde bu taahhüdü imzalayan ama onaylamayan tek ülke Türkiye...

★★★

G20 ülkelerinin küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 80’inden sorumlu olduğuna dikkati çeken Guterres, 2030’a kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 45 kesintiye gidilmesi gerektiğini belirtti.

BM Genel Sekreteri António Guterres


 

Guterres’in bu sözleri önceki gün yerli ve yabancı basında geniş yer buldu.

Raporun ortaya koyduğu  “felaket tablosu” entelektüel dünya için sürpriz olmadı.

Temel soru; felaketi önlemek için “idareler” nasıl önlemler alıyor, hangi politikaları üretiyorlar?

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Erdem Görgün’ün “Döngüsel Ekonomi ve İklim Değişikliğine Uyum” seminerindeki sunumu, Guterres’in dikkat çekiği tehlikeyi net biçimde ortaya koyuyor.

NÜFUS DEĞİL, KENTE GÖÇ SORUN

İTÜ Çekirdek tarafından düzenlenen sanal seminerde katılımcılardan biri Görgün’e şunu sordu:

Dünyamız için bu nüfus fazla mı?

Homojen yayılsa sorun olmayacak” yanıtını veren Görgün, kırdan kentte göçün artması sonucu, çevre felaketinin hızlandığını söylüyor.

Kentlerde, kıyılarda kupon arazileri, orman alanlarını  müteahhitlere açıp, oralarda oluşacak nüfus yoğunluğunu hiç dikkate almamak konusunda Türkiye şahane örnek.

Ataköy, Esenyurt, Kurtköy gibi nüfus yoğunluğu birden fırlayan kentlerin; yağmalanan Ege ve Akdeniz kıyılarının; ulaşımdan atık yönetimine kadar toplumsal yaşama bindirdiği yük ortada.

Prof. Dr. Hüseyin Erdem Görgün


TOPRAKSIZ ŞEHİRLER OLUŞTU

Çevre Mühendisi Görgün, iklim değişikliğini şöyle tarif ediyor: Karşılaştırılabilen sıcaklıklar arasında insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ısı farkları...

İklimler 100 bin yıllardan beri değişiyor, şimdi niye sorun oldu?

Bu soruyu “Doğal kaynakları sert biçimde tüketiyoruz” diye yanıtlayan Görgün, devam ediyor:

Topraksız şehirler ortaya çıkmaya başladı, sanayi ile atmosfere karbondioksit salımını artırıyoruz.

Sıcaklıkla, karbondioksit salımı arasında paralel bir ilişki var.

Bundan 200 yıl geriye gidersek, sanayi devriminden önce 280 ppm olan atmosferdeki karbondioksit miktarı bugün 420 ppm’e ulaşıyor.

1901-2011 yılları arasında sıcaklık ortalama 0.9 derece artıyordu. Sanayi devrimi öncesine göre ortalama yüzey sıcaklığı 2 derece,  buzul çağına göre artış 5 derece arttı.

TÜRKİYE’NİN KÖMÜR AŞKI

Bölgesel iklim değişiklikleri nedeniyle orman yangınlarına ve taşkınlara daha fazla rastlanacak. ABD’de gördüğümüz hortum gibi doğa olaylarını ülkemizde de göreceğiz.

Görgün “Terörden, ekonomiden, göçten önce iklim değişikliğini konuşmaya başladık” diyor ve ekliyor: Çeşitli ama dar bir çevrede... 

Fosil yakıt tüketiminin birincil neden olduğu 37 milyar ton karbondioksit eşdeğeri sera gazı emisyonundan öncelikle ABD, AB ülkeleri, Rusya ve Çin’in sorumlu olduğunu hatırlatıyor.

Türkiye, üçte biri kömür kaynaklı, yılda 500 milyon ton sera gazı emisyonu açığa çıkarıyor.

“Küresel Karbon Bütçesi 2019” raporuna göre, 2018 yılında bu miktar 430 milyon tondu.

Enerji ve ulaşım sektörü, endüstriyel ve tarımsal atıklar, arazi kullanımı felaketin yapı taşlarını örmeye devam ediyor.

400 BİN KİŞİNİN NEFESİ KESİLİYOR

Dünyada yılda 400 bin kişi hava kirliliği, 90 bin kişi de  ısı ve kuraklığın yol açtığı iklim değişikliğinden yaşamını yitiriyor.

Her 5 derece sıcaklık artışında yılda 660 bin göç gerçekleşiyor.

4.3 sıcaklık artışında ise türlerin yüzde 16’sı yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor.

Taşkınlar, sel felaketleri nedeniyle yalnızca Karadeniz’de değil. Görgün, Almanya’da, Belçika’da da yüzlerce insanın hayatı kaybettiğini vurguluyor.

Göçün savaşların, yoksulluğun sonucu bir problem olduğunu düşünüyoruz.

Oysa ki iklim yüzünden kitleler halinde daha serin yerlere kitlesel göçler yaşanacak.

GIDAYA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ZAMMI

Görgün’ün çalışması iklim krizinin dünya genelinde ekonomiye etkilerini de ortaya koyuyor:

Her 3 santigrat derece sıcaklık artışında kaybedilecek ekonomik değer yaklaşık 190 milyar Euro hesaplandı.

İklim değişikliği yüzünden 2050 yılına kadar gıda fiyatlarında yüzde 20’lik artış bekleniyor.

Nehir taşkınları yüzünden yılda 50 milyon kişi evinden olabilir.

Isı değişimine bağlı ölümlerin ekonomik maliyeti yılda 40 milyar Euro’yu aşabilir.

DESTEK DENİLEN ASLINDA “PAZAR”


2019 yılında “AB Yeşil Anlaşma” politikalarını ilan eden Avrupa Komisyonu’nun Başkanı Ursula von der Leyen, dar gelirli ülkelere destek açıkladı:

İklim finansmanı için 2027 yılına kadar ilave 4 milyar Euro sağlayacağız. AB, ABD ve diğer ülkelerin de taahhütlerini güçlendirmelerini bekliyoruz.

AB Komisyonu 10 yılda iklim ve çevre alanındaki sürdürülebilir yatırımlar için 1 trilyon Euro kaynak ayıracak.

Bunun karşılığında yeşil ekonomi ile bağlantılı gelişme potansiyeli gösteren “döngüsel ekonomi”;
17 trilyon dolarlık bir pazar potansiyeline sahip.

Parayı betona gömenler kaybedecek; yeşil ekonomiye yatırım yapanlar kazanacak.

ÇEVRE TİCARET BAKANLIGI’NA EMANET


AB ülkeleri 1 Ocak 2023’ten itibaren aşamalı olarak Sınırda Karbon Vergisi’ni (CBAM) yürürlüğe sokmayı planlıyor.

Türkiye’nin 2021 “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” ne gariptir ki Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlandı.

Doğa ve çevre bilinci sanki sadece Avrupa ülkelerine sürdürülebilir ihracat için gerekli...

Planda belirlenen 9 hedef şöyle: Sınırda karbon düzenlemeleri-Yeşil ve döngüsel ekonomi-Yeşil finansman-Temiz, ekonomik ve güvenli enerji arzı-Sürdürülebilir tarım-Sürdürülebilir akıllı ulaşım-İklim değişikliği ile mücadele (neyse bu madde de girmiş!)-Diplomasi-Bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri...

Son maddeye gerek yok. Kazdağları Ekoloji Platformu, Muğla Çevre Platformu gibi çevre gönüllüsü sivil toplum kuruluşları bu görevi kolluk güçlerinin engellemelerine rağmen kararlılıkla sürdürüyor.