“Reformlarla, askeri gücün doğru ve uygun yönetimindeki emir-komuta düzeninin zarar gördüğünü, askeri gücün teşkilatlanma prensiplerinin dışına çıkıldığını, askeri gücün tamamlayıcı müesseselerin bütünlükten koparıldığını görmekteyiz.”

Bu tespit, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında FETÖ’cüler tarafından gözaltına alınan Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın “Güç Mücadelesinde Türkiye (Kırmızı Kedi Yayınevi)” isimli yeni kitabından. Ünal, 15 Temmuz sonrasında oluşan “yeni Türk Silahlı Kuvvetleri” konusunda net eleştiriler dile getirmiş. 

Örneğin...

“15 Temmuz 2016 sonrası yapılan reformlar; düzgün sivil-asker ilişkileri ve mutabakat çerçevesinden tamamen uzak olduğu gibi, askeri gücün temel teşkilatlanma prensiplerini ve uygun yönetim ilkesini değiştiren bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

“Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ), devletin diğer kademelerine sızdığı gibi TSK bünyesine yıllar içinde sızması sonucu yaşanan darbe girişimi sonrasında, sivil otorite Olağanüstü Hal kapsamında TSK bünyesinde çok ciddi reform adımları atmıştır. Reform yapılması yadırganacak bir süreç değildir ancak yapılan reformların askeri gücün savaş yeteneğini zayıflatmaması, aksine güçlendirmesi gerektiği daima akılda tutulmalıdır.”

O günleri hatırlayalım.  

15 Temmuz sonrası TSK ile ilgili olarak Kanun Hükmündeki Kararnamelerle (KHK-668, 669) hayata geçirilen yapısal değişikliklerde:

- Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığı’na bağlandı.

- Kuvvet Komutanları ayrı ayrı Milli Savunma Bakanı’na bağlandı.

- Kuvvet Komutanlıkları ve Genelkurmay’a bağlı Askeri Okullar Kuvvet Komutanlıkları ve Genelkurmay bünyesinden çıkarılmış, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı Milli Savunma Üniversitesi’ne bağlanmış, askeri liseler kapatıldı.

- Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte Genelkurmay Başkanı da kuvvet komutanlıklarına paralel olarak ayrıca Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı.

Emekli Orgeneral Abdin Ünal bu değişliklerle ilgili diyor ki:

Abidin Ünal

“Askeri gücün üzerinde demokratik kontrol tesis etmek amacı ile izah edilen bu reformlar, daha ziyade darbe önleyici tedbirler olarak göze çarpmaktadır. Askeri gücün asli ve destek unsurlarının adeta farklı siyasi/sivil otoriteler arasında paylaştırılmasını, askerin muharebe gücünü zayıflatan ve hatta askeri sistemin siyasallaşmasının yolunu açan uygulamalar olarak görmek pekala mümkündür.”

Pentagon sistemine benzer bir yapı

Abidin Ünal, “reform” diye tanımladığı bu değişikliklerle ilgili şu tespiti de yapmış: “Yapılan reformların ABD’nin Pentagon sistemine benzer bir yapıyı oluşturmakta olduğu müşahede edilmektedir. Ancak Pentagon sisteminde ABD Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanlarından oluşan konseyin başkanıdır. (Chairman) ve kuvvet komutanlıkları üzerinde, bizim anladığımız şekilde ‘Silahlı Kuvvetlere’ komuta yetkisine sahip değildir. Kuvvet komutanlarının yetkileri de bizdekinden farklı olup, özetle ‘kuvveti hazırlamakla’ sınırlıdır. Kuvvet komutanları, küresel ölçekte oluşturulan bölgesel muharip komutanlıklarının ihtiyaç duyduğu kuvveti onlara tahsis etmekle yükümlüdürler ve bu kuvvetler üzerinde komuta yetkileri yoktur. Komuta yetkisi başkana ve bölgesel komutana aittir.”

Kitapta yanıtını aldığımız sorulardan biri de şu: “ABD’nin bölgesel komutanlıklar sistemi Türkiye’nin savunma ve güvenlik çıkarlarına uygun düşüyor mu?” Org. Ünal, “Düşmez” diyor ve anlatıyor: “Çünkü Türkiye’nin kendisi ve çevresi tek harekat alanı olup, tüm muharip birliklerin tek komutanlıktan sevk ve idare edilmesini gerektirmektedir. Bu durum en azından Deniz ve Hava Kuvvetleri için daha önemli olmakta, kuvvetlerin yapay olarak bölgesel komutanlıklara bağlanması uygun düşmemektedir. Özetle, Türkiye bağlamında; Cumhurbaşkanı’nın TBMM adına Başkomutanlık statüsünü temsil ederken, Anayasanın 117’nci maddesi gereği ‘TSK Komutanı’ olan Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının barışta ve savaşta ‘komuta yetkisi’ muhafaza edilmelidir. Böylece tüm askeri komutanlıkların aynı makama bağlı olması en doğru seçenek olarak ortaya çıkmaktadır.”

Yine hatırlatalım.

Subay, nasıl biri olmalı?

15 Temmuz sonrasında yapılan değişikliklerden biri de Astsubay Meslek Yüksek Okulları, Harp Okulları, Harp Akademileri ve Yüksek Komuta Akademisi’nin Milli Savunma Üniversitesi çatısı altında toplanması, sivil rektör ve dekanların yönetimine devredilmesiydi. Abidin Ünal’ın buna da itirazı var: “Aday personel seçimi merkezi olarak Milli Savunma Bakanlığı’na devredilmiştir. Ancak söz konusu öğrencileri astsubay, subay ve kurmay subay olarak yetiştirecek Kuvvet Komutanlıkları devre dışı bırakılmıştır. Personel seçimi merkezi olsa da subay ve astsubay yetiştirme kaynağı olan okulların tekrar askeri otoriteye bağlanarak, gerçek fonksiyonuna döndürülmesi elzem olmaktadır.

15 Temmuz sonrasında askeri okullarla ilgili olarak yapılmış olan reformların hedefi FETÖ benzeri bir tehdidin tekrar yaşanmaması olarak beyan edilmektedir. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek de kuramsal değerlendirmelerde darbe önleyici tedbirler bağlamında; ordunun üzerinde demokratik otoritenin tesisi dışında, ordunun yandaş hale getirilmesi, paralel ordu yaratma ve ordunun özerk yapısının zayıflatılması gibi tedbirlerin önerilmekte olduğudur. Bu süreç en azından subayın ve dolayısıyla ordunun siyasallaşması ile sonuçlanabilir. Orduda doğru insan gücü askerin siyasallaşmasını asla hazmedemez. Askerin ve öncelikle subay gücünün siyasallaşma riskinden uzak tutulması da milli bir görev olmaktadır.

“15 Temmuz darbe teşebbüsü de bir bakıma din kisvesi altında devşirilerek siyasallaştırılmış bir grubun ihaneti olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Unutmamak gerekir ki asker duruşuna sahip olan subaylar da bu darbenin bastırılmasında başat rol oynamıştır. Bu nedenle doğru insan gücü politikasının temel hedefi ‘asker duruşuna’ sahip uygun subay yetiştirmek olmalıdır.”

Peki nasıl bir subay?

Abidin Ünal’dan şu cümleleri aktaralım:

“Subay sorgulayıcı, araştırıcı ve yaratıcı olmalıdır. Subay Anayasa’nın demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlı olmalıdır. Subay Atatürkçü düşünceye sadık olmalıdır. Subay, milletin değerlerine sahip ve bu değerlere saygılı olmalıdır.”