Sevgili okurlarım bugün günlerden pazar... Kafanızı haftada bir gün olsun dinlendirme hakkınıza duyduğum saygı nedeniyle, yine siyasetsiz bir yazı ile karşınızdayım.
Kendimi olumlu veya olumsuz eleştirmekten kaçınmayan bir gazeteciyim.
43 yıllık meslek yaşamımda, az da olsa elbette ki hatalarım, eksiklerim ve yanlışlarım olmuştur...
Ama yaptığım bir işle her zaman gurur duydum ve şimdi geriye baktığımda kendime “Aferin” diyorum!
Bugüne kadar çeşitli yerlere binlerce kitap armağan ettim ya da çağrılarda bulunup gönderilmesine aracılık ettim.
Okullar, askeri birlikler, cezaevleri, belediyeler ve köy kütüphanelerine...
Eskiden insanların okuma arzusu yüksekti ve kitap isterdi.
Fakat şimdi bakıyorum, bu istekler çok azaldı.
Herkes kendi derdine düştü.
Ülkemizi içine soktukları bu kirli ortamda sanırım okuma özlemi ve hevesi de giderek köreliyor. Başka bir neden bulamıyorum.
Kitap evde veya iş yerinde turşusu kurulacak bir nesne değildir ve herkese tavsiyem şudur:
Bir daha okumayacağınız kitapları çevrenizde bir yerlere bağışlayın, başkaları okusun.
★★★
Kitaplara ve yazarlarına, kim olursa olsun saygı duyuyorum.
Yıllar önce Aziz Nesin ustamızla bir söyleşi yapmıştım. Bana söylediği şu sözleri hiç unutamam:
“...Aslında yazarlık mucize gibi bir şey. Havadan sesler toplar gibi birtakım sözcükler bulup insanların ilgisini çeken olaylar yaratıyorsunuz. Burada sizin bir yardımcınız yok. Hatta yardımcı sandığınız insanlar da size zarar verir.
Karınız zarar verir, sevgiliniz zarar verir, arkadaşınız zarar verir. Yani bu iş, doğururken kadının yalnızlığına, ölürken insanın yalnızlığına benzer bir anlamda.
Yazı yazmak dünyanın en saygın emeğidir. Yazarın kazandığı para da dünyanın helâl kazancıdır. Çünkü yazar bir şey yazarken hiç kimseyi sömüremez. Olsa olsa kendini sömürür. Çünkü yazdığı esere beynini, kanını, canını, alın terini koyar. Tabii ben burada gerçek ve namuslu yazarlardan söz ediyorum...”
Ustamızın bu tanımı benim aklımda ve beynimde yıllardan beri yer etmiştir.
★★★
Sevgili okurlarım, daha önce de yazmıştım... Bana gelen her imzalı kitabın yazarına mutlaka telefonla ulaşıp bir teşekkür etmeyi hep görev bildim.
Çoğunu tanımam...
Hele bazıları... Örneğin emekli öğretmendir, şiir kitabı yazmıştır. 50 sayfalık mütevazı kitabını 600 adet bastırmış, matbaaya parasını cebinden ödemiş, böylece kitap sahibi olmuş ve sevdiklerine dağıtıyor. Onun için çok önemli bir olay... Size de imzalamış...
Ve siz ona bir teşekkür telefonu edince, mutluluktan adeta havalara uçuyor.
★★★
Bunları niçin yazdığıma gelince... Gazetecilik yaşamımda yaptığım en olumlu işlerden biri de, bana uzun yıllardan beri armağan edilmiş olan imzalı kitapları, ilk günden başlayarak Ankara’da Başkent Üniversitesi Kütüphanesi’ne vermek oldu.
İşte elime önceki gün ulaşan teşekkür yazısı:
“11 Şubat 2020 tarihinde göndermiş olduğunuz 117 adet kitapla, yazarlarından imzalı olarak bağışladığınız kitap sayısı 5928’e ulaşmıştır. Üniversitemiz Kütüphanesine yapmış olduğunuz değerli katkılarınızdan dolayı teşekkürlerimi sunarım. Saygılarımla. Prof. Dr. Ali Haberal. Rektör.”
Şimdi ilk amacım, bu sayıyı yeni gelecek olanlarla birlikte altı bin’e çıkarmak olacak.
Başkent Üniversitesi’nin binlerce öğrencisi, hocası ve çalışanı, kütüphanede benim adıma açılmış raflardaki imzalı kitapları seçiyor, alıp okuyor.
★★★
Her imzalı kitabın yazarına kim olursa olsun telefonla ulaşıp teşekkür ettim ve çoğundan şu sözleri duydum:
“Emin Bey sizden başka kaç kişiye kitabımı gönderdim ama arayıp bir teşekkür eden sadece sizsiniz!”
Bu da toplum olarak içine sürüklendiğimiz duyarsızlığın, umursamazlığın ve saygısızlığın başka bir boyutu!
★★★
Çok iddialı söylüyorum, böyle binlerce imzalı kitaptan oluşan ikinci bir koleksiyon Türkiye’de yok.
Dünyada da olduğunu hiç sanmıyorum.
Dedim ya, bu meslekte yapmış olduğum en olumlu, en hayırlı işlerden biridir.
★★★
Bu teşekkür sürecinde bazen de ‘ilginç’ olaylar yaşıyorum.
Yazarın adı Gönül.
Telefonu çevirdim, karşıma Gönül hanım yerine bir erkek sesi çıktı...
“Efendim ben Gönül hanımı aramıştım ama galiba yanlış çevirdim...”
“Buyurun, ben Gönül. Erkeğim!..”
Şaşırmıştım!..
Birkaç gün önce elime ulaşan imzalı kitabın adı “Emperyalist Yalan. Ermeni Meselesi.”
Yazarı Tomris Pural.
Teşekkür etmek için Tomris hanımı aradım ama karşımda yine bir erkek sesi... Meğer o da erkekmiş. Ondan da özür diledim.
Aynı olay başıma Sevinç Bey (!) ve Neşe Bey’de (!) de gelmişti. Kadınları arıyorum, karşıma erkekler çıkıyor ve her birinden özür dilemek zorunda kalıyorum. Ama bu benim hatam değil ki...
Bizim mesleğin bu gerilim yüklü ortamında bazen böyle gülümseten şeyler de oluyor.
Evet efendim, şimdi bütün amacım Başkent Üniversitesi Kütüphanesi’ne armağan ettiğim imzalı kitap sayısını altı bin’e çıkarmak. Bunun da birkaç aya kadar gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.
Kitaplar, kitaplar...
Emin Çölaşan
Yayınlanma: