Bir yerinde şöyle der büyük şair:
“Dostum, dostum, güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker, bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe...”
Malum, dün Salı’ydı. Siyasi partilerin grup toplantılarını izlemek için TBMM’deydim.
Liderlerin konuşmalarını dinleyip, farklı partilerden siyasetçileri dinleyince, aklıma doğrudan o şiir geldi. Sanki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın durumunu özetliyordu.
Öyle bir yerdeydi ki bir yanında “Alaattin Çakıcı ülküdaşımdır” diyen MHP lideri Devlet Bahçeli, diğer yanında Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik tehdidi için “Bu demokrasiye, TBMM’ye yapılmış bir tehdittir, kabul edilemez” diyen Bülent Arınç.
AK Parti adeta ikiye bölünmüş.
Bir yanında “hukuk, adalet, demokrasi seferberliği, reform” bekleyen deneyimli isimler, diğer yanda partinin müttefiki MHP’den gelen sert itirazları destekleyen ve sertlik politikalarından ödün verilmesini istemeyen bir grup.
Bir yanında müdahale edilmezse krize dönüşebilecek ekonomik sorunlar, acı mı acı bir reçete, diğer yanda iktidarı borçlu olduğu ittifak ortağını kaybetme riski.
“Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge...”
Şimdi bir düşünün:
Sırf Berat Albayrak istifa etti diye Türk Lirası birkaç saatte yüzde 10 değer kazandı.
Sırf ekonomi yönetimine eski kadrodan deneyimli isimler geldi diye piyasalarda çok net olumlu geri dönüşler oldu.
Sırf Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “reform”, “demokrasi seferberliği”, “hukuk” dedi, sırf Merkez Bankası yeni başkanıyla faizleri artırdı diye bir dolar bir hafta içinde 8.5 liradan 7.5 liraya geriledi.
Sırf, ABD’ye, Avrupa Birliği’ne olumlu mesajlar verildi diye küresel yatırımcılar antenlerini Türkiye’ye çevirdiler. “Erdoğan (ABD’nin seçilmiş başkanı Joe) Biden dönemine hazırlık yapıyor” yorumlarını yaptılar.
Oysa içeride de dışarıda da herkes hemfikirdi:
Reform, demokrasi seferberliği lafla olmaz. Uygulamaya bakmak lazım.
Peki uygulama o kadar kolay mıydı?
Geçenlerde yazmıştım: “Ekonomide faizden kaçılamadı ama demokrasi meselesinde farklı bir tutum olabilir, sözler uygulamaya yansımayabilir. Erdoğan’ın bulunduğu yerdeki hassas denge buna izin vermeyebilir.”
Nitekim öyle de oldu.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi TBMM eski başkanlarından Bülent Arınç’ın “zamansız” çıkışı, o çıkışa MHP’den ve AK Parti’nin şahin kanadından gelen tepki, Erdoğan’a demokratikleşme konusunda manevra yapma fırsatı vermedi.
Neticede Erdoğan, bir çok kesimin “samimiyet testi” olarak gördüğü yargı dosyalarıyla ilgili olumsuz tavrını çok net bir şekilde ortaya koymak, Bülent Arınç’a “git” demek zorunda kaldı.
Peki demokraside, hukukta, adalet ortamında her şey olduğu gibi devam ederse, ekonomi yönetiminin değişmesi krizden çıkış için yeterli olur mu?
Piyasalarda dün yaşanan hareketliliğe bakarsanız, bu sorunun yanıtını da kolayca bulursunuz.
Arınç’ın hesap hatası neredeydi?
TBMM Eski Başkanı Bülent Arınç, benim de soru sorduğum televizyon söyleşisinden önce başına gelebilecekleri tahmin ediyordu. Söyleyeceklerinin iktidar ortağı MHP’yi de parti içindeki şahin kesimi de rahatsız edeceğinin farkındaydı. Bir tercih yapmak zorundaydı. Ya sorulara politik, suya sabuna dokunmayan cevaplar verecekti, ya da “hukukçu kimliğinin” gerektirdiği gibi konuşacaktı. O ikinciyi seçti.
Öyle anlaşılıyor ki Arınç, (çok iyi tanıdığını sandığı) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın reformlar konusunda ciddi olduğunu, olası bir tartışmada kendisine destek vereceğini düşünüyordu. Söyleşi sırasında iki kez “Ben de Erdoğan da adaletin yanındayız” cümlesini kurması da bu düşüncesinden kaynaklanıyordu. Ancak Erdoğan için Bahçeli vazgeçilmezdi ve Arınç’tan rahatlıkla vazgeçilebilirdi. Öyle de oldu.
Bakın göreceksiniz: Arınç’ın, AK Parti’nin eski Diyarbakır milletvekilleri Ali İhsan Arslan ile Galip Ensarioğlu’nun yaşadıkları, parti içindeki reform yanlısı deneyimli isimlerin bir süre daha sessizliğe bürünmesine neden olacak.