Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iyi bir siyasetçi olduğu gibi şanslı da...

Türkiye yerel seçime ekonomik krizin neden olduğu bir türbülans eşliğinde gidiyor. Buna karşın biz hâlâ muhalefetin elindeki belediyelerin dahi iktidara geçmesi riskinden söz ediyoruz. Risk diyorsam öyle hafife alınacak bir risk değil.

Neden mi?

Altı maddede sıralayayım:

- Birincisi, 14 ve 28 Mayıs günleri yapılan seçimlerde umudunu kaybetmiş muhalif seçmenlerin sandığa küsmüşlüğü hâlâ giderilemedi. 14 Mayıs seçimlerinde sandıklara dört elle sarılan gençler özellikle umutsuzluk girdabında.

- İkincisi AK Parti ile MHP 59 ilde ittifak yapıyor.

- Üçüncüsü İYİ Parti, seçimlere “hür ve bağımsız” girmekle kalmayıp, kendisine rakip olarak iktidarı değil muhalefeti seçmiş vaziyette.

- Dördüncüsü DEM Parti, başına gelen bütün olumsuzluklara, öcüleştirilmesine ve düşmanlaştırılmasına, yöneticileri cezaevlerinde tutulmasına rağmen hâlâ iktidardan medet umuyor. (Daha önce defalarca hayal kırıklığı yaşamalarına, kendilerine verilen sözler tutulmamasına karşın) Parti içinde “CHP’nin bize ne faydası oldu. CHP’yi desteklemeyelim, hiç olmasa iktidar belediyelerimize kayyum atamayacağı sözünü verir” diyenler çoğunlukta. İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi şehirlerde CHP’ye kaybettirme pahasına aday çıkarırlarsa şaşırmayacağım.

- Beşincisi, muhalefetin amiral gemisi CHP’nin (kurultay) kaybedenleri, “yeni yönetim seçimleri kaybetse de CHP’deki iktidarı yeniden ele geçirmemiz için fırsat çıksa” modunda.

- Altıncısı, iktidarın yanlış kararları nedeniyle yaşanan ekonomik krizin mağdurları olan çalışanlar, emekliler, yoksullar başlarına gelenin sorumlusunun iktidar olduğunu hâlâ idrak edemiyor.

Bizimki gibi her şeyin kötü gittiği bir ülkede ilk seçimlerde ne beklersiniz?

Halkın iktidara esaslı bir ders vermesini.

Gelin görün ki saydığım 6 nedenden dolayı iktidarın seçimlerden yine zaferle çıkması işten dahi değil.

Bugün Atalay’a yarın size Numan Bey

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’la ilgili ihlal kararını ikinci defa tanımamasının üzerinden bir hafta geçti.

Konuyla ilgili bir önceki yazımda topun artık TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un sahasında olduğunu ve onun önünde de iki seçenek bulunduğunu yazmıştım.

- İlk seçenek Yargıtay’ın isteğini yapıp, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesini sağlamaktı.

- İkinci seçenek ise bir TBMM üyesine (milli iradeye) sahip çıkıp, Yargıtay’ın kararını ve ilgili yazısını Yargıtay’a iade edip Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymasını istemekti.

Ben, temennimin ikincisini seçmesi olduğunu vurgulayarak, “Şahsi tahminim ilk seçeneği tercih edeceği yönündedir” demiştim.

Ancak aradan geçen bir haftada Kurtulmuş ikisini de yapmadı.

TBMM’nin tatilde olmasını fırsat bilerek sessizliğini korudu.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın verdiği bilgiye göre, sekiz muhalefet partisinin olağanüstü toplantı çağrısını TBMM içtüzüğünü gerekçe göstererek gündemine almadı.

★★★

Müfettişlerin “çürütme” dediği bir yöntem var.

Soruşturdukları bir konuyu bazen sündürürler, sürüncemede bırakırlar. Onlar süreyi uzattıkça soruşturdukları fiilin muhatabı strese girip havlu atar. Yöneticiyse istifa eder. Soruşturmanın varlık nedeni ortadan kalkar ve genelde müfettiş raporu da iş işten geçtikten sonra yazılır.

Tavrından anladığım kadarıyla Numan Kurtulmuş da üçüncü bir yol olarak “çürütme” yolunu seçiyor.

Süreyi uzattıkça Can Atalay’a özgürlük isteyenlerin bıkıp tükenmesini, havlu atmasını, bu arada da Atalay’ın cezaevinde tutulmasını isteyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın takdirini almayı umuyor.

Keşke biraz cesur davransa.

Cesur dediysem, ikinci seçeneği tercih ederek Erdoğan’ı karşısına almasını beklediğimden değil.

Böyle zamanlarda “çürütmek” yerine (mağdurun aleyhine dahi olsa) “karar vermek” dahi cesurca bir adım oluyor.

Kurtulmuş, anti demokratik ve hukuka aykırı olduğunu bildiğinden ikinci seçeneği de hemen tercih edemiyor. Zira onu seçse siyaseten hedef olacak ve “milli iradeden yana” ve “demokrat” olmadığı tescillenmiş olacak. 

Numan Kurtulmuş’un ilgisizliği ve (hadi nezaketen “çekingenliği” diyeyim) çekingenliğiyle geçen günlerde sadece konu çürümüyor.

Can Atalay ve ona oy veren 70 bin depremzede Hataylının iradesi de hapiste çürüyor.

★★★

Demokratik ülkelerde adalet kişiye ve döneme göre olmaz.

Öteki türlü iktidara her gelen rakiplerine aynı muameleyi yapar.

Bugün muhalife yapılan, yarın siz muhalefete düştüğünüzde size yapılır.

(Allah göstermesin) Bundan 7-8 yıl sonra iktidar değişse Numan Bey muhalefete geçse, başına da bir hak gaspı gelse, ben şahsen kendisinin hakkını da sonuna kadar savunurum. Ancak benim savunmam yeter mi emin değilim.

Zira birileri bugünleri örnek gösterip, hak gaspına gerekçe yapabilir.

O nedenle diyorum ki:

Bugün Can Atalay’ın uğradığı hak gaspına göz yumarsanız, yarın başkaları da sizin uğradığınız hak gaspına göz yumar Numan Bey!