Yaklaşan genel seçimler nedeniyle gölgeleri giderek koyulaşan demokrasimizin karmaşa ve kargaşa ortamında üzüntü duymamak olanaksız. Devleti kendilerinin malı sanarak istedikleri düzeni getirmeye çalışanların oyunlarıyla kuruluş felsefesine uygun yapıyı daha iyi duruma getirmek sorumluluğunu duyanlar arasındaki tartışma ve kavgalar, sakıncalı boyutlara uzanmaktadır. Cumhuriyetin erdemini kavrayamayanların kişisel tutkuları ve partizanlıkları, geleceğimizi karartmaktadır. Mustafa Kemal’in padişahlık ve halifelik önerilerini elinin tersiyle iterek cumhuriyeti gerçekleştirmesindeki anlamın değerini bilmeyenler, sığ düşüncelerle “başkanlık sistemi’’ dayatmasına kalkışıyor. ATATÜRK, Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndaki yakın arkadaşlarının cumhuriyet karşıtlığı ve saltanat yandaşlığı düşüncelerine karşı çıkmış, her alanda özgürlüğün kaynağı olarak cumhuriyeti bir “erdem’’ olarak nitelemiş, Türk kahramanlığının ve yüksek Türk kültürünün ürünü olarak tanımlamıştır. 1932’de TBMM açış konuşmasında “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir’’ sözü, şimdilerde oy için halkı kandırmaya çalışan demokrasi ve inanç sömürücülerini iyi düşündürmelidir. Bilgiçlik taslayan bilgisizler iktidara yaranma yarışına giriştiler.
Örnekler ortada
Çoğunlukla Güney Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık sistemi, ABD’ndeki uygulamalardan geridedir. Nedeni, toplumsal düzey değişikliğidir. Fransa’daki yarı başkanlık sistemi de demokrasiyi tümüyle yansıtan ve yaşatan gereklerden uzaktır. Kişisel ağırlığı antidemokratik uygulamalarla somutlaştıran sistem, ülkemizin toplumsal yapısına, siyaset adamlarımızın yetişme, eğitim, yetenek ve eğilim durumlarına ters düşmektedir. Şimdiye kadar yapılan tartışmalı toplantılar, yayımlanan kitaplar, ülkemiz için bu sistemin, özellikle ve üstelik günümüz siyasal yapısında hiç de yararlı olmadığını ortaya koymaktadır. Sıkışınca gündem değiştirerek halkı oyalamayı beceri sayan, yürürlükteki Anayasa’ya aykırı tutum ve davranışlardan çekinmeyen AKP iktidarı, “İleri demokrasi-Demokratik açılım-Çözüm süreci-Yeni Türkiye(!)’’ aldatmacalarına şimdi de “başkanlık sistemi’’ oyununu eklemiştir.
Seçim musluklarının alabildiğine açılması, kandırma sunumlarının yeni “paket’’lerle gündeme gelmesi, kayırmaların “torpil’’lerle sürdürülmesi, her kurum ve kurula el atılması, devletin parti devleti durumuna getirilmesi, yürütme başlarının tutumu, yarın başkanlık sisteminde tam bir diktaya girileceğinin güçlü belirtileridir. RTE’ın “Pranga’’ yakıştırması amacının dışavurumudur.
Aydınlık ateşleri
Ülkemizin bilinçli aydınları, yaşam düzeyinin her yönünden artması için çabalarını sürdürüyor. Bağımsız ve yansız medya, iktidar kuyruğuna girerek uydulaşmış ve uşaklaşmış. Yalan uydurup suçlamada usta, bağımlı medya ilgililerinin ülkeyi tutsakevine çevirme ortaklarını utandıracak yayınlarıyla halkımızı aydınlatmaya çalışıyor.
Bu bağlamda yeni yapıtlarla ilerici görüşler yürekleri serinletiyor. Op. Dr. Tuğrul KİH-
TİR’in üçüncü kitabı “Balkanların Osmanlı Tarihi (1352-1913)’’ önbenliğimiz konusunda güç veren tarihsel gelişmeleri ele almış, Türklerin Osmanlılardan önce ilk önce Balkanlar’da yani Avrupa’da yerleşmelerinin öyküsünü 300’den fazla fotoğrafla belgelemiştir. Balkanlar’ın İstanbul’dan hatta Anadolu’dan önce bir anayurt olduğunu vurgulayıp bu durumun, Türklerin Osmanlılardan 350 yıl kadar önce Selçuklularla başlamış olan Batı serüveninin bir devamı olduğunu, Osmanlıların da Selçuklular gibi Batı’yı hedef seçtiğini, 60 yıl sonra Meriç nehrini aşarak Dimetoka’ya ulaştıklarını anlatıyor. 1839’da Kosova Savaşı kazanıldığında Balkanlar’ın İstanbul’un fethinden 64 yıl önce Osmanlı yurdu olduğunu, bu sıralarda Anadolu’da hâlâ beyliklerin bulunduğunu belirtiyor. Tarih, ulusal bellektir. Öğrenecek, kıvanç duyacak durumlar çekilen üzüntüleri azaltacaktır.
Bir katkı
Okurlarımızdan Avukat Ali İhsan AÇIKGÖZ, ayrıntılı yazısında Avusturyalı tarihçi J.Von HAMMER’in 1799-1807 yıllarında Türkiye’de kalarak Osmanlı devlet adamlarıyla yaptığı görüşmeleri, araştırma ve incelemeleri beş yıllık bir çalışma sonunda 1832’de Osmanlı Tarihi’ni yazdığını anlatarak zamanın yaşam gerçeklerini açıkladığını belirtiyor. Günümüzdeki iktidar düşkünleriyle onlara yalakalık yapan değerbilmezleri eleştirerek Atatürk ve arkadaşlarıyla onların büyük eseri cumhuriyetin değerinin bilinmesini isteyerek Osmanlı özlemi duyanları saltanat kavgalarını ve kıyımlarını örnek vererek uyarıyor.
İktidar yandaşlarıyla düzenlenen amaçlı programlar bir tür (abesle iştigal) aykırılıklarla uğraşma, zaman öldürmedir. Beyin yıkamaya çalışanlar herkesi kendileri gibi sanmamalıdır.