1982 yılında darbecilerin hazırlattığı anayasayı bugüne değin dibine kadar kullandı iktidarlar. Bu ülkede yaşayanlar da umutla bekledi insanca değişikliği. Sonunda Erdoğan, insan hakları eylem planını açıkladı geçenlerde. Nihai amacın yeni ve sivil bir anayasa olduğunu söyledi.

Sloganı da vardı: Vizyonu özgür birey, daha demokratik bir Türkiye...

Masumiyet karinesi korunacak... İnsan onuru hukukun koruması altında olacak... Kamu hizmetleri tarafsız sunulacak... Hiç kimse eleştirisi ya da düşünce açıklaması nedeniyle yaka paça hapse atılmayacak... Yargı bağımsız olacak... Kamusal işlemler keyfi olmayacak... Üçkağıtçı bilirkişilerden kurtulacağız. Yargıda kıdem şartı gelecek... İfade ve basın özgürlüğü olacak... Sabahın köründe gözaltılar olmayacak...

En derin derdi ‘hak hukuk adalet’ olan bir ülkede bu sözler devrim gibi değil mi? Fakat aklını kiraya vermeyenlerin kafalarında mühim İKİ soru var.

BİR... 19 yıl neden beklendi?

Erdoğan’ın tek tek saydığı insanca şeyler, eldeki yamalı bohça anayasada zaten vardı. Masumiyet karinesi yok muydu? Anayasamız yargı bağımsız demiyor mu?

Ülkemizde biri genel, diğeri İstanbul belediye başkanlığı seçimi olmak üzere iki seçim iptal edildi. Bu fakir halk, yemesinden içmesinden kesti ikinci kez milyonlarca liralık masrafın altına girdi. Nasıl iptal edildi o seçimler? Anayasal hakkınızı kullandınız değil mi?

İfade ve basın özgürlüğü maddesi var planda. Şahane. Özgürlük yoktu demek bugüne kadar. Siz söylediniz hep, hani basın ve ifade özgürlüğünde dünyada eşimiz yoktu.

Bir tweet attı diye, senin gibi düşünmediğini ifade etmeye çalışan genci yaşlısı kaç kişi gözaltına alındı, kaçı tutuklandı. Karikatür çizerlerine kaç dava açıldı.

Sırf eleştiri haklarını kullandılar diye memleketin gözbebeği sanatçılar Metin Akpınar ve Müjdat Gezen için, Anayasal hakkını kullanıp “Hesap verecekler” demedin mi? 14 ay mahkeme kapılarını aşındırdılar.

Sabahın köründe gözaltına alınmak mesela. Şimdiki Anayasa demiyor mu, çağır gelsin ifadeye. Binlerce örnek var. Sabahın köründe ibreti alem için evinden, otelinden karakola çekildiler.

Masumiyet karinesi diyorsun. Sırf farklı düşünüyor diye, hakkını arıyor diye henüz mahkeme bile kurulmamışken terörist, vatan haini ilan edildi insanlar.

Soma’da madenci katliamı yaşadı bu ülke. 301 delikanlısı yitip gitti. Çocuklar babasız, kadınlar kocasız kaldı. Aileler dağıldı. Kaç tutuklu var? Tren kazasında onca can gitti. Kim sorumlu mesela? Herkes dışarıda. Neden? Anayasada var, haklarını kullandılar değil mi?

Cinsiyet gözetmeden deniyor eylem planında. Çok güzel. Daha düne kadar neden azap çektirdik LGBTİ’ye... Bulsak bir kaşık suda boğacağız neredeyse...

Bu konulara insan onuruna yakışan çözümleri bulacak, insanların hakkını koruyacak yasalar var, hakimlerimiz var, hesap soracak savcılarımız var. Ellerini birileri mi tuttu, dış güçler mi Allahaşkına?

İKİ... Neden şimdi?

2002 genel seçimlerinde AKP’nin Meclis’teki sandalye sayısı 363. 2007’de 341. 2011’de 327. 2015’te biri ‘sayılmaz’ iki seçim yapıldı. 7 Haziran’da 258, 1 Kasım 2015’te 317 milletvekili. 2018’de sandalye sayısı 295... Ana teması ‘mağduriyet’ yönetim şekli ‘tek parti’ olan yeni dönemin başlangıcında TBMM’de ezici üstünlük vardı. AKP 363, CHP 178, bağımsızlar 9 milletvekili. Yani 2002’de meclisin yarısından 88 fazlası AKP’liydi.

Erdoğan, 2007 ve 2010’da anayasa değişikliği için iki kez de referanduma gitti. İlkinde yüzde 68.95, ikincisinde yüzde 57.88 evet aldı... Dediği oldu, kazandı yani! 2003 yılında mesela, anayasa değişikliği için 365 oy yetiyordu. AKP’nin sandalye sayısı 363’tü. İstese 365’i çok rahat bulabilirdi. Buldu da... 2003’te orman kanunu ile ilgili bir anayasa değişikliği getirdi meclise. 366 oyla kabul edildi.

AKP ve Erdoğan’ın ‘en güçlü’ olduğu zaman değil de bugün, 295 koltuğa gerilemiş bir dönemde ‘masumiyetli’ eylem planı nereden icap etti acaba? Bilinmez...

Bilinen, orta yerdeki soru... İnsan onuruna yakışır sivil bir anayasa AKP iktidarı boyunca hiç mi lazım olmadı bu çilekeş millete?

Mağduriyetten, masumiyet dönemine... Neredeeen nereye!