6 Ekim, İstanbul’un kurtuluşundan önce... İstanbul’un ismi Constantinople’ydi, nüfusu 806 bin kişiydi, 100 bin civarında ev vardı, tamamı ahşaptı, yangınlar büyük sorundu, yangın başladığında mahallenin kaderini rüzgarın merhameti belirliyordu, apartman sayısı 400 kadardı, Şişli’den sonrası şehir dışıydı, Mecidiyeköy gerçekten köydü, bahçe içinde üç dört tane ev vardı, gerisi dutluktu, Etiler dağbaşıydı, kış aylarında kurt iniyordu, Amerikan unu, Hollanda şekeri, İngiliz pirinci satılıyordu, yerli üretim sıfırdı, oteller Osmanlı parası kabul etmiyordu, İngiliz sterliniyle çalışıyorlardı.



6 Ekim, İstanbul’un kurtuluşundan sonra... Constantinople’nin ismi İstanbul oldu, Uluslararası Posta Teşkilatı’na resmi yazı gönderildi, “bundan böyle Türk şehirlerinin ismi Türkçe kullanılacak” denildi.



- Beyoğlu’nda Opera sineması açıldı, yerler kırmızı halıyla kaplıydı, fraklı, beyaz eldivenli teşrifatçılar çalışıyordu, Melek Sineması açıldı, barok barok süslemeli locaları vardı, her akşam kapalı gişeydi.

- Loryan açıldı, l’Orient kelimesinin okunuşuydu, sahibi Filiopos Lenas’tı, Rum vatandaşımızdı, Cumhuriyet’le yaşıt olan pastanesinin adını daha sonra “Baylan” olarak değiştirdi, Türkiye espressoyu, cappuccino, milkshake’i, tiramisu’yu ilk kez orada tattı.

- Vapur/tramvay toplu taşıma araçlarında perde vardı, kadınlar perdenin arkasında otururdu, kocalarıyla bile yan yana oturamazlardı, perdeler kaldırıldı.

- Topkapı Sarayı müze haline getirildi, 400 yıl boyunca padişahlarındı, artık halkındı, kültürel milat’tı.

- İstanbul Limanı millileştirildi, Fransızlarındı, parasını ödedik, Osmanlı’nın sebil gibi dağıttığı kendi malımızı elalemden satın aldık.

- İstiklal Caddesi’nde Carpitch açıldı, kravatsız müşteri kabul edilmiyordu, garsonlar smokinliydi.

- Kadıköy’deki Şehbal Tiyatrosu’nda ilk Türk opereti “Balo Kaçakları” sahnelendi, yer yerinden oynadı, başrolünde soprano Suzan Lütfullah vardı, ilk Türk primadonna’ydı, henüz 17 yaşındaydı, Gülriz Sururi’nin annesiydi.

- Kadınlar arasında şapka modası başladı, kadınlar çarşaf ve peçeden kurtulmanın özgürlüğüyle, saçlarını kısmen örten şapkayı adeta kurtarıcı olarak görmüşlerdi, Paris’in Londra’nın New York’un modelleri gelmeye başladı.

- Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılbaşı balosu, 1925’i 1926’ya bağlayan gece Pera Palas’ta yapıldı.

- İstiklal Caddesi’nde Karlman Pasajı açıldı, parfümeriden ayakkabıya, çantadan iç çamaşırına, mantodan kumaşa, halıdan mobilyaya ne ararsan vardı, günümüzdeki avm’lerin miladıydı.

- İstanbul belediyesi ilk kez 1926’da belediye otobüsü aldı, o güne kadar sadece tramvayla yolcu taşınıyordu, dört adet Renault-Scemia’ydı, Fransa’dan getirilmişti, kaportası ahşaptı, 30’ar kişilikti, Beyazıt-Eminönü güzergahında çalışmaya başladılar.

- İstanbul Radyosu yayına başladı, ilk radyomuzdu, ağırlıklı olarak müzikti, “ajans” adıyla haber bülteni vardı.

- Gençler arasında çarliston modaydı, dans kursları açıldı.

- Sıcak yaz gecelerinde İstanbul’un en şöhretli balo mekanı, Tarabya’daki Summer Place Oteli’ydi, dillere destandı, gazete sayfalarında baloların haberleri yayınlandıkça, Anadolu’yu da cesaretlendiriyor, balolar Anadolu şehirlerine de yayılıyordu.

- İlk Gazi Koşusu Ankara’da yapıldı, İstanbullu işadamı Ali Muhittin Hacıbekir’in Neriman isimli safkanı kazandı, Hacıbekir pek çapkındı, hanımların sigarasını parayla yaktığı yolunda dedikodular vardı, atının ismi “Neriman” ise aslında gönül ilişkisi yaşadığı bir kadının ismiydi, İstanbul basınında ünlü bir gazetecinin eşiydi, o dönemde magazin haberleri bugünkü gibi aleni değildi, ayıp sayılırdı, usturuplu imalar yapılırdı, ama, “Neriman”lı başlıkların ne anlama geldiğini herkes biliyordu.

- Degüstasyon lokantası açıldı, sahibi Edouardo Morigini adında bir İtalyan’dı, İtalyan mutfağını İstiklal Caddesi’ne getirmişti, makarnası bütün şehrin dilindeydi, İtalyan şarapları servis ediyordu.

- Kadıköy’e elektrik geldi. Evet... İstanbul’un kurtuluşundan önce Kadıköy’de elektrik yoktu.

- Kadıköy’de Süreyya Operası açıldı, Süreyya Opereti kuruldu, kadrosunda Şevkiye May, Semiha Berksoy, Suzan Sururi, Toto Karaca, Nezahat Dilligil gibi efsanelerimiz vardı, Cumhuriyet’ten önce sahneye çıkması bile yasak olan Türk kadını, artık sadece Türkiye’de değil, Avrupa sahnelerinde göz kamaştırıyordu.

- İstanbul Şehir Tiyatrosu kuruldu, İstanbul halkı Shakespeare’in Schiller’in Moliere’in Çehov’un eserleriyle tanışmaya başladı, vatandaş akın akın tiyatroya koşuyordu, İstanbul’un nüfusu sadece 806 bin kişiyken, yılda 50 bin seyirci geliyordu!

- Sadece Türkiye’de değil, dünyada bir ilk yaşandı, erkek voleybol takımının kaptanı, bir kadın oldu! Sabiha... Fenerbahçe erkek voleybol takımının kaptanı oldu, hiç yenilgisiz şampiyon oldular.

- Türkiye’nin ilk otomobil fabrikası Tophane’de kuruldu, Amerikan Ford Motor Company’di, her ay 45 otomobil üretiliyordu.

- Türkiye’nin ilk trafik ışıkları Karaköy’e yerleştirildi.

- Türkiye’nin ilk terzilik okulu İstanbul’da açıldı.

- Türk kadınları İstanbul’un kurtuluşuyla birlikte kozmetik ürünlerle tanıştı, cilt bakımı kremi, pudra, tırnak cilası kullanılmaya başlandı.

- İstanbul’un meşhur kuaförleri Alman Maks, Fransız Blazi ve Rus Jorge, Fransız Marsel’di, Türkler hem kuaföre gitmeye başladı, hem kuaför olmaya başladı.

- Feriha Tevfik, tarihimizin ilk Türkiye Güzeli seçildi. Türkiye’yi ABD California’da Miss Universe yarışmasında temsil etti.

- İstanbul-Ankara arasında telefon bağlantısı kuruldu.

- Harley Davidson motosikletleri geldi, bayisi Galata’daydı.

- Asri mobilya mağazaları açılmaya başladı, “asri” sihirli kelimeydi, Cumhuriyet’in parolası gibiydi, yaşam biçimi değişiyor, evler değişiyor, mobilyalar değişiyordu, gazete reklamlarında ilk kez mobilya tanıtılıyordu. Cumhuriyet öncesinde sadece saraylarda konaklarda bulunan avizeler, abajurlar, aplikler, artık sıradan vatandaşların evlerindeydi. Düdüklü tencere reklamları başladı.

- Beyoğlu’nda Moulin Rouge açıldı, İstanbul’un en popüler eğlence mekanı haline geliverdi, Denizkızı Eftalya sahne alıyordu, Safiye Ayla sahne alıyordu, Müzeyyen Senar’ı sahneye çıkaran ilk gazinoydu.

- Galata Köprüsü ücretsiz hale getirildi... 85 yıldır geçiş ücreti alınıyordu, yayalar 20 para, hamallar 40 para ödüyordu, boş arabalar 2 kuruş, yüklü arabalar 5 kuruştu, ücretsiz hale getirildi.

- Kadıköy, Beşiktaş, Fatih, Eminönü, Sarıyer ilçeleri kuruldu, İstanbul’un kurtuluşundan önce İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet’in unvanını taşıyan adres yoktu.

- Gazoz içmeye başladık, sağlık odaklı reklam yapılıyordu, “midevidir, meyvelerden yapılmıştır, çok köpürür, sabahleyin çaydan evvel içilirse müleyyindir, fazlası müshildir, şekerlisi şampanya gibi lezzetlidir.”

- Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın ilk çocuk hakları mitingi, öğretmen Nakiye Elgün’ün çabalarıyla İstanbul’da düzenlendi, çocukların ellerinde pankartlar vardı... “Dövülmemek, Korkutulmamak, Azarlanmamak, Hürmet, Şefkat, Anasütü, Yalnız Yatmak, Hava ve Güneş, Bize Mahsus Bahçeler” yazıyordu.

- Türkiye’nin ilk ses kraliçesi seçildi, Cumhuriyet gazetesi organize etti, Batı müziği dalındaydı, Hudadat Şakir hanım birinci seçildi, şarkıcı değildi, evli, bir çocuk annesiydi, Almanca, Fransızca biliyordu, medeni cesareti olan bir Cumhuriyet kadınıydı.

- Büyükada’ya elektrik geldi.

- Koska Helvacısı açıldı, bugün İstanbul’da yaşayanların bile çoğu bilmez ama, Beyazıt’la Laleli arasında Koska adıyla semt vardı, dükkan oradaydı.

- Mecidiyeköy Likör Fabrikası açıldı, endüstriyel mirasın temel taşlarından biriydi, ahududu, muz, nane, kayısı, çilek, acıbadem, limon, vişne, portakal, mandalina likörü üretiliyordu. Türk kültürünün parçası olan, kahvenin yanında likör ikram etme geleneği, işte bu fabrikayla birlikte hayatımıza girdi.

- “İstanbul Sokaklarında” adıyla, Türk sinemasının ilk sesli filmi, İstanbul’da çekildi. Aynı kadına aşık olan iki kardeşin hikayesiydi.

- “Plaj” kavramı hayatımıza girdi. En popüler plaj, Kız Kulesi plajı’ydı, sadece deniz ve güneş değil, eğlence vardı, orkestra, caz, dans vardı.

- Akşam gazetesi “küçük ilanlar”ı başlattı, reklamcılıkta devrimdi. Kiralık/satılık ilanları patladı. Kadıköy Bağdat Caddesi’nde 7.5 dönüm arazi 1.200 liraydı. Nişantaşı’da altı odalı apartman dairesi, denize ve parka nazır, kaloriferli, sıcak sulu, aylık 85 liraya kiralıktı.

- Sürücü kursları açılmaya başladı, taksi şoförü olmak isteyen kadınlara ücretsiz ehliyet kursu veriliyordu, “Şoför Nebahat” sadece film değildi yani.

- İstanbul-Ankara karayolu açıldı.

- İstanbul-Edirne karayolu açıldı.

- İstanbul’un kurtuluşundan önce şehirlerarası yol mol yoktu.

- Türkiye’nin ilk otomobil yarışını bir kadın kazandı! Turing Otomobil Kulübü ve Milliyet gazetesi tarafından düzenlenen yarışma, İstinye köprüsüyle Zincirlikuyu arasındaki 10 kilometrelik parkurda gerçekleştirildi. Türkiye’nin ilk kadın otomobil yarışçısı Samiye Morkaya, erkekleri açık arayla geride bırakarak birinci olmayı başardı, 33 yaşındaydı.

- Sarıyer Büyükdere’de boğaz kıyısı dubalarla çevrelendi, Türkiye’nin ilk açık yüzme havuzu açıldı, Türkiye’nin ilk resmi yüzme şampiyonası bu havuzda yapıldı, sutopu oynanmaya başlandı, 10 metrelik kule kuruldu, kule atlama sporunun temeli atıldı.

- İstanbul-Ankara arasında ilk uçak seferi yapıldı, ABD’den 30 bin dolara iki adet Kingbird tipi yolcu uçağı satın alınmıştı, çift motorluydu, bir pilot, dört yolcu taşıyabiliyordu.

- Türkiye’nin ilk bale okulu açıldı, Beyoğlu Halkevi’nde açıldı, dersleri Leyla öğretmen veriyordu, Leyla aslında Lydia Krassa Arzumanova’ydı, Rus’tu. Bolşoy baleriniydi, Türk vatandaşı oldu, Leyla adını aldı, soyadı kanunu çıkınca, Leyla Arzuman oldu.

- Türkçe ilk yemek kitabı, İstanbul’da basıldı, “Alaturka ve Alafranga Mükemmel Yemek Kitabı”ydı, Fahriye Nedim yazmıştı, Cumhuriyet’in modern kadınına hitap ediyordu, standart ölçüler, kalori cetvelleri vardı, pasta tarifleri vardı, alafranga yemekleri pişirme yöntemleri anlatılıyordu, bulyon, konsome, garnitür gibi kavramlar anlatılıyordu.

- Üsküdar’da Kanaat Lokantası açıldı.

- Şişli’de bir apartıman

yoksa eğer halin yaman

nikel kübik mobilyalar

duvarda yağlı boyalar

“Lüküs Hayat” ilk kez sahnelendi. Güldürü’ydü. Ama aslında, çok ciddi bir toplumsal eleştiriydi. Olumsuz ekonomik şartlardan haberi bile olmayan, yoksul vatandaşların geçim sıkıntısına duyarsız kalan, “sosyete” tabir edilen insanların, kişisel menfaatlerine dayalı vıcık vıcık ilişkilerin aynasıydı. Bu toplumsal özelliğiyle tarihte ilkti.

- Gazetelerde prezervatif reklamları başladı, “Garanto Hasan” en ünlüsüydü, altı adeti 45 kuruştu, ipeklileri 75 kuruştu.

- Peşpeşe güzellik salonu açıldı, sektör yeni olduğu için, reklamda da acemiydiler, Nevin Güzellik Salonu’nun gazete reklamı şöyleydi mesela... “Ömrünüzde hiç yüzünüzü ütülettiniz mi?

- İstanbul belediyesi kafesleri kaldırttı. İstanbul’un neredeyse tamamı ahşap ve cumbalı binalardan oluşuyordu, cumbalar ve pencereler tahta kafeslerle örtülüydü. Türk kadını, Cumhuriyet öncesinde bu kafeslerin arkasında yaşamak zorundaydı, hayata bu kafeslerin arkasından bakabiliyorlardı. Cumhuriyet’ten sonra, Cumhuriyet devrimlerine karşı olan bağnaz erkekler, evlerindeki bu kafesleri kaldırmamışlardı, kadınları ısrarla kafeslerin arkasına hapsediyorlar, akıllarınca Cumhuriyet’e karşı tavır koymuş oluyorlardı. İstanbul belediyesi hepsini kaldırttı, söktü attı.

- Türkiye’nin ilk kadın pedi çıktı, ismi Femil’di. Gazete reklamlarında regl dönemi denmiyordu, hayli üstü kapalı ifade ediliyordu, “Hanımefendiler, hususi tuvaletiniz için fevkalade zarif, yumuşak, temiz, yegane sıhhi vasıta olan Femil bağlarını isteyiniz” deniyordu.

- İstanbul’da ağaç kesmek yasaklandı, belediyeden izin almadan, kendi bahçendeki ağacı bile kesmen yasaktı, iki yıla kadar hapis vardı.

- İstanbul balık hali’ne günde 200 bin adet lüfer geliyordu. 250 kiloluk orkinos’un tanesi 50 kuruştu! Yanlış okumadınız, kilosu değil, 250 kilosu 50 kuruştu. Çünkü, ton balığı henüz Türkiye’de tanınmıyordu, tüketilmiyordu, halbuki Boğaz’da bile orkinos tutuluyordu.

- Muhsin Ertuğrul’un çektiği “Leblebici Horhor” Türk sinemasının ilk uluslararası ödülünü kazandı, Venedik Film Şenliği’nde onur ödülü aldı.

- Türkiye’nin ilk turizm acentesi Tepebaşı’nda açıldı, İtalya’ya turist götürüyordu.

- İstanbul telefon şirketi satın alındı, İngilizler işletiyordu.

- İstanbul-İzmir telefon hattı açıldı.

- Basketbol milli takımımız İstanbul’da kuruldu, Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Robert Kolej, Kurtuluş, İstanbulspor, Maccabi, İtalyan Kartal, Beyoğlu, Modaspor, Darüşşafaka takımlarından oluşuyordu. Musevi vatandaşlarımızın kulübü Maccabi’yle Galatasaray, basketbolun lokomotifiydi.

- Türkiye’nin ilk festivali, “Balkan Festivali” adıyla İstanbul’da düzenlendi, festival kültürünün miladıydı.

- Beyoğlu’nda Markiz Pastanesi açıldı.

- İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi açıldı, Türkiye’nin ilk güzel sanatlar müzesiydi.

- Kumkapı’da Kör Agop’un meyhanesi açıldı; udi Hrant’ın Andon efendinin, Münir Nurettin’in Tatyos efendinin nağmeleri eşliğinde, İstanbul’daki yüzlerce yıllık meyhane kültürünün simge adreslerinden biri olmaya devam ediyor.

- Türkiye’nin ilk çiçek borsası İstanbul’da açıldı, çünkü, İstanbul’un kurtuluşuyla birlikte yaşam çiçek açtı, çiçek artık sadece doğada değildi, evlerimizdeydi, kadınlarımızdaydı, çiçek sosyal bir ihtiyaç haline geldi, günlük mezatı yapılan “sektör” haline geldi.



6 Ekim, İstanbul’un kurtuluşundan hemen sonra, hemen birkaç yıl içinde... Bu kısacık özetini okuduklarınız hayatımıza girdi.



6 Ekim, İstanbul’un kurtuluşu... Sadece düşman işgalinden kurtuluşumuz değildir, sıradan Türk vatandaşlarının dünya vatandaşları gibi, insan gibi yaşamaya başlamasının miladıdır.



Türk vatandaşlarının insan gibi yaşamasına karşı olan yobaz zihniyetin, İstanbul’un kurtuluşunu kutlamaması gayet normaldir.