Lille maçına kötü başlamadı Fenerbahçe. Oosterwolde'ye çarpıp ağlara giden gole kadar dengede giden maç, Lugano deplasmanında olduğu gibi erken gelen gol sonrası Fenerbahçe'nin biraz daha koruyucu bir kimliğe bürünmesine yol açtı. Çünkü 1-0 geriden dönmek, 2-0'dan daha kolay ve anlaşılan Mourinho, ön eleme maçlarının rövanşlı olduğunu oyuncuların kafasına kazımış. İsviçre deplasmanında da 1-0 geriye düşünce tutuk bir Fenerbahçe izlemiştik, Fransa'da da benzer bir sahne yaşadık. Elbette takımın yüzde 100 hazır olmamasının bunda etkisi var. Yine de, ilk yarı bitmeden Dzeko ile 1 tanesi karşı karşıya olmak üzere 3 fırsat yakalandı.

İlk resmi maçına çıkmasına ve henüz hiç de hazır olmamasına rağmen, Lille'in ne kadar kaliteli bir takım olduğu ortada. Livakovic'in kurtarışları olmasa, Fenerbahçe ilk yarıdan tura havlu atabilirdi. İkinci yarıda oyunu tamamen kontrolüne alan Fenerbahçe, Krunic ve Szymanski'nin verimsiz bir maç oynamasına rağmen İsmail Yüksek'in çabası ve Saint Maximin'in kısa süreli patlamalarıyla ayakta kalmaya çalıştı. Lugano maçlarında sağ açıkta iyi bir görüntü veren Tadic, daha üst seviye bir takım olan Lille karşısında biraz pasif kaldı. Bunun en büyük sebeplerinden biri, 25 yaşındaki İsveçli sol bek Gabriel Gudmundsson ve 21 yaşındaki İzlandalı sol açık Hakon Arnar Haraldsson'un enerjisiydi. Böyle genç ve dinamik oyuncular karşısında, 35 yaşındaki Tadic'i karın ve kalça kasları kurtaramadı.

Tiago Santos tehlikesi nedeniyle, hücuma fazla çıkmayan Ferdi Kadıoğlu'ndan yoksun kalınması, Fenerbahçe'nin rakip sahadaki opsiyonlarını düşürdü. Buna rağmen, ikinci yarıda ipleri elinde tutan Fenerbahçe, İrfan Can'ın olağanüstü frikik golüyle istediğini almaya çok yaklaştı. Ama maçın uzatma dakikasında yapılan anlamsız bir top kaybı ve Çağlar'ın ayağına çarpıp ağlar giden top, bu seviyelerde anlık bir motivasyon kaybının nelere yol açabileceğini gösterdi.

Mourinho'nun neden ısrarla Krunic'i oynattığını anlayabilmiş değilim. Kadıköy'deki Lugano maçının 45. dakikasında oyundan çıkardığı Krunic'e 85 dakika sabretmesinin -kötü oynadığı için değil, skoru korumak için Djiku'yu oyuna aldı- altında yatan gerekçeleri merak ediyorum. Savunmada hayalet, pas dağıtımında vasat, hücumda yok. Sezon öncesi sağlam bir kamp performansı veren Mert Hakan Yandaş'ın, bu haldeki Krunic'ten daha fazla katkı sağlayacağı çok açık. Maçtan sonraki "Fred'i özlüyorum" açıklaması, orta saha transferinin aciliyeti konusunda yönetime net bir mesaj. Krunic'i, 'transfer yapın yoksa elimdeki bu' mesajı için oynattığını zannetmiyorum. Çünkü Mourinho, Şampiyonlar Ligi'ni böyle bir şey için riske atacak biri değil.

Normal şartlarda, yüzde 100 hazır bir Lille deplasmanından, rövanş öncesi 1 farklı yenilgiyle dönülmesi hiç de fena sayılmaz. Ama özellikle ikinci yarıdaki Fenerbahçe'yi görünce, 90+1'de gelen golün ağızda ekşi bir tat bıraktığı da gerçek. Ama Fenerbahçe'nin de tam olarak hazır olmadığını, Saint Maximin ve En Nesyri'nin de rövanşa kadar takıma biraz daha adapte olacağını düşünürsek, Kadıköy'de tur hayal değil.

Ancak bir konuda Mourinho'nun uyarılması gerek. "Kadıköy'de 40 bin itici güç yanımızda olacak" diyerek taraftarı konsolide etme çabasını anlıyorum. Hoca doğru olanı da yapıyor. Ama psikolojisi tamamen bozulmuş, hiç de fena olmayan bir Lille deplasman maçından sonra bile dizlerini dövecek seviyede bir kitleyle de uğraşması gerekiyor. Son 20 yıldır Kadıköy'deki hemen her maça gitmiş birisi olarak, son 5 yılda değişen tribün profilini tanımakta zorlanıyorum. Evet, maç başlayınca 40 bin cengaver olacaktır. Ama ilk olumsuzlukta veya işler yolunda gitmediğinde, o itici gücün, enerji emen devasa bir kütleye dönüştüğüne de çok kez şahit olduk. 

Ne yazık ki, Aziz Yıldırım döneminden bu yana, yönetimlerin tribün politikalarının bu dönüşümde payı var. Olimpiyatlara 27 sporcu göndererek ülkenin gururu olan Fenerbahçe, eğer "ortalığı yakıp yıkma" diye bir branş olsaydı, şüphesiz, bu alanda da kürsüyü kimseye bırakmazdı... 

Henüz kaybedilen hiçbir şey yok, 'avantajlı' denilebilecek bir skorla rövanşı bekliyorsun, takım henüz yüzde 50'sine bile gelmiş değil. Hepsi bir yana, en kötü durumda daha fazla ilerleme ihtimalin olan Avrupa Ligi'nde yoluna devam edebilirsin. Ama insanlar akıl tutulması yaşar gibi ortalığı yangın yerine çeviriyor. Ne olacak mesela... Kadıköy'de tur atlayan taraf Lille olursa, bu takımı ıslıklayacak mısınız?

Yok, canım. O kadar da şuursuz olunmaz herhalde.

Acaba?