Ortaylı, ilkokullarda okutulan Öğrenci Andı’nı ‘çocuk siyasete karıştırılmaz’ gerekçesiyle kaldıranların, 10 yaşındaki çocuğu kürsüye çıkarıp mikrofon verdiğini hatırlattı. “Andımızın kaldırılmasına tepki göstermeyen halk şimdi kızıyor” tespitini yaptı.

Türkiye tarihine adını altın harflerle yazdırmış, “yaşayan kütüphane” olarak tanımlanan bir tarihçi, yazar Prof. Dr. İlber Ortaylı. Yaptığı her konuşmanın altındaki binlerce yoruma göz attığınızda, ona takdirini, sevgisini belirtenlerin yanında çok uzun yaşaması için dua edenlerin sayısının da az olmadığını görüyorsunuz. Uluslararası deneyime, kendi tarihimiz dışında dünyanın her ülkesiyle ilgili bugüne kadar duymadığımız bilgi birikimine sahip olan, zekası ve kendine özgü esprileriyle de toplumun sempatisini kazanan Prof. Dr. Ortaylı, sadece tarih değil, sosyolojiden felsefeye, edebiyattan sanata her konuda toplumu aydınlatmasıyla tanınıyor. Bugün gündemdeki konuları onunla konuştum ve üzerinde fazla durulmayan ama benim önemli olduğuna inandığım soruları da sordum. Bakalım neler anlatmış.

■ Sayın Ortaylı, tartışması günlerdir bitmeyen bir konu; Trabzon’da Cumhurbaşkanı’nın uzattığı mikrofondan “Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı’na hakaret eden” 10 yaşındaki çocuk olayı. Çocuk aslında hapiste olan babası için yardım istemek üzere oraya gitmiş. Çok beklenmedik gelişmelerin yaşandığı günlerdeyiz ama bu olayın toplumda yarattığı şaşkınlık çok büyük oldu, siz şaşırdınız mı, ne düşündünüz?

10 yaşındaki çocuklar siyasette kullanılmaz. Çocuğun durumu kullanılır, çocuklar açtır, okulsuzdur, korunaksızdır bu siyaset konusu yapılmalıdır ama çocuğun bizatihi kendine siyasi nutuk attırılmaz. Siz Atatürk’ün Andını kaldırmışsınız, sonra 10 yaşında çocuğu çıkarıp siyaset konuşturuyorsunuz, olmaz.

Fransa’da halk tepki gösterdi, Bakan gitti. Bizde Ata’dan dedeye kadar okuduğumuz Öğrenci Andı, “Siyasettir, çocuk siyasete karıştırılmaz” diyerek kaldırılıyor, 10’uncu Yıl Nutku kitaplardan çıkarılıyor ve hiçbir şekilde gereken tepki gösterilmiyor. Sonra “10 yaşında çocuk siyasete karıştırıldı” diye kızılıyor. 10 yaşında çocuğa kahramanlık şiiri okutturulur, Mehmet Akif Ersoy okutturulur, Ömer Bedrettin’in şiiri, Nazım Hikmet okutturulur. Güzel okursa alkışlanır, gülümsenir medeniyet budur. Böyle kel alaka siyasi laf, kendisinin bilmediği şeyleri tekrarlatıp gülmek zevzekliktir. Aynı şekilde 10 yaşında çocukların okumasının milli terbiye, yurttaşlık terbiyesi bakımından çok anlamlı olduğu Öğrenci Andı’nın ortadan kaldırılması da zevzekliktir. Bunları yaparak neyi ispat etmek istiyorsunuz, akıl kârı değil. Çocuklarla uğraşmayın, sağlığına, yemesine içmesine, tatil, spor yapmasına dikkat edin yeter.

■ Andımız kaldırıldığında toplum ayağa mı kalkmalıydı?

Niye kalkmasın, kalkacak tabii. Ne var, okulda Türk olduğunu söylüyor, büyüklerimi saymak, küçüklerimi sevmek diyor, bunu mu kaldırıyorsun? Şimdi tepki gösteriliyor. “Böyle abdest alınan yerde, böyle peşkir gelir” atasözünü bilirsiniz.

Arapça’ya dönülsün diyenlerin hepsi cahil


■ Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ülkenin geleceği açısından hayati derecede önem taşıyan bir bakanlık. Burada “Türkçe öldü” diyerek imam hatiplerde Türkçe konuşulmasının yasaklanmasını öneren, “Arapça öğretilirken ikinci bir dil kullanılmasın” diyen ve bunu uygulamış bir isim Bakan Yardımcısı olarak atandı. Sizce bu uygulama yayılabilir mi?

Bu dil konusunda öyle zorlama yapılmaz. Oturursun savunursun, konuşursun fakat “yasaklayalım” diyemezsin. Milli Eğitim Bakanlığı’nın son derece zavallı bir durumu vardır. Eğer yeni gelen Bakan bunu değiştirmezse çok şaşarım. Mesleğiyle ilgili kitaplar yazmış bir mühendis, ciddi eğitimli genç bir insan.

■ MEB için “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yan kuruluşu haline geldi, tarikat ve cemaatlerin etkisinde” iddiası oldukça yaygın. Türkçe yerine Arapça kullanılsın baskısı mümkün mü?

Hiç kimsenin Türk dilini kendilerine göre çizme yetkisi yoktur, çizmeye kalktıkları an karşılarında tokat atmaya kalkacak bir münevver kitle, bir vatandaş kitlesi ve geniş bir öğretmen kitlesi olur, Türkiye’nin farkı budur. O nedenle kimse Arapçaya filan dönemez, olacak şeyler üzerinde hayal kursunlar. Bu laftan söz edenlerin hepsi cahildir, Arap harflerini bilmiyorlardır. İmam hatip okullarındaki çocuklar eski harflerle yazı yazmayı bilmiyorlar, Arapça cümle yazdıkları zaman ‘elif’le ‘maksure’yi ayırt edemiyorlar, hangisi nerede kullanılır bilmiyorlar.

Bizim memlekette kar yağdığında herkes saçmalar


■ İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kar yağdığı gece balıkçıya gitmesi bitmeyen bir olay haline getirildi, Cumhurbaşkanı “Biz senin gibi kafayı çekmeye gitmiyoruz” dedi, sizin yorumunuz nedir?

Bu memlekette kar yağdığı zaman herkes saçmalar. Bütün yollar durur, bırakın sokağı insanlar evlerde donar. Ben hatırlıyorum bundan evvelki bir kış aniden kar bastırdı, Kağıthane’de evlerde insanlar dondular. Asansörler çalışmıyor, yemek yok, bakkallar bitmiş, iki gün battaniyeye sarınarak oturdu insanlar. Bir sel oluyor, evler gidiyor. Dere yatağına ev yapılmış, hükümet nasıl kurtaracak? Kafayı çekme konusuna gelince, bazıları da başka türlü çeker, biz herkesin ne çektiğini bilmeyiz.

■ Atatürk için “içki içerdi” sözü bazılarının dilinden düşmüyor.

Atatürk içer mi, içmez mi beni hiç alakadar etmiyor. Türkiye Mareşali, Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük adamlar için daha saygılı davranılması beklenir, bu kadar açık! Ben bu tip söylemlerin bazı etnik sorunları olan birkaç kitleyi ve zümreyi etkilemek dışında bir faydası olduğunu zannetmiyorum. Onun için hiç uğraşmam, çünkü adamlar tahta kafalıdır, anlamaz, işlerine de gelmez. Atatürk’ü sarhoş gören mi var, masasında ne içerse içer, kimseyi alakadar etmez. Önemli olan başardığı işlerdir.



Fizik olarak da beşeri coğrafya bakımından da büyük problemler var...

COĞRAFYA KADERDİR SÖZÜNE İNANIYORUM


■ “Coğrafya kaderdir” sözüne inanıyor musun, son yıllarda Türkiye’nin gidişi bu sözü daha çok mu kanıtladı? Türkiye biraz daha solda, Avrupa’nın içinde olsa bu olayları yaşamayacak mıydık?

Coğrafya kaderdir sözüne tabii inanıyorum. Biz bu coğrafyayla,
bu etnik kompozisyonla, bu problemle öyle sola sağa kayarak bir şeyi değiştiremeyiz. Bizim coğrafi yapımızda fizik olarak da, beşeri coğrafya bakımından da büyük problemler, farklılıklar var. Batı Avrupa’nın kıstaslarına uymak o kadar kolay değildir, bu kıstasların hepsini benimsememiz de gerekli değildir. Avrupa’nın göbeğinde de yaşasak başka problemler çıkardı. Avusturya olmak istemem, Macaristan’ı da çok talihsiz bulurum, halkın bütün kabiliyetine rağmen çok talihsiz bir ülke.

Türkiye’nin kendi problemleri var, kendi tarihi birikimi var. İmparatorluğumuzun bir kısmı bize kaldı, bu çok huzursuz, fakir ve verimsiz bir kısımdır. Okkalı kısmı da elimizden çıktı, bu da aydınlık, üretken, iş bilen kısımdır. Balkanların bile bir kısmının Batı Avrupa’ya alınıp bir kısmının alınmaması başka faktörlere bağlıdır. Mesela Yunanistan, İngiltere için çok önemlidir, harbin sonunda bile Rusya’ya “Burayı bize bırak” dediler, Bulgaristan için demediler. Eğer 2’nci Cihan Harbi’ne girseydik bitmiştik. Girmememizi bile tenkit edenler var şimdi.

FETÖ’nün üniversiteye soktuğu öğrenciler karşımızda oturuyor


■ “Yargının hiçbir ideolojisi, cemaati olamaz” diyen Adalet Bakanı Abdülhamit Gül gitti, yerine “Fethullah Gülen’e en yakın isimlerden biri” olarak bilinen eski bakan geldi. Özellikle sosyal medyada tepkiler aralıksız devam ediyor. Siz nasıl yorumladınız?

“FETÖ bitmeyecek mi” diyorsunuz, niye bitsin? Bu işlerden çıkar sağlayan, beleş geçinen, makam kapan insanlar var. Vazifeleri, misyonu, durumu, kalkınma düzeyi, tarihi birikimi itibarıyla Türkiye’nin bunlara fırsat vermesi çok garip. Şimdi bunu temizlemek dururken bu bir çıkıyor, bir iniyor. Demek ki kontrol edemediğimiz bir ülke bu ve insanlar bunun farkında değiller. Üniversitede sınıfa girdiğin zaman onların kopyasıyla okula giren insanlar karşında oturuyor. Üniversitede bunu gördüm ben. Kopya çekerek girdiler, bu bilindi, açığa da çıktı, hukuk kararıyla belli oldu. ÖSYM Başkanı da bunun için görevinden atıldı, bunlar belli. Bu adamların ne olduğu her zaman biliniyordu, fevkalade kalitesizlerdi, hiçbir şey yapılmadı bunlara. Kopya çektiler, uzaklaştırma cezaları tatbik edilmedi. Şimdi böyle bir üniversite dururken neyin kıyametini koparacaksın?

■ Yani tüm sorular çalınarak FETÖ’nün üniversitelere soktuğu öğrenciler üniversitede kopya çekince de korundular.

Evet, korunuyorlar. Bitiriyor, hakim de oluyor, her şey de oluyor. Kopya çekerken yakalananları bildirdik, çocuklara ceza verilmedi, talep edilen cezasını indiriyorlar, yani okuldan bir sene bile uzaklaşmıyor, karşında oturuyor, ben bunu biliyorum. Siz daha eğitim düzeyinde temizleyememişsiniz bu işi, bunlar çok açık.


Kendi bahçesinden ürettiği zeytinyağını şişeleyip eşe dosta hediye ediyor


Röportaj bittiğinde İlber Ortaylı bana güzel bir şişe zeytinyağı hediye etti. Zeytine ve zeytinliklere çok önem verdiğini biliyordum ama üzerinde kendisinin fotoğrafını, altında ismini ve “kendi bahçemden elde edilen zeytinlerden üretilmiştir” yazısını görünce şaşırdım. “İmalata mı başladınız” diye sordum. “Türkiye çok bereketli bir ülke, zeytinimiz çok. Her şey kâr için yapılmaz, Ayvalık ve Manisa’da toplam 170 ağacım var, sıkıp eşime dostuma dağıtıyorum” dedi ve ekledi: “Herkes elinde 200-300 lirası bile olsa zeytinlik almalı. Memleketi kurtarırsın, ağaçlarımızın yok olmasını önlersin. Zeytin, zeytinyağı çok pahalı fakir, fukaraya dağıtırsın…”