Dün Ata’mızı ulusça bütün yurtta ve Anıtkabir’de saygı duruşunda bulunarak sevgi, özlem ve minnetle andık.

Büyük Atatürk’ü kaybedişimizin 86’ncı yılında kendi kendimizi bir kez daha sorguladık:

Ata’mızın bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni, gerektiği gibi koruyup, onun emanetine lâyık olduk mu?

Atatürk, 1925 yılında tekke ve zaviyeleri kapatıp, tarikatları yasakladıktan sonra “Efendiler! Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis, bu tip yapılar din ve devlet düşmanı olduğu, Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık!” demişti.

Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte tekke, zaviye ve tarikatlar amaçlarından sapmış, yenilik karşıtlığının simgesi olmuşlardı.
Dinsel sömürüyü kullanmaya başlayan tekke ve zaviyeler, Cumhuriyet’e karşı isyan başlatmak için insanların beyinlerini yıkayan kuruluşlar haline gelmişlerdi.

Bu yüzden, 30 Kasım 1925’te 677 sayılı kanunla tekke ve zaviyeler tamamen kapatıldı, tüm tarikatlar yasaklandı.

Şeyhlik, dervişlik, seyitlik gibi unvanlar kaldırıldı.

Böylece ülkeye zarar veren kişilerin yapacağı isyanlar büyümeden bastırılmış oldu.

Atatürk “En hakiki tarikat, medeniyet tarikatı, en hakiki mürşit (doğru yolu gösteren rehber) ilimdir.” dedi ve Türkiye Cumhuriyeti, milletiyle birlikte çıktığı akla ve bilime dayalı uygarlık yolculuğunda ilerledi

★★★

Aradan 99 yıl geçtikten sonra bugün tarikat ve cemaatlerin milli eğitimimize hâkim olmaya başladığını görüyoruz.

İleri vitesimiz yok olmuş gibi hep geriye doğru gidiyor, çağdaş eğitimden ve bilimden uzaklaşıyoruz.

Cumhuriyet ilkeleri bir bir yok ediliyor!

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, “Sizin tarikat ve cemaat dediğiniz, bizim ‘Sivil Toplum Kuruluşları’ dediğimiz yapılarla 10 tane protokolümüz var. Onlarla protokol yapmaya devam edeceğiz” demesi, eğitimimizin geldiği hazin noktayı gösteriyor.

Atatürk’ün emanetine bu iktidar döneminde maalesef yeteri kadar sahip olamamanın utancını duyuyoruz. Ulusça bu ayıptan kurtulmak ve çağdaş eğitime dönmek zorundayız!

Atatürk’e saygı Allah’ın emri

Ölümünün 86’ncı yılında dün Anıtkabir ziyaretçilerde doldu taştı.

Bazı yobaz kafalar “Anıtkabir’de saygı duruşu dine aykırıdır” diyorlar. Acaba öyle mi?
Ülkemizin önemli ilahiyatçılardan olan (kısa bir süre önce kaybettiğimiz) yazar Nazif Ay’a sağlığında bunu sormuştuk. Aynen şöyle demişti:

“O tür diyaloglar, düşünceler anlamsızdır, saçmadır.

İyi kişilerin kabirlerinde ayakta saygı duruşu Allah’ın emridir. İslâm’ın temel kaynağı olan Kur’an, mezar başında ayakta durma konusunda yasak değil, tam tersine açıklık getirmiş, bir de zımnen emir vermiştir.

Kur’an’da ‘Tevbe Suresi’nin 84’üncü ayetinde “İyi kişilerin ardından dua edebilirsiniz. Onların alamet-i farikasını ve örnek kişiliklerini öne çıkartmak adına onların mezarları başında ayakta durun” denilmektedir.

Atatürk, yaşantısıyla saygıya en lâyık şahısların başında gelmektedir ve ona saygı, hem ulusunun vefası, hem de Allah’ın emridir.”

Yüzyılların nadir yetiştirdiği dâhi

İngiliz Hükümeti’nin tüm gücüyle desteklediği Yunan ordusu savaşı kaybedip İzmir’de denize dökülünce Başbakan Lloyd George İngiltere’de ağır eleştirilere hedef olmuştu.

Kendisini savunmak için parlamentoda konuşan Lloyd George’un:

“Hesaplarımız doğruydu. Yunan ordusu Anadolu’yu zapt edecekti. Fakat, yüzyıllar nadir dâhi yetiştirir.

Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dâhi çağımızda Türk ulusuna nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehası karşısında elden ne gelirdi?” sözleri tarihe geçti.

GÜNÜN SÖZÜ

“Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir.”
(Mustafa Kemal Atatürk)