Türk sinemasının efsanevi isimlerinden değerli Cüneyt Arkın ağabey, önceki gün sosyal medya hesabından bir fotoğraf paylaştı. 1976 yılı Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne giden Yeşilçam yıldızlarının yer aldığı fotoğraf büyük ilgi gördü.

Fotoğraf karesinde ben de varım. Zira İngiltere’nin dünyaca saygın yayın kuruluşu BBC’de katıldığım “televizyonda yapım-yönetim” kursundaki hocam, Türkiye’ye dönüşte usta bir film yönetmeninin yanında staj yapmamı önermiş, fırsat çıkınca da büyük yönetmen Atıf Yılmaz’ın çektiği “İşte Hayat” filminde rol almıştım. (Televizyoncu Uğur Dündar’ı oynadığım film, o yılki yarışmada en iyi senaryo ödülüne layık görülmüş, rahmetle andığım Adile Naşit ve İhsan Yüce de en iyi yardımcı oyuncu ödüllerini paylaşmışlardı.)


46 yıl önce çekilen bu fotoğrafı Cüneyt Arkın paylaştı.


★★★

Havalimanında çekilen fotoğrafın altına yazılan yorumlar, genellikle o yıllara duyulan özlemi yansıtıyordu. Bu görüşte olanlar haksız sayılmazlar.

Çünkü o yılların filmlerinde insanlar yalnızca iyiler ve kötüler diye ayrılır, kötüler sonunda mutlaka kaybeder, haksızlığa uğrayanlarsa er geç kazanır...

Paranın satın alamayacağı insanlar, aileler ve aşklar anlatılır...

Örneğin güce ve baskıya asla boyun eğmeyen Yaşar Usta...

Kısacık boyu, iyiliğe adanmış entrikaları ve güldüğünde küçücük kalan gözleriyle ailesini her türlü kötülüğe karşı sarıp sarmalayan Adile Naşit...

Göksel Arsoy gibi romantik jönler, kah kırılgan, kah gözü kara Fosforlu Cevriye gibi alımlı kadınlar...

Gençlere hep destek veren, zorda kalanlara evleriyle birlikte kalplerini de açan iyilik meleği teyzeler, amcalar...

Pos bıyıklarını burarak kulak çeken, polisin de, fabrikatörün de babacan insanlar olabileceğini kanıtlayan Hulusi Kentmen...

Kötülüğün üzerinde öylesine sakil durduğu Ali Şen...

★★★

Ekranda göründüğünde seyircilerin gülmeye başladığı, “Eşşoğlueşşek”i ondan daha iyi kimsenin söyleyemediği Kemal Sunal, “Turist Ömer” Sadri Alışık, “Cilalı İbo” Feridun Karakaya...

Daha ilk filminde canlandırdığı masal kahramanı “Mıstık”la gönüllere yerleşen büyük usta Müjdat Gezen...

Büyük kente uyum sağlayamamanın şaşkınlığını bir türlü üzerlerinden atamayan Zeki-Metin ikilisi...

Sonuçta mutlaka kaybedecek kötü karakterleri başarıyla canlandıran Erol Taş, Suzan Avcı, Aliye Rona, Nuri Alço ve her türlü kılığa girebilen Öztürk Serengil...

Cahide Sonku, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Muzaffer Tema, Turan Seyfioğlu, Türkan Şoray, Ekrem Bora, İzzet Günay, Atıf Kaptan, Fikret Hakan, Kadir İnanır, Ediz Hun, Fatma Girik, Filiz Akın, Neriman Köksal, Selda Alkor, Gülşen Bubikoğlu, Mine Mutlu, Şener Şen, Halit Akçatepe, Eşref Kolçak, Sami Hazinses, Cevat Kurtuluş, Hülya Koçyiğit, Ömercik, Ayşecik, Sezercik ve adlarını yazmaya devam etsem, sayfalara sığmayacak nice Yeşilçam emektarı, hayatta her türlü mucizenin olabileceğini göstererek seyircilere umut pencereleri açan unutulmaz karakterler...

★★★

Kahkahalar atılırken gözyaşları da dökülen evler, Neşeli Günler, Gülen Gözler...
Sıcacık bir kucaklaşmayla sona eren dargınlıklar...

Mutlu biten filmlerin dekorunda henüz yağmalanmamış, belediyelerle ortak çalışan paragöz rantçılar tarafından beton yığınlarıyla doldurulmamış İstanbul silueti... Hayal ağaçları ve hülya tepeleriyle seyrine doyum olmayan Boğaziçi’nin ön görünümü... El değmemiş Akdeniz kıyıları, rüya gibi Ege koyları, kasabaları...

★★★

Hiç tanımadığı yabancıya bile rüyasında göremeyeceği sımsıcak bir konukseverlik örneği gösteren, kendisi yemeyip ona yediren tertemiz Anadolu insanları...

★★★

İşte biz bunları özlüyoruz...

Ve eski filmlere bakarken dört bir yanımızı saran hoyratlığı, düşmanlığı ve nefret iklimini unutuyoruz...

Kötülüğün bir sınırı olması gerektiğini, güç ve paranın hayatın tek gerçeği sayılamayacağını, haksızlığın yapanın yanına kâr kalamayacağını düşünüyoruz...

★★★

Ama film bittiğinde yalnızca iyi ve kötü olarak değil, ırkımıza, dinimize, mezhebimize, dilimize, hatta cinsiyetimize göre bin parçaya bölündüğümüzü...
Sevginin yerini öfkenin, kucaklaşmanın yerini hoşgörüsüzlüğün, insanlığın yerini vicdansızlığın, hukukun yerini zulmün aldığını görüyor ve kahroluyoruz...

★★★

Cüneyt ağabeye o fotoğrafı paylaştığı ve hayatlarımızın en güzel yıllarını bize hatırlattığı için çok teşekkür ediyorum.

Ayrıca her şeye rağmen bu toplumun yeniden güzel yıllar yaşayacağına dönük umudumu hep koruyorum. Belki zorlu olacak, çok acılar çekeceğiz ama, tıpkı o ölümsüz filmlerde olduğu gibi; öfkenin yerini sevginin, hoşgörüsüzlüğün yerini kucaklaşmanın, vicdansızlığın yerini insanlığın, haksızlığın yerini hukukun aldığını mutlaka göreceğiz...