Merkez Bankası’nın sürpriz bir kararla politika faizini 3.5 puan artırmasının nedenleri detaylarıyla tartışılıyor. Kararın finansal istikrar için alındığı söylense de, asıl kaygının “rezervlerin erimeye devam etmesi” olduğu açık.
Ekonomi yönetimi, siyasi kargaşanın ekonomiyi hâlâ tehdit ettiğini görüyor. Siyasi tansiyonun yüksek devam etmesi halinde kurun tutulması ve istikrarın sağlanmasının zorluğunun farkında. Bu kaygılara, küresel ekonomideki kargaşa da eklendiğinde, faiz artışından başka çare bulunamadığı açık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ısrarlı biçimde, faiz artışına karşı olduğunu herkes biliyor. Ekonomi yönetimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a rağmen bu kararı zaten, almış olamaz. AKP teşkilatı ve yöneticilerinde rezervlerdeki erime ve bu konuyu muhalefetin sürekli kullanmasının endişe yarattığı da Ankara kulislerinde, bir süredir konuşuluyor.
GEREKLİ AMA YAPILMAZ DENİYORDU
Ekonomi yönetiminin “bu artışı yapmazsak döviz talebi durmayabilir, rezerv erimesi devam eder” diyerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı faiz artışına ikna ettiği konuşuluyor. Erdoğan’dan izin alınmadan bu kararın alınması halinde, eski örneklerde yaşadığımız gibi, ekonomi yönetiminin şu anda görevde kalmaması gerekirdi.
Alınan karar için “Merkez Bankası bağımsız biçimde bir karar aldı” diye konuşulduğuna şahit oluyoruz. Halbuki bunun mevcut koşullarda mümkün olamayacağını, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yönetim şeklini bilen herkes yakından bilir.
Tüm iktisatçılar ve piyasa oyuncuları politika faizinin zaten fiili faiz haline gelen yüzde 46’ya çıkarılması gerektiğini söylüyordu. Ancak bu analizi yapanların neredeyse tümü, karar alınana kadar, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buna izin vermeyeceğini, resmi politika faizinin artırılmayacağını” tahmin ediyordu. Çeşitli temaslarımızdan aldığımız izlenim; “Ekonomi yönetiminin karardan bir-iki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı faiz artışı için ikna ettiği” şeklinde. Geçtiğimiz hafta AKP yönetimindeki bazı kişilerle konuşulduğunda, “Bu ay da faiz indirimi düşünüyorduk ama son olaylar nedeniyle herhalde bu sefer düşüremeyeceğiz” dediklerini biliyoruz. Dolayısıyla Merkez Bankası toplantısı öncesi, Salı ya da Çarşamba günü kararın değiştiğini tahmin ediyoruz.
Ekonomi yönetimi siyasi kargaşanın devam etmesi ve döviz talebinin süreceğinden kaygılıydı. Ancak faiz artışı için Cumhurbaşkanı’ndan izin alırken büyük ihtimalle bu argümanı kullanmamışlardır.
AKP’de, İmamoğlu krizinin ardından yaklaşık 50 milyar dolarlık rezerv kaybının büyük telaş yarattığı biliniyor. Siyasi ölçümlerde kaybetmeye devam ettikleri bir ortamda, muhalefetin sürekli olarak rezerv kaybını dile getirmesinden rahatsızlık duydukları da ortada.
Ekonomi yönetiminin dövize talebin tam olarak önlenemediğini belirterek, “daha fazla rezerv kaybı olmaması için faizleri artırmak zorundayız” dediklerini tahmin ediyorum. Bunun yanında, faizlerin artmasıyla birlikte dövize talebin durup, “bu sürede eriyen rezervin bir bölümünü geri çekebilecekleri” konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna ettiklerini sanıyorum.
NASIL İKNA EDİLDİ?
Merkez Bankası’nın faiz kararının aşırı ihtiyatlı bir anlayışla hazırlandığı görülüyor. Merkez Bankası, piyasaları yüzde 46 olan politika faizinden fonlamayı tercih ederse, piyasadaki fiili faiz oranı değişmeyecektir. Ancak faizde tavanı yüzde 49’a çıkararak, panik önlemediği takdirde faizi daha da yukarılara çıkarabilmek için kendisine bir alan açmış oldu.
Bu kadar ihtiyatlı bir karar için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etmek istemelerinin ardında, yabancı yatırımcıların telkinlerinin de rol oynadığını tahmin ediyorum. Geçen hafta sonunda bazı yabancı bankacıların “faiz arttığı takdirde yeniden kısa dönemli fon yatırımları yapabileceklerini” söyledikleri, bankacılık kesiminde konuşuluyordu.
Böylece döviz talebi durdurulup, belki de 20 milyar dolar civarında yeni bir rezerv kazanımı elde edilebilir. Ancak zorunlu olarak alınan bu karar, reel sektöre, yani üretim ve büyümeye ciddi darbe vuracak.
Kısa süre içinde, iktidar bu sorunla boğuşmak zorunda kalacak.