Koskoca bir yıl bitiyor. Zaman değirmeni 2025’i de un gibi öğüttü.
2025 iki gün sonra geride, hoş olmayan ve hatırlanmak istenmeyen anılar bırakarak çekip gidecek.
Yıl boyunca hep “demokrasi” deyip durduk ve hâlâ “Demokrasi” diye yırtınıyoruz. Peki, demokrasi nedir?
Belki mükemmel değildir, belki daha iyisi bulunabilir ama şimdiye kadar bulunup uygulanan yönetim sistemlerinin en iyisidir ve insan doğasına en yakın olanıdır.
★★★
Demokrasi, halkın egemenliğidir. Halkın seçtiği kişiler tarafından uygulanan bir yönetim tarzıdır.
Demokrasinin en önemli özelliği çok partili serbest seçimler ve “Güçler ayrılığı” prensibidir.
Yasama (Meclis) Yürütme (Hükümet) ve Yargı arasındaki “Güçler ayrılığı” ülkede dengeleri, hakkaniyeti ve adaleti sağlar.
Tabii ki, basın özgürlüğü, laiklik, düşünceyi ifade hürriyeti, ekonomik ve sosyal adalet, yargı bağımsızlığı, sağlık ve eğitim de demokrasinin ilkelerindendir.
Şimdi soralım: “Türkiye’de demokrasi var mı?” Ya da “Ne kadar var?”
Son yıllarda (özellikle 2025’te) hızla demokrasiden koptuk.
Tüm güçler “Tek elde” toplanarak demokrasinin olmazsa olmazı olan “Kuvvetler ayrılığı prensibi” yok edildi, halkın egemenliğine dayalı yönetim şeklinden hayli uzaklaşıldı.
Demokrasinin tüm kurallarıyla uygulandığı Avrupa ülkeleri bir kenara itildi, yönümüz otokrasinin hâkim olduğu, demokrasinin “D”sinden habersiz Ortadoğu ülkelerine (daha doğrusu Ortadoğu bataklığına) çevrildi.
Bu durum aslında insanın doğasına, uygarlık tarihinin akışına aykırıdır ama ne çare ki ulus olarak başımıza bu geldi.
Büyük Atatürk bize uygarlık yolu olarak “Batı”yı göstermişti, biz onun tersine gittik ve gitmeye devam ediyoruz.
İktidarın en kısa zamanda durumun vahametini kabul ederek ülkemizi Batı’ya yöneltmesi Türkiye için hayati önem taşıyor.
AKP yönetimi bunu yapar mı? Şu ana kadarki uygulamalara bakarsak bu ihtimal zayıf görünüyor. Çünkü dünyaya başka pencereden bakıyorlar!
★★★
Filozof Sakallı Celal’in yıllar önce söylediği gibi:
“Türkiye Doğu’ya doğru giden bir gemi... Biz geminin güvertesinde Batı yönüne doğru koşarak Batı’ya gittiğimizi sanıyoruz!”
Öyle görünüyor ki, yeni yılda da bunun sancılarını çekmeye devam edeceğiz!
Tok açın halinden anlamıyor!
Konuşmacı olarak bir etkinliğe katılan “Esas Holding patronu (Pegasus Hava Yolları Şirketi’nin sahibi) Ali Sabancı “Ben de geçinemiyorum” demiş.
Herkes şaşırıp kalmış tabii... 9 milyar dolar (yaklaşık 380 milyar lira) varlık yöneten büyük bir şirketin Yönetim Kurulu Başkanı nasıl olur da geçinemez?
Ali Sabancı bunu şöyle izah etmiş:
“Herkesin maddi emelleri var. Bir şey söyleyeyim mi? Benim maddi emellerim var. Ben geçinemiyorum... Yani arzu ettiğime kıyasla geçinemiyorum.”
Aynı gün İzmir’de CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca yerleşkesi önünde “Ayın sonu gelmiyor, üniversiteliler geçinemiyor” diye açıklama yaptı.
3 bin lira burs alan öğrenciler günde sadece 100 lirayla geçinmek zorunda kalıyordu.
9 milyar dolar gibi muazzam bir varlığı yöneten Ali Sabancı’nın “Geçinemiyorum” sözü ile üniversiteli öğrencilerin “Geçinemiyoruz” sözü arasında büyük anlam farkı var.
Ali Sabancı, daha büyük emelleri olduğu için geçinemediğini söylerken öğrenciler yokluktan, yoksulluktan geçinemediklerini söylüyor.
Ülkede milyonlarca insanımız açlık ve yoksulluk sınırında yaşamakta!
Hal böyleyken milyarlarla oynayan patronların söylemlerine dikkat etmeleri gerekiyor. Kırıcı oluyor çünkü!
Okurlardan gelen çok sayıdaki tepki mesajlarından bazıları şöyle:
“O bolluktan patlıyor, biz açlıktan ölüyoruz.”
“Eline bizim kadar para geçseydi, geçinememenin ne demek olduğunu o zaman görürdü!
“Tok açın halinden anlamıyor ve anlamayacak!”
GÜNÜN SÖZÜ
Dünyada eşitlik yoktur, ancak ölüm her şeyi eşit yapar!
