Bu sütunlarda daha önce de farklı bir yönüyle kaleme aldığım Seyhan Baraj Gölü ve çevresindeki düzensizliklerle ilgili olarak hem bir hatırlatma hem de uyarılarda bulunmak istiyorum yine…

“Neden bizim ülkemizde yetkili makamlar üzerlerine düşeni yapmaktan geri dururlar?” sorusuna cevap arayarak…

Yazmaktan, uyarmaktan, doğruları söylemekten yılmayacağımız, vazgeçmeyeceğiz elbet…

Zaten görevimiz de halk adına doğruları söylemek ve aramak değil mi?

Nasıl ki, basın olarak, kamuoyunun sesiyiz. Cevap bulamadığımız ya da cevabını alamadığımız sorular da olsa yazmaktan, fikri takip etmekten geri durmayız.

Yazımın başında belirttiğim Seyhan Baraj Gölü’nün çevresinin kaçak yapılarca sarılmış olması

Adana için büyük talihsizlik. Hatta talihsizlikten öte bir cinayet demek mümkün.



Neticede doğayı katletmek, bir değil yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca insanın hakkını, geleceğini katletmekle eşit değil mi? Zaman zaman tanık olduğumuz doğa cinayetleri, insanlığın sadece bugününe değil geleceğine yönelik bir katliamdır, tıpkı Seyhan Baraj Gölü çevresinde olduğu gibi.

Güzelim, Baraj Gölü’nün muhteşem doğasının gün geçtikçe kirlendiğini, eşsiz kıyıların derme çatma işletmelerce kirletildiğini , tahrip edildiğini görmek, buraların geçmişini bilen insanlar için çok acı.

Nereden nereye getirmişiz, şu güzelim göl kıyılarımızı… Lügatimizdeki kelimeler bile yıllar içinde tanık olduğumuz bu tahribatı dillendirmekte eksik kalır…



Yeşil ve mavinin iç içe olduğu Allah’ın, Adana’ya lütfunun bir yansıması olan Seyhan Nehri’nin suyunun tutulmasıyla oluşan göl, Türkiye’nin önemli büyük göllerinden birisi olarak Adana’ya büyük bir canlılık ve güzellik kazandırmıştı.

Şimdi tepelerini apartmanların, kıyılarını ise derme çatma gecekondudan bozma bir takım ucube yapıların sardığı gölün, içi ise “yüzer ev” denilen, daha önce de defalarca dile getirmemize ve Adana Valisi Süleyman Elban’ın “Kaldıracağız” talimatını vermesine rağmen bugüne kadar hiçbir önlem alınmayan garip yüzer kayık diyebileceğimiz saçma sapan şeylerle dolu durumda…

Bir Adanalı olarak şahsen bir misafirimiz geldiği zaman, “Gelin sizi Adana’nın en güzel yerini götürüp gezdireyim” dediğimde bu ucubeleri görünce utanıyorum.



Gündüzü ayrı çirkinlik, gecesi ise adeta eski gazino ışıklarını aratmayan mavi, kırmızı, yeşil, sarı renkli binlerce lambanın yarattığı benzer ayrı bir çirkinlikte…

Sayın Vali Süleyman Elban, sanırım yoğun temposundan dolayı, verdiği bu sözü, bu talimatı unutmuş ya da zaman bulamamış olmalı…

Ama tabi, yüzlerce işle meşgul olmak zorunda olan Vali’den önce bu görevi üstlenmek zorunda olanlar var?

Mesela merak ediyorum, DSİ Adana 6. Bölge Müdürü ne iş yapar?

Sorumluluk sahasındaki devasa Seyhan Baraj Gölü’nün işgal altına alınmasına neden DSİ 6.Bölge Müdürü sessiz kalır, hiçbir önlem almaz, hiçbir denetlemede, yaptırımda bulunmaz?

Devletimiz, diğer müdürlüklere olduğu gibi kendisine de süper lüks makam arabası tahsis etmiş, şoförü var, zahmet edip bir Baraj Gölü kıyılarına çıksa da bu rezilliği görse…

Hoş ben görmediğini sanmıyorum!

DSİ Adana 6. Bölge Müdürü Köksal Buğra Çelik


Peki o zaman bu rezilliğe neden izin veriyor?

Burası Adana Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir yer değil, buradaki sorumluluk DSİ’nin, çünkü buranın arazisi DSİ’ye ait.

Şimdi ben gidip DSİ’nin herhangi bir arazisini işgal edebilir miyim? Edemem, hemen DSİ gelip beni oradan kaldırır.

Peki o zaman buradaki, yüzbinlerce Adanalının hakkı olan bu göl kıyısındaki işgale neden sessiz kalınıyor.

Neden bu derme çatma, yapılara müsaade ediliyor?

Bundan bir çıkarları mı var?

DSİ’nin elinde her türlü vinç, çekici, kırıcı, delici, iş makinaları, personel imkanı var.

Yazın Valiliğe bir yazı, “Bize ait arsalarımızdaki işgali sonlandıracağımız için polis desteği istiyoruz” deyin, gidin polisle, ne kadar derme çatma yer varsa yıkın, oraları temizleyin. Eğer kabul ederseniz de Belediye zabıtaları sizin arkanızdan gelsin ve temizlediğiniz yerlere sizin uygun göreceğiniz alanlara, halkın rahatça oturup piknik yapabilecekleri betondan uzak parklar yapsın, banklar kondursun, tuvaletler, çeşmeler koysun.

Hem doğa zarar görmez hem de göl kıyısı Adanalılar tarafından huzur içinde kullanılan bir yer haline gelir.

Şimdi insanlar o çevreye gidemiyorlar, gitseler hemen oradaki gazinolardan, çay bahçelerinden, büfelerden insanlar gelip, “Buraya park etmeyin”, “Arabanızı çekin” diyorlar, sanki babalarının yeri imiş, sanki buraları DSİ’den parayla kiralamışlar gibi…

Oysa hiç birisinin böyle bir bölgesi, hakkı yok.

Hele göl kıyısının bir çok yerini mesela Amerikan adası olarak bilinen yerinden bir tabureye oturup gölü seyretmeye, bir mangal yakmaya, bir çay demlemeye imkanı yok vatandaşların.

Çünkü abartmıyorum gölü gören her santimetre kare işgal edilmiş durumda…

Bu durum Çatalan Köprüsü çevresi ve gölün  karşı yakası için de geçerli…

Ben hayatımda böyle bir işgalle karşılaşmadım.

Bu memlekette İnönü Parkı’ndaki küçücük bir işgali önlemek için bir belediye başkanı silahlı saldırıya uğradı.

Elbette o zaman ki koşullar başkaydı, şimdi devlet çok daha güçlü, kuvvetli, polis ve jandarma sayısı ve gücü daha fazla…

Fakat devlet yöneticilerinin de bu gücü kullanacak halis niyet ve cesarette olması lazım.

Eğer cesaretiniz yoksa, çalışkanlığınız yoksa da o makamları işgal etmeyeceksiniz!

Bırakacaksınız, hakkını verebilecek olanlar gelecek.

Bu milletin geleceği çalınırken gözünüzü yumarak devlet adamı olamazsınız!

Bunu da böyle biliniz!...