1973 seçimlerinde ilginç sonuçlar çıkmış, Ecevit’li CHP ile Erbakan’lı MSP koalisyon kurmuştu. Türkiye Kıbrıs’a çıkmış, ABD silah ambargosu koymuş, Ecevit afyon ekim yasağını kaldırmış ABD bu kez Türkiye’ye ekonomik ambargo koymuştu. Zaten dünya İsrail-Arap savaşından ötürü petrol krizindeydi; petrol krizi, savaş, ambargolar derken Türk ekonomisi çarpıldı... Ambargoların etkisiyle başta petrol pek çok ürün için kuyruğa girdi millet. Üstüne bir de CHP-MSP koalisyonu çatladı iyi mi! Ecevit, dönemin Cumhurbaşkanı Korutürk’e istifasını sundu. Amacı, hükümet kurma görevini yeniden almaktı. Öyle olmadı. Görev kontenjan senatörü Sadi Irmak’a verildi. Hükümet güvenoyu almadı ama 4 ay görevde kaldı. Bu kez görev AP’nin başındaki Demirel’e verildi. O, 1975’te MSP, MHP ve Cumhuriyetçi Güven Partisi desteği ile ‘1. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni kurup 1977 seçimlerine kadar görevde kaldı.

Hani her sıkışıldığında, “İşte CHP: Yokluk, kuyruk” denilen kuyruklu yalan dönemi bu!

Çocuktum o zamanlar net bilemiyorum. Yazılanlar böyle diyor ama, dün gibi anımsadığım bir şey var. Anlatacağım öyküye başlamadan önce durumu özetledim ki, o günleri yaşayanlar anımsasın bilmeyenler öğrensin...

***

İzmir Fuarı açılmış kent cıvıl cıvıl. Agora’daki Akşam Ticaret Lisesi birinci sınıf yılları. Gece okula gidiyor gündüzleri de çalışıyorum. Üç beş arkadaş sözleştik fuara gidip ‘çay kuyruğuna’ gireceğiz!

Evet, fuarda eğlence bol ama bizim önceliğimiz piyasada ‘tezgah altına düşen’ çay için kuyruğa girmek...

Akşamüzeri buluştuk Lozan Kapısı’nda, öğrenci biletlerini alıp girdik fuara. Kaskatlı Havuzu geçtik, sola döndük. Çaykur Pavyonu’nun önünde çoktan uzamış kuyruk. Takıldık ucuna. Gıdım gıdım ilerliyor. Kişi başına 4 adet 100 gramlık Rize turist çayı alabiliyorsun... Sıra bize geldiğinde hava çoktan kararmıştı. Kamyondan yeni boşaltılan çaylardan aldık. Poşet falan da vermiyorlar. Hepimizin elinde dörder paket çay, başladık fuarda dolaşmaya!

Sosisli yerken aklımıza bedava eğlence, paraşüt kulesi geldi! Kulenin etrafı o zamanlar İzmirli aileler için şenlikli piknik yeri. Konu komşu, çoluk çocuk, sele sepet erkenden fuara gelip meydanda yer tutar hazırlık yapar, babalar da akşam olunca iş çıkışı gelir kuleden atlayanlara bakılıp yemekler yenirdi.

Paraşüt Kulesi’nde Türk Hava Kurumu’nun profesyonelleri var. Ara sıra onlar da atlıyor. Yere yaklaşırken aniden göğüslerinden çıkardıkları Türk Bayrağı açıyorlar. Meydanda alkış kıyamet...

Bizim arkadaşlardan biri, “Hadi kuleye çıkıp atlayalım” dedi. Kimse itiraz etmedi. Elde çay paketleri girdik kuleye; asansör de var ama paralı. Merdivenler bedava. Çık çık bitmiyor. Sonunda vardık zirveye. Aşağısı şıngır mıngır ışıklı, ancak insanlar bit kadar! Hepimiz atlayacaktık güya, herkes tırstı. Mahallenin delisi gibi paraşütün emniyetini bağlayan ekibin önünde bir ben kaldım. Bağlandım. Demir kapıyı açtılar, arkamdan itiverdi biri. İlk boşluk anı müthiş, sonrası ağır çekim. Yere yaklaşırken çuval gibi düşmeyeyim diye hesap yapıyorum kendimce. Azıcık daha yaklaştım yere, nasıl bir alkış anlatamam! Neyse çakılların üzerine yumuşak bir iniş yaptım. Yerdeki görevli emniyet kemerini açtı ama ben heyecandan hala ellerim havada duruyorum. Bir yandan da alkış kıyamet devam ediyor. Yürüdüm çıkışa doğru, arkadaşlar bana gülüyor! Niye gülüyorsunuz diye sordum. Aldığım yanıta bugün bile hala gülüyorum: Görmüyor musun herkes seni alkışlıyor. Elinde sımsıkı tuttuğun çay paketlerini Türk Bayrağı sandılar, açarsın diye deminden beri alkışlıyorlar!

***

Bugün, ‘Türkiye’yi uçuruyoruz’ diyen AKP’nin memleketi idare etmeye başlamasının üzerinden 20 yıl geçmiş, takvimler 2021’i gösteriyor. Dünyada bileti alan Kadıköy’den Beşiktaş’a vapurla gider gibi atlıyor uzay aracına, uzaya gidip geliyor. Türkiye’de saraylar daimi, yazlık ve kışlık olarak üçleniyor. Çalışan enflasyon karşısında ezdirilmiyor(!) Emeklinin bir eli yağda, bir eli balda(!) Memleket iş kaynıyor, Suriyeliler, Afganlar, Nijeryalı işsizlere bile iş var(!) Dünyanın en VİP uçağı, dünya liderimize alınıyor, davetlilere ejder meyveli smoothie ikram edilen kuş sütü eksik sofralar kuruluyor. Dün kurtarmak için Mehmetçiğin ölüme koştuğu Kıbrıs’ta ‘fan fin fon’ işler...

Yani işler tıkırında. Öyle güçlüyüz ki, 100 üzerinden 100 numarayız. Ortada ne savaş var, ne ekonomik ambargo. Olsa ne gam! Hangi çılgın bize ambargo koyacakmış şaşarım, durumumuz. Bolluk, refah ‘diz’ boyu. Ekonominin şiir kitabı yazılıyor!

Kitabın kaçıncı sayfasında bilemiyorum ama İstanbul’dan, başka şehirlerden, ilçelerden tuhaf bir kuyruğun fotoğrafları, haberleri gelmeye başladı! Çay kuyruğu mu, şeker kuyruğu mu, tüp kuyruğu mu, margarin kuyruğu mu? Hepsinde de kuyruk var da, eskiden olmayan yeni moda bir kuyruk ‘peydah’ oldu son zamanlarda: Paraşütsüz yere çakılmak üzere olan ekonominin ucuz ekmek kuyruğu!

Eskiden her türlü kuyruk vardı, ekmekte kuyruk yoktu! Olsaydı, kuyruğa girip aldığım ekmeklerle mutlaka paraşüt kulesinden atlar ve hiç unutmazdım doğrusu.