Bu rakamla 577 bin 500 emekliye 10 bin TL maaş ödemesi yapabilirsiniz.

Bugün bu paranın yandaş bir şirketin kasasına gidecekken nasıl halka geri döndüğünü anlatacağım.

Sürekli okuyucularım görmüştür.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin AŞTİ-Dikimevi Ankaray hattını Dikimevi’nden Natoyolu’na uzatmak isteği yeni projenin ihalesini dün yazmıştım.

Şirketlerin bazıları projenin büyüklüğü nedeniyle şartları yerine getirememiş ve ön yeterlilik aşamasında elenmiş, ihaleye dahil olamamıştı.

Ön yeterlilik alan üç şirket de rakiplerinin büyüklüğünü görünce (!) teşekkür ederek teklif vermemişti.

Geriye sadece kamudan aldıkları devasa ihalelerle ünlü o beş şirket (Cengiz, Makyol, Gülermak, Kolin, Rönesans) kalmıştı.

Onlar da (parantez içinde aktardığım şirketlerin isim sırasıyla) yaklaşık 575, 579, 580, 594 ve 605 milyonar euro teklifler vermişti.

★★★

Ankara’daki kaynaklarım, beş şirketin aralarında anlaşarak böyle yüksek teklifler verdiğini aktarmıştı. Ben de yazımda ihale böyle sonuçlanırsa Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kazanan şirkete (Muhtemelen Cengiz olacaktı) haksız yere on milyonlarca euro fazladan ödeme yapmak zorunda kalacağını, projenin olduğundan pahalıya mal olacağını yazmıştım.

Zira, Avrupa Yatırım Bankası ile Fransa Kalkınma Ajansı, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne 4 yılı geri ödemesiz 12 yıl vadeyle verdiği 250 milyon euroluk krediyi, projenin yaklaşık maliyetini “380 milyon 420 bin euro” olarak hesaplayarak vermişti.

Dikkatinizi çekerim: İhale döviz kuruyla yapılmış. Ödemeler euro olarak yapılıyor. Yani “euro artacak” gibi gerekçelere sığınacak bir durum da yok.

Hadi yaklaşık maliyet rakamını 400 milyon euro kabul edelim ve küçük bir hesap yapalım:

Cengiz’in verdiği 575 milyon euro ile yaklaşık maliyet arasında 175 milyon euro fark var.

Türk lirasına çevirdiğimizde rakam ne çıkıyor biliyor musunuz?

Tam 5 milyar 775 milyon lira.

★★★

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş dün sabah yazımı okumuş ve beni aradı.

““Talimatı verdim. EBRD’ye yazı yazdık. İptal sürecini başlattık. İptal olunca da ihaleyi bir ay gibi kısa bir sürede yeniden yapacağız” dedi.

Yavaş, uluslararası standartlarda iki durak arasının en fazla 40 milyon euroya mal olduğuna dikkat çekerek bir de hesap yaptı:

“Projemizde toplam sekiz durak var. Bu da yaklaşık maliyetin 320 milyon euro olması demek. Belli ki şirketlerin verdiği bu fiyatlarda bir tuhaflık var.”

Yavaş, ihaleye daha fazla şirketin katılması, projeyi yapabilecek güçlü şirketlerin ihaleye girmesi ve uygun rekabet koşullarının oluşması için gerekli tedbirleri de alacaklarını vurguladı.

★★★

Şimdi düşünsenize, bu durum fark edilmese, Ankara halkının hakkı olan 5 milyar 775 milyon lira doğrudan ihaleyi alan şirketin kasasına gidecekti.

Böyle bir haksız kazanç olabilir mi?

Mansur Yavaş döneminde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı ihaleler şeffaf olunca bu durumu görüp yakalamak mümkün oldu.

Şimdi soruyorum:

Peki 100 milyarlarca liranın döndüğü (şeffaf olmadığından ve hep davet usulüyle yapıldığından olup biteni göremediğimiz) o büyük kamu ilahililerinin kaçında benzer durumlar yaşandı?

Kaç milyar lira, tüyü bitmemiş yetimin hakkıyken o yandaş şirketlerin kasasına gitti?

Yerel seçimlerin ne kadar önemli olduğunu, şehirleri doğru insanlar yönettiğinde tüyü bitmemiş yetimin hakkının nasıl korunduğunu görmek için daha iyi bir örnek olabilir mi?

★★★

AK Parti seçmenin yerinde olsam, renksiz trollerin ürettiği “bozuk yürüyen merdiven”, “bozuk otobüs” hikayeleriyle, vali ve kaymakamların özellikle seçim öncesine denk getirdiği “CHP’li belediyede yolsuzluk operasyonu” haberleri kadar, tutarları milyarlarca liraları bulan bu devasa ihalelerde dönen dolaplara da bakarım.

Belki bu sayede neden hep yoksul kaldıklarını, onlar yoksulken bal tutanların nasıl hep parmaklarını yaladığını da görmüş olurlar!