Sevgili okurlarım, bu iktidar döneminde tanık olduğumuz yoğun bir tartışma konusu var... Ve bu tartışma, gereken önlemler alınmadığı sürece daha uzun yıllar sürüp gidecek.                  

Adaletin durumu...

Hepimiz biliyoruz, adalet deyince karşımızda üç ana unsur var.

Hakim, Cumhuriyet savcısı ve avukat.

İşin temel kuralı, bu üç ana unsurdan her birinin süreçte yer alıyor olması.

Cumhuriyet savcısı dosyayı inceler, gerekirse iddianamesini hazırlayıp mahkemeye sunar.

Kararı hakimlerden oluşan mahkeme verir.

Avukat, kim olursa olsun sanığı savunur.

★★★

Şimdi adaletin ve yargı kararlarının sürekli tartışıldığı bir dönemin tam da göbeğinde yaşıyoruz.

Milyonlarca insanımız yargı kararlarına güvenmiyor.

Yargının tamamına yakınını iktidarın ele geçirdiğine inanılıyor.

Bu iddia ne yazık ki büyük ölçüde doğru...

Çünkü karşımıza her gün hak, hukuk ve adalet kavramlarına sığmayacak olaylar çıkarılıyor.   

★★★

Şimdi fırsat bulmuşken size pek kimsenin bilmediği ilginç bir olayı anlatmak istiyorum.

Belki daha önce sizin de dikkatinizi çekmiştir.

“Cumhuriyet savcısı” niçin sadece savcılar için kullanılan resmi bir sıfattır?

Öyle ya, devletin her alanda çalışan milyonlarca görevlisi var.

En üst düzey görevliler dahil.

Ama hiçbirinin resmi unvanında “Cumhuriyet” sözcüğü yok.

Neden?

★★★

Cumhuriyet başbakanı, cumhuriyet bakanı, cumhuriyet hakimi, cumhuriyet milletvekili, cumhuriyet valisi ya da kaymakamı, cumhuriyet emniyet müdürü denilmiyor?

Neden sadece savcılar için Cumhuriyet savcısı deniliyor?

Bu soruların yanıtı bizi Atatürk dönemine götürüyor.

Bu gerçek, hukuk devletinin varoluş güvencelerinden birini oluşturuyor.

Kökü 1920’li yıllarda oluşan hukuk devrimi dönemine ulaşıyor.

★★★

Genç Cumhuriyet rejimi o sırada bir sürü bela ile uğraşıyor. Yeni bir devlet kurulmuş ama devletin ve milletin her alanda savunmasını kim yapacak?

İç isyanlar var, almış başını gidiyor.

Devleti ve vatandaşı hukuk alanında kimler koruyacak?

Hukuk düzeni kökten değişecek, yeni devrim yasaları yürürlüğe girecek.

Bu süreçte işlerin başında Adliye Vekili (Adalet Bakanı) Mahmut Esat Bozkurt var.(1892-1943.)

1924-1930 yılları arasında Adalet Bakanı olarak görev yapan Bozkurt gerçek bir devrimci.

Devrim yasalarının hemen her birinde onun imzası var.

★★★

Hazırlayıp Atatürk’e sunduğu yasa taslaklarında Cumhuriyet Savcısı unvanını kullanıyordu.

Bu ayrıcalık (!) özellikle gerici kamuoyunda tepki yarattı.

Şiddetle reddediyorlardı...

“Cumhuriyet” niçin sadece savcılar için varmış!

O halde cumhuriyet başbakanı, cumhuriyet bakanı, cumhuriyet valisi, cumhuriyet hakimi, devleti yurt dışında temsil eden cumhuriyet büyükelçisi de olsun!

Listeleri uzayıp gidiyordu.

★★★

Uzayan tartışmalar Atatürk’ün huzuruna taşındı...

Yıl 1924... Atatürk devreye girdi...

Bozkurt’un bu konuya açıklık getirmesini istedi...

Ve Adalet Bakanı bütün zamanlara ışık tutacak şu sözleri söyledi:

“Paşam, devletin her kademesinde görevli olanlar yanlış yapabilir. Hukuk dışına çıkabilirler. Onları, devleti, milleti ve bütün kesimleri kucaklayacak olan savcılardır. Gerekenlerden ‘Cumhuriyet’ adına hesap soracak olan da yine savcılardır. Onun içindir ki sadece savcılar için ‘Cumhuriyet savcısı’ denilmelidir.”

Atatürk onun bu sözlerinden memnun kaldı ve yanıtını üç sözcükle verdi: “Devam et Bozkurt.”

★★★

Bizim Cumhuriyet savcılarımız emir kulu değil, siyasetin oyuncağı hiç değil! Devlet ve milletle birlikte hak, hukuk ve adalet kavramları da uzun yıllar önce onlara emanet edilmişti.

Yargının saygınlığı, memleketin esenliği de öyle.

Savcılarımızın kendilerine genç Cumhuriyetimiz tarafından yıllar önce verilmiş olan bu saygın ve onurlu unvanın değerini mutlaka bildiklerine hepimiz inanıyoruz!

Öyle değil mi efendim yani!