Fransız filozof Henri Bergson’un “Gülme” kitabında şöyle bir anlatı geçer:
“Herkesin ağladığı bir vaazda bulunan adama, niçin ağlamadığı sorulduğu zaman:
- ‘Ben onların cemaatinden değilim ki!’ cevabını vermiş.”
Ve şöyle diyor Bergson: “Ağlama için söylenen bu söz, gülme için söylenirse daha doğru olur.”
Cemaatçi yaklaşımların ve ideolojik tutum sergileyenlerin zaaflarını anlatan bu tespit fevkalade önemlidir. Bu durum, kişinin ötekine karşı sağır ve dilsiz kalması demektir. Yani, yekdiğerinin; acısını, sevincini duygusuzca, taş misali seyretme halidir. Başkalarının eylemlerini, düşüncelerini hatta tüm dünyasını anlamsız bulma ve onu hiç yerine koyma halidir.
Hâlbuki insan kendini, ötekine açtığı müddetçe tanır. Bu da demektir ki ötekileştirenler ve insanlar arasında cepheler açanlar, aslında kendilerini de tanımamaktadırlar.
KISIR POLİTİK TARTIŞMALAR
Günlük manipülatif sözlerle en önemli toplumsal sorunları dahi geçiştirivermek, günümüz siyasetçilerinin ve onları sorgusuz sualsiz takip edenlerin ahlakı haline geldi.
İlkesizlik, tarafsızlık, objektif değerlendirmelerden yoksunluk her alanda göze çarpıyor.
Kişi hangi safta yer almışsa, konuya oradan müdahil oluyor.
Kendi cenahındaki “gürültü” hangi sesi çıkarıyorsa, ona kulak veriyor.
Kullanılan cümleler kelimesi kelimesine aynı dahi olsa, desteklediği partiden/ideolojiden/cemaatten biri konuşuyorsa, “oh ne ala ne ala!” ve fakat karşı tarafsa vay haline, “haydi linç edelim!” “Yeğencilik” veya “nepotizm” kapsamlı bir kayırmacılığa dönüşmüş durumda.
Kimsenin gerçekle ilgilendiği yok; “gürültü” nerden geliyorsa, pür dikkat yüzler o tarafa çevriliyor.
“Dışardaki gürültüye o kadar çok kulak kabartmışlar ki kendi vicdanlarının, ruhlarının sesini duyamıyorlar” der, Nietzsche.
İnsanı insan kılan değerler, hakikati dile getiren cümleler, ruhlara/vicdanlara dokunmuyor. Nerde, ne zaman, nasıl duracağı belli olmayan; ahlaki, hukuki ve dînî sınır tanımayan bu anlayışın pek çok haksızlığa zemin oluşturduğu ise apaçık ortada.
NEREDE İNSANLIK
“Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası...” der Aşık Veysel.
Olan biten en acı/kötü hadiseler bile kişilerin vicdanlarında bir yankı oluşturamıyor ve onları harekete geçiremiyorsa, hangi insanlık davasından bahsedeceğiz Allah aşkına?
Benim liderim en doğruyu söyler, benim partim asla yanlış yapmaz, benim cemaatim yanılmaz, bizi destekleyen vakıf/cemaat ne yapsa yeridir anlayışıyla hangi doğru, hangi güzellik yakalanabilir?
Sahte problemler etrafında dönen tartışmalar, asıl problemlerin üstünü örtüyor.
Başta terör olmak üzere; eğitimden hukuka, tarımdan ekonomiye, vakıflardan çocuk yuvalarına kadar devasa problemler ortadayken, “öyle dedi, böyle demedi; ben dedim, sen dedin” tartışmalarıyla yapay gündemler oluşturuluyor!
GÜNAHSIZ İLK TAŞI ATSIN
Barnabas İncil’inde geçen şu hikâye halimize ayna tutuyor:
“Hz. İsa mabede girince, kendisine zina suçu işlemiş bir kadın getirdiler.
Fitneci grup aralarında şöyle dediler: “Eğer onu kurtarırsa, bu Musa’nın kanununa aykırıdır, der onu suçlarız. Eğer mahkûm ederse, bu kendi akidesine aykırıdır. Çünkü o merhamet tebliğ etmektedir.”
Bu şekilde İsa’ya varıp “Bu kadını zina ederken bulduk, Musa böylesinin recm edilmesini emretmişti, sen ne dersin” dediler.
İsa eğildi, parmağıyla yerde bir ayna yaptı ve içinde herkes kendi kötülüklerini gördü.
İsa doğrulup parmağıyla aynayı gösterdi ve “İlk taşı günahsız olan atsın” dedi ve yeniden eğilip aynayı çizdi. Bunu gören insanlar, en yaşlısından başlayarak bir bir çıktılar.” (Barnabas İncili, Bab 201)
Tabir caizse kimse masum değil...
Hele en tepeden en aşağı tüm sorumlular hiç değil!
Çocukların teninde masumiyet katlediliyor. Ahlak göz göre göre çiğneniyor ve fakat bakın biz neleri tartışıyoruz!
HEMEN BAŞLAMALI
Bazı konuları konuşmak bile zaman kaybı...
Önemli olan Türkiye’deki ahlaki çöküntü...
Emanet olan çocukların istismarı...
Aynı ahlaki çöküntü başka başka konularda da sürekli büyüyor.
Bunları tartışmak cesaretini ve basiretini kendimizde neden bulamıyoruz?
Neden sorumlular birilerini aklama peşindeler?
Cesaretle sorunların üzerine neden gitmiyorlar?
Nereden başlamamız gerekiyorsa, başlayalım.
Korkmadan, çekinmeden... Etik karakter, dürüstlük, ahlaki erdemler nerededir soruları cevap bulsun.
Sensin, benim; bizimki, onlarınki gibi cümlelerin bizi götüreceği yer uçurumdur.
Bakın üç yıl boyunca sağlıklı yapılamayan politikalar sonucu oluşan “çözüm süreci” bizi nereye getirdi!
Biraz basiret, lütfen!
Ben onların cemaatinden değilim!
Ayşe Sucu
Yayınlanma: