ABD Başkanı Biden’ın adaylıktan çekilip, “ABD’yi krallar değil halk yönetir” demesinin ardından gözler Kamala Harris’e çevrildi. ABD’nin seçilecek yeni başkanının dış politikası ne olabilir, Türkiye ile ilişkiler nasıl etkilenir?

İlk Türk Günü Yürüyüşleri, Kongre, Senato ve Beyaz Saray ile ikili ilişkiler başta olmak üzere, Türkiye’yi ilgilendiren her konuda aktif olarak çalışmalar yapan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu eski başkanı, şimdi de Türk-Amerikan Senatosu Başkanı olan Kaya Boztepe’yle konuştum.

- İlk kadın, ilk siyah ve ilk Güney Asya kökenli Başkan Yardımcısı olan Kamala Harris’e Biden’ın çekilmesinden sonra 41 saatte 101 milyon doları aşan bağış alındı. Bunu nasıl okumak lazım?

Kampanya sözcüsü 150, milyon dolarlık bağış sözü alındığını, ayrıca bu rakamın çok kısa bir sürede 200 milyon dolara ulaşacağını ifade etti. Sorunuz son derece yerinde ve önemli bir saptama çünkü böyle bir bağışın altyapısı zaten hazırlanmış ve bekleniyordu. Aslında birçok kişinin göremediği gerçek, detayda gizli. Zaten beklenen bu para bağışı, Biden’ın Trump ile çıktığı münazarada gösterdiği korkutucu kötü performans ve bunu takiben yaptığı gaflar sonrası durma noktasına gelmişti.

Demokratlar içinde de buna göre bütçe ayırmış olan hemen herkes bağış yapmayı durdurdu. Başta Obama olmak üzere Pelosi ve bazı üst düzey demokratlar ile Biden’ın yakın dostları, kendisine yarıştan çekilme tavsiyelerinde bulunmaya başladılar. Büyük çoğunluk ona karşı olan inancını yitirdi ve seçimleri Biden ile kazanmanın imkansız olduğunu düşündü. Ben de bu görüşe katılıyordum. Biden çekileceğini duyurup Harris’in adaylığı duyurulunca da tekrar büyük bir ümit oluştu ve bağışlar çoğalarak akmaya başladı ancak burada Harris’in rolü küçümsenemez. Son derece soğukkanlı ve hedefe odaklı, herkesi birleştirici müthiş bir performans ortaya koydu. 

- Kamala Harris, ABD için ne ifade ediyor?

Bir ümit! Siyahi ve Güney Asya kökenli bir kadın olması, 1829’da seçilen Andrew Jackson’dan sonra ilk Amerikalı birinci kuşak göçmen çocuğu olması, Biden’ın adaylıktan çekilmesinin ardından kendisinden pek çok kesimin beklemediği bir performansla, başka çok ciddi adaylar olduğu halde, başka ihtimaller görüşülmeden ismini adaylığa yazdırması ve 48 saat içinde bir parti lideri durumuna geçmesi sadece demokrat kesim içinde değil, genel seçmen kitlesinde de olumlu bir hava yarattı. Çok kısa sürede yaptığı görüşmeler sonrası, partinin ağır toplarından teker teker Harris’i destekleyen açıklamalar gelmeye başladı ki bunların içinde potansiyel Başkan adayları da vardı.

10 saat içinde 100’den fazla kilit isimle konuşarak, kaosa dönüşebilecek bir konuyu birlik mesajı haline getirdi. Bloomberg’ün “Adaylık açıklaması çok ciddi ve aceleye getirilmemeli” demeci henüz yayınlanmıştı ki, ardından birlik halinde desteklenen “Adayımız Harris” açıklamaları gelmeye başladı. 36 saat içinde adaylık ihtiyacı olan delege sayısının çok üzerinde, 4000 toplam delegenin 3100’ünün desteğiyle, başka aday olabilecek kuvvetli isimlerin onu bir anda destekler hale gelmesi, son derece işinin ehli isimlerden oluşturulan yeni bir ekip, 100 milyon dolar üzerinde bağış, müthiş düzenli ve planlı bir çalışma temposu ile, Biden’ın aylardır yapamadığını 48 saat içinde hayata geçirmiş oldu. 

- Trump için Harris söylediği gibi ‘yenilecek aday’ mı?

Harris’in adaylık konusunda yaptığı tartışmasız ve kesin zaferle sonuçlanan tutumu bunun pek de öyle olmayacağını gösteriyor. Son derece bilgili, görgülü, çok geniş bir kitleye hitap ediyor ve iyi bir avukat olarak, son derece iyi konuşuyor. Bunun dışında, Demokrat Parti’ye üye olup, Biden’a oy vermek istemeyen bir kesim vardı. Harris’in adaylığı ile bu durum hızla değişmeye başladı. Azınlıklar, kadınlar ve kararsızlar Harris’e çok sıcak bakıyor. Hatta biraz daha ileri giderek rahatça ifade edebileceğim çok önemli bir detay daha var.

Cumhuriyetçiler içinde kesinlikle Trump’ın kazanmasını istemeyen ciddi bir kesim var. Onun kibirli, küstah bazen son derece cahilce verdiği demeçler, başkanlık makamına yakışmayan hareket ve söylemleri yüzünden onun yerine ‘doğru, düzgün ve o makamı hak edeceğine’ inanılan bir adaya oy verecek, azımsanmayacak sayıda bir seçmen kitlesi olduğuna inanıyorum. Son yapılan anketler de, bu yarışın Cumhuriyetçiler açısından ‘çantada keklik’ olmadığını gösteriyor zaten.


Türk-Amerikan Senatosu Başkanı Kaya Boztepe

EN BÜYÜK FİKİR AYRILIĞI RUSYA VE UKRAYNA

- Bir gelecek projeksiyonu yapalım. Türkiye ile ilgili soruya birazdan geleceğim. Kamala Harris kazanırsa Amerikan dış politikasında ne değişir, Trump kazanırsa ne olur

Amerika’da dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bir sistem var. Kim başkan seçilirse seçilsin, bir anda radikal ve köklü değişiklikler olmaz. Hiçbir başkan ortaya çıkıp ‘ben ekonomistim’ diyerek ya da falanca ülkeyle kardeşiz dedikten sonra düşman olup, sonra tekrar dost olmaya yönelecek radikal, mantıksız hamlelerde bulunmaz, bulunamaz. Papaz okulundan mezun, konuyla alakasız atanmış Büyükelçi yoktur. Özellikle dış işleri ile ilgili senelerin getirdiği tecrübeler ile harmanlanmış, gelecek ile ilgili senaryolar titizlikle incelenir ve uygulanır. Bu konuda her şeyi çok iyi bildiğini her fırsatta yineleyen Trump dahil, konularında uzman, çok iyi kadrolar tarafından bilgilendirilir ve yönlendirilir.

Kaldı ki kontrol her zaman kongre ve senatodadır. Başkan en son kulağına kim ne üflediyse veya akşam gördüğü rüya üzerine, ‘ben istedim böyle oldu’ diyemez. Bu yüzden çok ciddi ve radikal farklar olmayacaktır. Cumhuriyetçiler genelde dış politika konusunda daha özenli, daha şahin ve daha etkili olsalar da, Clinton yönetiminden bu yana, demokratlar da bu konuda etkili olmaya başladı. Dış politika konusunda şimdilik en büyük fikir ayrılığı Ukrayna ve Rusya olacak. Demokratların bu konuda Trump’tan farklı bir dış politika izleyecekleri kesin. Demokratlar kazanırsa Ukrayna desteklenmeye devam edecek.

- Peki ya NATO?

Dış politika atılımlarıyla dikkat çeken demokratların, Amerika’nın nüfusunu, Hindistan, Güney Afrika, Yeni Zellanda, Avustralya ve Güney Kore gibi ülkelerle NATO’yu da dahil ederek izlemeye çalıştıkları politika, özellikle Trump tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. Fikir olarak katılsa bile, Trump, NATO’ya üye ülkelerin gayri safi milli hasılalarının en az yüzde 2’sini savunmaya harcamaları halinde NATO’dan çıkma tehdidinde bulundu. Kendisine seçtiği Başkan Yardımcı adayı JD Vance ile ‘Önce Amerika’ sloganıyla bu tutumuna devam edeceğinin işaretini verdi. Harris’in henüz başkan yardımcısı olarak kiminle devam edeceği belli olmasa da, gelinen noktada bunun çok bir önemi kalmadı.

Yani başkan adayını ilan ederek oy devşirmek pek mümkün görünmüyor ve bu uzun zamandır böyle. Yine de muhtemel, gelecek başkan adayı konumu önemli tabii. Bunun dışında Cumhuriyetçiler de Demokratlar da Rusya ve Çin tehdidine aynı pencereden bakıyorlar. Çin mallarına yönelik gümrük vergileri getirilmeye devam ediliyor. Her iki parti de, Çin ve Rusya’nın Orta Doğu ve Afrika’da giderek artan nüfusundan tedirgin ve burada daha aktif olmak istiyor. Çin, Rusya, Kuzey Kore, İran ve Pakistan yakınlaşması dikkatle izleniyor.

- Türkiye’ye geçmeden önce önemli bir noktaya, İsrail ile ilişkilere de değinelim…

Güçlü İsrail lobisi kimsenin farklı bir düşünce yapısı içinde olmasına izin vermiyor.  İsrail ile ilişkiler sıcak. Netenyahu yaptığı sistematik katliama rağmen, daha geçtiğimiz günlerde Kongre’de, her iki parti üyeleri tarafından ayakta alkışlandı. Gazze’ye insani yardım konusunda ısrarcı ve İstanbul’da öldürülen Kaşıkçı olayından sonra Suudi Arabistan’a silah satışının kısıtlanması yönünde oy kullanan Harris, Suudi Arabistan’ın Yemen faaliyetlerine Amerikan askerinin ortak edilmesine de karşı çıktı. Bu arada Harris, ‘Sözde Ermeni Soykırımı’ yasasına destek verdi. Demokratların en çok karnını ağrıtacak olan, özellikle Meksika üzerinden Amerika’ya göç konusu, ilk defa bu yıl, yapılan mülteci başvuru kanunlarının değişmesiyle son beş yılın en alt seviyesine geriledi. Hatta Harris, 2021’de Avrupa yerine Guetamala’ya gittiğinde Cumhuriyetçiler onunla dalga geçmiş, o ise, önce Meksika üzerinden gelen göç dalgasının temel sorunlarını ve bunun altında yatan gerçekleri görmenin önemine değinmişti.

ESAD KENDİSİNE BELA OLAN HERKESTEN KURTULDU

- Harris ya da Trump… ABD’nin yeni başkanı Türkiye’nin ABD’den satın almak istediği F16 savaş uçaklarını alabilir mi? S400 konusunda ilerleme olur mu? Suriye’nin kuzeyi Türkiye ve ABD ilişkilerinde bir sorun olmaya devam eder mi? Rusya’yla yakınlık ABD ile ilişkileri hangi noktaya getirir?

Sorduğunuz soruların cevabı Trump da kazansa, Harris da kazansa, hatta yeni bağımsız bir aday çıkıp, herkese açık ara fark atsa da değişmiyor maalesef, cevaplar aynı. F-16’lar konusunda bir yumuşama olma ihtimali büyük. Bu konuda bazı adımlar atıldı ancak Türkiye’nin yediği en büyük kayıp hem F-35’ler konusu hem de müttefik olarak ortak hareket edilebilecek konular. Bunun sorumlusu bence Amerika değil, Türkiye.

- Neden böyle dediniz?

Soruyu ben sorayım. Türkiye’nin izlediği ciddi bir dış politika var mı? Liyakat sahibi, dış politika konusunda donanımlı, ilişkileri okuyabilen, değerlendirebilen, Erdoğan’ı bilgilendirip yönlendirebilen bir kadro var mı? Diyelim ki böyle bir kadro var, Erdoğan bu nasihatlardan nasiplenir mi? Siz Amerika olsanız, Türk dış politikası ve bu iktidara güvenerek bir işbirliği yapar mıydınız yoksa çok ihtiyacınız olduğu halde, Türkiye’nin izlediği anlık, radikal ve tek bir adamın iki dudağı arasında olan kararları yüzünden sürekli ve farklı alternatifler mi arardınız?

Her ülke kendisi için doğru olanı yapar. Amerika da farklı değil. Bu yüzden S-400’ler konusunda da bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Suriye için de aynı soruları yineleyebiliriz. Kardeş Esad’ın altının oyularak, 5 Eylül 2012 tarihinde ‘Namazı Şam’da Emevi Camii’nde kılacağız inşallah’ diyenlerin kim olduğuna bakmak lazım. Bu dönemde, Esad kendisine bela olan herkesten kurtuldu ve bu bela topluca ellerini kollarını sallayarak Türkiye’ye giriş yaptı.

Bütün olanlardan ve Esad’ın rahata ermesinin ardından, sizce Esad ne yapar? Siyasal İslamcı politikaların bugün böyle yarın başka çizgisine Amerika, Rusya veya başka ülkeler, alternatif çözüm önerilerini kendilerini sağlama almadan değerlendirip, bir işbirliğine girebilirler mi? Amerika’nın Yunanistan yatırımları ve askeri işbirliği bir günde başlamadı.

FETÖ ABD’DE HÂLÂ ÇOK GÜÇLÜ

- ABD’de yaşıyorsunuz. Türkiye’nin ABD’de iyi çalışan bir lobi ekibi var mı?

Kesinlikle ve net olarak hayır. Özellikle bilgi, görgü, liyakat, insan ilişkileri konusunda kendinden önce gelen efsane isimleri aratmayacak Büyükelçi Namık Tan’ın ayrılmasından sonra durum daha da kötüleşti. Cuma namazına gitmediği için, rüyalarında görseler hayra yormayacakları makama gelen sözde büyükelçi tarafından merkeze çekilen dış işleri memurları oldu. Fırça çeken, ahkâm kesen, doğru dürüst lisan bilmeyen, devlet için değil de, iktidar için çalışan bir yönetim kadrosu düşünün.

Ve bu kadronun akıllara zarar bütçeler dağıtarak çalıştıkları sözde lobi şirketleri. Durum böyle olunca da, milyonlarca dolar para kazanan ve Türkiye ile ilgili konuları savunacak avukatlık firmasının, 1982'de Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan'ı öldürmek suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Lübnanlı Ermeni Hampig Sasunyan'ın tahliye edileceği celseye bile katılmak ihtiyacını hissetmemesi, kapatılan Fethullah okullarının yerini alan ‘Maarif Okulları’, eskiden FETÖ örgütü içinde aktif bir şekilde çalışmış olan şahısların şimdilerde elçilik ve konsolosluk binalarında faaliyetler yapması ancak kendi çabalarımızla kurup yaşattığımız Atatürk okullarımızın, derneklerimizin o çatı altından çıkarılması ile baş başa kaldık.

Sözde STÖ’ler, çoğunluğu lisan bile bilmeyen, yandaşların elinde, milyonlarca paralar ödenen lobi firmalarının ne yaptıkları daha doğrusu neler yapmadıkları da ortada. ‘Sözde Soykırım’ tasarısından, F-35, F-16, S-400 konularına, kongreye seçilecek adaylarla ilişkilerden senato ve Beyaz Saray’a uzanması gereken herhangi bir çalışma ya da başarı duydunuz mu? Atanan Büyükelçi’nin Başkan tarafından kabul edilmesi, tebrik edilmesi veya benzeri güzel haberler duydunuz mu hiç? Yeni ve sözde STÖ’ler eskiden olduğu gibi bağımsız değil, direk olarak atanan ve iktidarın kolu gibi çalışan büyükelçi ve başkonsoloslara bağlı olarak çalışıyor. Bu konu tamamen ayrı bir röportaj olacak kadar büyük.   

- FETÖ elebaşı Gülen’in iadesi konusu neden yılan hikayesine döndü?

Sadece bu soru bile, Türkiye’ye verilen, daha doğrusu verilmeyen önemi gösteriyor. FETÖ örgütünün çöktüğü, yıkıldığı ve benzer haberler doğru değil. Türkiye’de başka tarikatlarında önem kazandığı doğru ancak Amerika ve yurt dışında, FETÖ örgütü hala son derece kuvvetli ve kadroları bizim dış işleri ve lobi firmalarından çok daha etkili. Bu etki, Amerika Kongre ve Senatosu için de geçerli. İadenin gündeme bile gelmeyişinin ardında ne olduğunu, hazırlanıp gönderilen dosyaların takibini kimlerin ve nasıl yaptığını sorgulamak daha doğru olur. Mesajım net!