Devamlı gülümsemeyi nasıl başarıyorsun? Siz nereye bakarsanız hayatta oraya gider. Motosiklet gibidir hayat, baktığınız yöne döner. Her şey güzel mi görünüyor o zaman? Hayır, her şey güzel değil elbette. Bu nedenle güzel şeylere bakmaya çalışıyorum. Çünkü çok vahim olaylar yaşanıyor dünyada. (Geveze iki elinin parmaklarını iki kez şaklatıp duruyor) Şu iki şaklatma arasındaki bir saniyelik süre içinde dünyada açlıktan ve sefaletten 500 çocuk öldü. Bu çok acı ama gerçek. Sürekli bunları düşünüp kendimizi mutsuzluğa mahkum da edemeyiz. Çevremdeki kızlara bakıp moralleniyorum (Gülüyor). Güzele bakmak sevapmış... Göz çapkınları "Güzele bakmak sevaptır" diyerek öteki dünyaya da yatırım yaparlar (Gülüyor). Yıllardır 'Güzele bakmak sevapmış hayatım' diyerek karımı da kandırdım ama o sözün doğrusu 'Güzel bakmak sevaptır'. Yani, kötü gözle bakma, güzel gözle bak anlamında. ANNEM BİLE BANA GEVEZE DİYOR Geveze adı nereden geliyor? Radyoculuğa başladığım yıllarda çok konuştuğum için çevremdekiler bana 'Geveze' diyordu. Sonra bir gün kendi programımı yapmaya karar verince, isim aradım, bulamadım. Baha Boduroğlu, 'Sen geveze adamsın, programının adı da Geveze olsun' dedi. İsim babam Baha ağabeydir. Annem bile 'Geveze' diyor bana. Banka kredi sözleşmesine Geveze diye imza attığım bile oldu. Radyoculuğa nasıl başladın? Kesintisiz olarak 27 yıldır radyo programları yapıyorum ve mikrofonlardan konuşuyorum. Radyonun paşasıyım. İlk yaptığın yayını hatırlıyor musun? Yaptığım ilk yayınım karakolluk oldu. 14 yaşımdaydım ve Büyükada'da oturuyorduk. Ben evden korsan yayın yaptım. O zamanlar telsiz kanununa göre yasaktı bu tür bir yayın ve radyo vericisiyle yayın yapınca polis eve gelip hiçbir şeyden haberi olmayan babamı karakola götürdü. Daha sonra ben gittim, elimde vericiyle. Komiser 'Bu yaptığın tehlikeli bir iş, sakın bir daha yapma' dedi. Gördüğünüz gibi ben bu tehlikeli işi hala yapıyorum ve bundan para kazanıyorum (gülüyor). Radyoculukta Geveze'nin bir de idolü vardı? (Bir anda yüzü gülüyor, gözleri parlıyor) Evet, benim radyoculuktaki idolüm Orhan Boran ve Yuki programıydı. Bütün çocuklar gibi radyodaki bu programın tiryakisiydim. Yıllar sonra Radyo Klas'ta Orhan Boran'la birlikte çalışma mutluluğunu yaşadım. Bildiğim kadarıyla o yıllarda radyoda yayınlanan Orhan Boran ve Yuki programlarının tamamı dijitale aktarılmış. Onların bir radyoda yeniden yayınlanmasını çok isterim. BU YAPTIĞIM DELİ İŞİ Geveze'nin Oyunu adlı programın hafta içi her gün yayında... Süper FM'de en çok dinlenen programlar arasında yer alan Geveze'nin Oyunu, her sabah 06.30 – 10.00 arasında canlı olarak yayınlanıyor. Doğrusu bu yaptığım deli işi. Türkiye'de nakit para dağıtan ilk ve tek radyo programı benimki oldu. Haftada 100 bin lira dağıtım kotamız var. Radyodaki bilgi yarışmasından başarıyla geçenlere 8 ay içinde 168 bin lira dağıttım. Torpil morpil yok, hak eden kazanıyor. Radyoda kırmızı çizgilerin var mı? Elbette var. Benim programımda siyaset, din, futbol yok. Programımın temel konuları kadın erkek ilişkileridir. Türkiye'deki radyoculukla ilgili neler söylemek istersin? Ben radyoculuğu 27 yıldır severek yaptım ve yapıyorum. Ancak Türkiye'de radyoculuk meslek olarak, iş olarak bile görülmüyor. Oysa zor bir meslek. İnsanları radyodan eğlendirmek, güldürmek kolay değil. Soğan insanı ağlatır ama insanı güldürecek her hangi bir gıda yok... TELEVİZYON TUTSAK EDER, RADYO ÖZGÜR BIRAKIR Televizyon mu radyo mu? Ben her zaman radyoyu tercih ederim. Çünkü televizyon izlerken başka bir iş yapamazsınız. Ancak radyo dinlerken koşabilirsiniz, şehri gezebilirsiniz, kitap okuyabilirsiniz. Ekran çok renkli görünür ama gerçek başkadır. Televizyon sizi tutsak ederken, radyo özgür bırakır. Televizyon dünyası Geveze'ye cazip gelmiyor galiba... Artık televizyonlar zor durumda ve eskisi gibi para kazanamıyorlar. Eskiden televizyon programları yaptım. NTV'de Number One TV'de ekrandaydım. Uygun bir teklif gelirse, eğlenceli bir programla televizyona dönebilirim. Para ikinci planda kalır, yapacağım iş beni mutlaka tatmin etmelidir. On parmağında on marifet var... Mesela, şarkı söylüyorsun, müzik grubun var ve enstrümanlar çalabiliyorsun... Fazla Mesai adlı müzik grubum var. 12 yıldır birlikte sahneye çıkıyoruz. Benim asıl işimdir şarkıcılık. 1988'den itibaren profesyonel olarak şarkı söylüyorum. Sahnede olmayı ve beste yapmayı seviyorum. Dört yıl önce Kuma grubunu kurdum. Rüya single'ının kapak fotoğrafını sinema afişi şeklinde hazırladık. Sosyal medyada büyük ilgi gördü. Bu arada gitar, bas gitar, piyano, saksafon çalıyorum, son olarak ney üflemeye başladım. Bahçeşehir Üniversitesi'nde Beden Dili, İkna Teknikleri ve Profil Çıkarma derslerine giriyorum. Şirketlere de toplu dersler verebiliyorum. Çünkü şirket çalışanları sunumlarıyla yükselebiliyorlar. Yazmayı da seviyorsun... Bugüne kadar sekiz kitap çıkardım. Şimdi bir çocuk kitabı hazırlıyorum. Söz uçar, yazı kalır derler. Yazı olayım, radyoda anlattığım hikayelerin uçup gitmemesi için kitap yapmaya karar vermemle başladı. Ödüllü fotoğrafçısın... Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum, özellikle çocukların portreleri ilgi alanıma giriyor. Ayrıca kent fotoğrafları çekmek büyük keyif veriyor. İstanbul fotoğraflarım ağırlıkta elbette. İSTANBUL GÖZ GÖRE GÖRE SOLDU GİTTİ Yıllardır fotoğrafını çektiğin İstanbul'un değişimini nasıl özetlersin? İstanbul yeşildi, gri oldu... Göz göre göre soldu gitti. Yelkenli tutkun da var... Çocukluğumda Büyükada'da denizle kucak kucağa yaşadım. Gözüm hep yelkenlerdeydi. Erol Kepenek adlı bir ağabeyim var benim. Yelkeni bana o sevdirdi. Bir arkadaşımla birlikte tekne aldık. Boğaz'daki yarışlara katılıp, ödüller aldım. Denize fena halde aşığım. Keşke denizlerimizi temiz tutabilsek. Bu çok önemli bir konu. Elimize geçen her şeyi denize atmamalıyız. Yediğimiz balıkların yüzde 78'inde, içtiğimiz suların yüzde 30'unda plastik atığı bulunduğunu biliyor musunuz? Kısacası plastik yiyoruz, plastik içiyoruz. Denize attıklarımız sonunda yine bize geri geliyor. Hem denizimize hem de sağlığımıza zarar vermekten vazgeçmeliyiz. GERÇEK BİR FEMİNİSTİM Dünya Kadınlar Günü (8 Mart) özel bir yayın olacak mı? Ben sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde değil, radyoda her gün konuşuyorum kadınları. Gerçek bir feministim. Kadın erkek eşitliğine inanıyorum, sonuna kadar da bunu savunuyorum. Türkiye'de kadınlar sahip oldukları hakları ne yazık ki bilmiyorlar. Kadına ve insana şiddete karşıyım. Bu şiddet eğitimle bitebilir ama o da yok. Televizyonlara bakın, dizilerde şiddet var, silah var, kavga var. Neden bunu yapıyoruz? Bence kafamız çok karışık...