Yıl 1998... İzmir’den İstanbul’a geleli iki yıl olmuş, yeni sayılırız buralarda. Yer İstanbul Kadıköy Erenköy Mahallesi. Orada oturuyoruz o zamanlar. Ali küçük, evden çıkıp birlikte galiba markete kadar gitmiştik. Dönüşte bir kalabalık var. Merakla o yöne doğru yürüdük baba oğul...

Birden bire karşımızda gördük onu. Hemen önümüzde cafcaflı olmayan bir arabadan indi. Beş on takım elbiseli, kravatlı yönetici kıyafetli adam onu bekliyorlarmış. Hepsi esas duruşa geçti ama o aldırmadı bile! Yurttaşlara yöneldi. Tanıdıklarıyla karşılaşmış gibi bazılarıyla tek tek sarılıp öpüştü. Yüzü gülüyor, verilen tüm selamları sağ elini kalbinin üzerine hafifçe vurarak ve başını da selam verenlere doğru çevirerek alıyordu. Tek bir selamı bile atlamamaya özen gösteriyordu.

Biz de takıldık yürüyenlerin arkasına. O an jeton düştü bende. Bir yıldır falan inşaatı devam eden Atatürk Caddesi’ni Ethem Efendi Caddesi’ne bağlayacak alt geçit bitmiş, açılış töreni yapılıyordu... Alt geçidin başlangıç noktasında kalabalık şöyle bir duraksadı. Biz geride olduğumuz için ne olduğunu göremiyorduk. Konuşma yapılacak sandım. Dinleyelim bakalım dedim ama yok, konuşma olmadı. Ön taraf yürüyünce biz de devam ettik. Alt geçidin diğer ucundan hep birlikte çıktık.

O yönetici kıyafetli insanlar yine esas duruşta ve o yine onlara hiç yüz vermiyor, yurttaşların ellerini sıkıyordu. Yüzü şimdi daha fazla gülüyor, sağ eli kalbinin üzerinden inmiyordu...

Ali kolumdan çekiştirip, sanki başkaları duyacakmış gibi kısık bir sesle, “Baba bu kim” diye sorunca yanıtlamıştım: Recep Tayyip Erdoğan... İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı...

Niye anılarımda kalmış bilmiyorum ama o günü dün gibi anımsıyorum, yazmışım bir kenara... Aracından inerken gördük onu. Şoförün kapıyı açmasını bile beklemedi, kendi açtı hop diye. Belediyenin müdür tayfasına dönüp bakmadı bile... Kendine özgü, yana doğru hafif külhan otomobiller için yapılan alt geçidi ahaliyle beraber yürüyerek açtı. Tören başladığı gibi bitti. O arabasına binip gitti, biz de eve döndük...

İlk ve son defa yakından gördüğüm Erdoğan, mega kent İstanbul’un belediye başkanıydı, önemli biriydi! O gün de seveni olduğu kadar sevmeyeni de vardı. Ama toplaşan yurttaşların arasında tek başınaydı. Ortada ne bir polis, ne bir asker, ne iri kıyım korumalar ne de bindirilmiş şakşakçı kıtalar vardı. Hiç kimse yoktu; orada oturanlar yani biz mahalleliler vardık sadece...

***

O günden bu yana 23 yıl geçmiş ve geldik 2021 yılına...

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sayfasında biyografisi şöyle başlıyor: “Aslen Rizeli olan Recep Tayyip Erdoğan, 26 Şubat 1954’te İstanbul’da doğdu...”

Aslen Rizeli olan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün babaocağı Rize İkizdere’deydi! İyidere-İkizdere yolu ve tünellerini açtı. Ne beklenir? Tıpkı 1998’de tanıklık edip sizinle de paylaştığım gibi, hatta daha da sıcak, daha da tanış, babaocağına bayram ziyaretine gelir gibi gelmesi... Öyle olmadı ama!

Tamam, dünyanın neresine giderseniz gidin milyonlarca yurttaşın oyu ile seçilmiş yöneticiler belli protokoller kapsamında çok iyi korunur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güvenlik ekibi de benzer teknikler kullanıyor, kullanmalı da... Fakat babaocağı Rize’de bundan daha fazlası oldu.

Sokaklar boşaltıldı, caddeler boşaltıldı, bütün özel araçlar kaldırıldı. Vadi boyunca yüzlerce jandarma, çevre il ve ilçelerden gelen özel harekat polisleri güvenlik önlemleri aldı. Aslen Rizeli olan Erdoğan’ı kimden korumak içindi bunca önlem? Cengiz İnşaat’ın taş ocağına karşı direnen, doğayı, Rize’yi, İkizdere’yi, İşkence Vadisi’ni gelecek nesillere ve hatta Erdoğan’ın torunlarına aynı güzellikte bırakmak, korumak için aylardır eylem yapan ve tıpkı Erdoğan gibi aslen Rizeli olanlardan!

Ne demişti Erdoğan, Mayıs ayında İkizdere’de yaşanan çirkinlikten sonra Meral Akşener’e... “Memleketim Rize’ye gidiyor. Gelin hanıma görüldüğü gibi gayet güzel bir ders veriliyor. Yine dua et ki gelin hanıma çok ileri gitmeden ders verdiler. Bu da Rizeli’nin edebini, adabını gösterir. Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günler!”

Memleket Rize ise, doğayı koruma eylemi bile yapsalar Rizeliler’in edebine, terbiyesine, adabına güvenmez mi hiç insan...