Derdimiz büyük... Ülkede iyiye giden bir şey yok!

Doların 10 lira sınırını aşması, zaten delik deşik olan cüzdanlarımızdaki yarayı acımasızca büyütecek.

Maaşlar suyunu çekmiş, fiyatlar almış başını gidiyor! Fakat...

Zihniyette bir değişiklik yok! Hâlâ yüksekten uçuyor “Her şey yolunda... İhracatımız harika... Avrupa ülkelerinde raflar boş, bizde dolu” diyorlar.

Yani, iktidara göre her şey dört dörtlük! Fakat gerçek öyle mi?

Söylenenler gerçekleri saptırma çabası mıdır, yoksa züğürt tesellisi mi, bilemiyorum!

Dolar 10 lira olmuş, kafalar hâlâ aynı, zihniyet aynı! Uyarıları dinleyen yok!

Bu kafa ile dolar 10 lirada kalmaz, 15’i de bulur, 20’yi de... Sonra? Yandı gülüm keten helva! Oturup ulusça daha çok ağlarız!

★★★

Türk lirasının dramatik bir şekilde değer kaybetmesinden sorumlu olanlar halktan kopuk yaşıyor.

Zahmet edip çarşıya pazara giderek insanların arasına girseler yaşanan trajediyi açıkça görecekler ama sanırım buna cesaret edemiyorlar!

“Dolarla, şununla, bununla ilgilenmiyoruz” diyor, piyasalara müdahale etmeyerek döviz artışına seyirci kalıyorlar.

Aslında müdahale edecek güçleri, yok... Nereye harcandığı bilinmeyen 128 milyar dolar heba olunca kasada müdahale edecek para kalmadı!

★★★

Ülkede her şeyin dolara bağlı olduğunu artık sokaktaki çocuklar biliyor.

Muhteremler “Dolar 10 lira olacak diyorlar ya, çok beklersiniz çook!” diyerek, iyi niyetli uyarılarla alay ediyorlardı.

İşte 10 lira oldu. Bu hazin sonuçtan utananlar var mıdır acaba?

“Sana ne dolardan? Maaşını dolarla mı alıyorsun?” diyen zihniyet, memleketi içinden çıkılmaz bir girdaba sürükledi!

Ülkede, her türlü tüketim malzemesinin fiyatları değil, hava alanlarının, otoyolların, köprülerin, tünellerin “Hazine garantili ödemeleri” bile dolarla... Bunlar ise hâlâ “Biz dolarla ilgilenmiyoruz” diyor, ilgilenmeye güçlerinin yetmediğini itiraf edemiyorlar!

Bütün yük Türk milletinin sırtına bindi. Halk bir cüzdanına bakıyor, bir de söylenenlere...

Sürekli dış mihraklar suçlanıp “Yerli ve milli” edebiyatı yapmakla işler daha fazla yürümeyecek!

Hangi yüzyılda yaşıyoruz?


Kadim okurlarımdan olan Elektrik Mühendisi ve Araştırmacı Yazar Semih Kalkanoğlu’ndan dün “Hangi yüzyılda yaşıyoruz?” diye ilginç bir e-posta aldım. Okurlarımla paylaşmak istiyorum:

“Sayın Turan, bu pazar sabahı televizyonda bir haber izledim.

Evli çiftin erkeği ölmüş. Erkeğin spermleri ölmeden önce alınıp Sperm Bankası’nda tutuluyor. Kadın 42 yaşında... Bu spermlerin naklini istiyor kendisine ve ölen kocasından bir çocuk sahibi olmayı arzu ediyor...

Mahkeme reddediyor (!) Neden? Çünkü çocuk babasız büyüyecekmiş!

Sağlık Bakanlığı da kadını reddediyor!

Ancak... Danıştay kadını haklı buluyor ve “Bir kadının çocuk sahibi olma hakkı elinden alınamaz” deniliyor.

Bu karar emsal olacak.

Nihayet “aklı başına, gerçek hukukçular da varmış” bu ülkede...

İşte bu tür olaylar gelişmiş Batı ülkelerinde yok. Aramızdaki uygarlık farkı bu!”

TEBESSÜM

Bir gün kör, bir gün dilsiz...


Adam, bir süre önce sabah işe giderken para verdiği kör dilencinin, bu defa çolak olduğunu görünce çok şaşırır...

Ertesi gün aynı yerden geçerken dilenci bu kez sağır ve dilsizdir...

Dayanamayıp sorar:

“Yahu, sen her gün sakatlığını böyle değiştirir misin?”

Dilenci boynunu büker:

“Ne yapayım beyim, insanlar hep yenilik istiyor!”

GÜNÜN SÖZÜ

Tanrı’nın değirmeni ağır işler ama son derece iyi öğütür!