Önce gazeteci Özgür Cebe’nin Diyarbakır’dan 25 Nisan’dan itibaren gün aşırı yazdığı üç SÖZCÜ haberinin başlıklarını ve konusunu aktarmak istiyorum:

1- 25 Nisan 2022: “91 cinayet, 66 yaralama! O da serbest bırakılmış”

1992-2001 yılları arasında 91 kişinin öldürüldüğü, 66 kişinin yaralandığı terör saldırılarından sorumlu tutulan Hizbullah Şura üyesi Mehmet Salih Kölge Yargıtay’dan hüküm giydiği halde, yargılandığı dönemde mahkemede askeri üye vardı diye “AİHM içtihatları göz önünde tutularak” tahliye edilmiş.

2- 26 Nisan 2022: “Batman Kasabı” da serbest bırakılmış...”

Batman ve Adana’da 32 vatandaşın enselerine tek kurşun sıkılarak infaz edilmesi eylemine karıştıkları Yargıtay kararıyla hükme bağlanan, Hizbullah Askeri Kanat sorumlusu Mithat Soysal ve Mehmet Salih Şimşek, yargılandıkları dönemde mahkemede askeri üye vardı diye “AİHM içtihatları göz önünde tutularak” tahliye edilmiş.

3- 27 Nisan 2022: “9 kişinin katili üç tetikçi daha serbest bırakılmış”

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde Hizbullah’ın askeri kanadında görev alan ve 9 kişinin ölümü, 3 kişinin yaralandığı eylemlerden hüküm giyen Abdulcabbar Kırtay, Kasım Azarkan ve Mizbah Sayan yargılandıkları dönemde mahkemede askeri üye vardı diye AİHM içtihatları göz önünde tutularak tahliye edilmiş.

★★★

Peşi sıra 90’lı yıllardan bazı enstantaneleri anımsayalım:

Mesela, enselerine tek kurşun sıkılarak infaz edilen onlarca vatandaşı, aylarca işkence gördükten sonra domuz bağıyla bağlanıp öldürülen ve evin bahçesine gömülen Konca Kuriş’i ve 24 Ocak 2001 günü suikasta kurban giden Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı...

Hepsi Hizbullah’ın kanlı eylemleriydi. Yargıtay kararlarına göre adı geçenlerin tümü silahlı örgüt üyesiydi ve birden fazla cinayete imza atmıştı.

Peki bu kadar somut kararlar ve hatta “hüküm” varken bu isimler nasıl tahliye edildi?

Muhalefetle ilgili birçok kararı görmezden gelinen, hatta reddedilen AİHM’in içtihatları gerekçe gösterildi. Sanıkların avukatlarından dilekçeler alındı ve yargılamaların yapıldığı dönemde Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde askeri üye bulunduğu ve bunun adil yargılamanın ihlali olduğu savunuldu. Dilekçeler kabul edildi ve yeniden yargılama kararları çıkmaya başladı. Ortada Yargıtay hükmü olmasına karşın durumları “uzun tutukluluk” sayıldı ve cinayet hükümlüsü şahıslar teker teker tahliye edilmeye başlandı. Mahkemeler bir an önce yeni yargılamaya başlamak zorunda ama sürekli altı aylık erteleme kararları geliyor.

★★★

Bu kararların tamamının 31 Mart 2019 seçimleri öncesinde çıktığını anımsatmak isterim.

Peki yerel seçimlerle bu kararların ne alakası vardı?

Şöyle arz edeyim: İktidar o seçimlerde bölgede güç kazanan Hür Dava Partisi’yle (HÜDA PAR) iş birliği yapmak istiyordu ve görüşmelerde Hizbullah sanıklarının durumu pazarlık konusu olmuştu.

Anayasal düzeni silah yoluyla yıkmak için kurulan Hizbullah’ın ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü katilleri aramızda dolaşırken, yaşamları boyunca silahla alakaları olmamış Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater gibi isimler, AK Parti Milletvekili Adayı bir yargıcın tartışmalı kararıyla cezaevine konuldu.

Ülkemizde yargının siyasallaştığının “karşılaştırmalı özeti” budur!

İktidarı kaybetmekten başka derdi kalmayan siyasetin adaleti de ne yazık ki bu kadar oluyor!

Hıncını eşten çıkarmak!


Türkiye’de solun başına hep geliyordu zaten:

Çocuklar, babalarının ve annelerinin siyasi duruşundan, etnik kökeninden ve mezhebinden dolayı kamuda işe giremez, girse de haksızlıklarla boğuşurdu.

Kamuda çalışan kadınlar, muhalif/solcu eşlerinden dolayı her türlü mobbinge uğrardı.

Bu durum sağ iktidarların hobisi haline gelmişti.

Ancak son olay, iktidar hırsının bu konuda sağ, sol ve hatta arkadaş ayırt etmemeye başladığını gösterdi.

AK Parti’nin eski milletvekillerinden Hüseyin Kocabıyık, Gezi Davası kararlarını eleştirince İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hıncını Kocabıyık’ın eşi Uşak Valisi Funda Kocabıyık’tan çıkardı.

Önce istifasını istedi, Vali istifa etmeyince Cumhurbaşkanlığı kararnamesini dahi beklemeden kendisini “Merkez”e çekti.

Hüseyin Kocabıyık merkez sağ siyasetin önemli isimlerindendir. Soylu’yla da ilişkisinin iyi olduğunu biliyorum. Soylu’nun tepkisini Hüseyin Kocabıyık’a göstermek yerine, eşini mağdur etmesi hangi hukuk devletiyle, hangi etik değerle, hangi devlet adamlığı özelliğiyle açıklanabilir ki?