Sevgili okuyucularım hem Türkiye’de hem de bizim basın dünyasında akıl almaz olaylar oluyor.

Yandaş olmayan gazeteciler ve yayın organları kimliğimizle korkunç bir iktidar baskısıyla yüz yüzeyiz.
Şimdi size bunun en son örneğini veriyorum.
Devletin Anadolu Ajansı (AA) bundan tam 95 yıl önce Nisan 1920’de kuruldu. Ulusal bağımsızlık savaşı başlamıştı.
Savaşın ve Anadolu’da olup bitenlerin bütün aşamaları AA’nın o dönemde kısıtlı koşullarda yaptığı yayınlarla dünyaya duyuruldu.
Ajans yeni Türk devletinin, özgürlük ve bağımsızlığın yükselen sesi oldu.

* * *

AKP dönemiyle birlikte Anadolu Ajansı da siyasetin eline terk edildi. Başına partici kadrolar getirildi.
Kendilerinden yana olmadığı bilinen deneyimli yönetici ve muhabirlerin tamamı ya kovuldu ya da emekli olmaya zorlandı.
Bir süre daha geçti...
Ve devletin Anadolu Ajansı tanıtım logosunu değiştirdi.
Önceki logo şöyleydi:
“Anadolu Ajansı.
Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk.
6 Nisan 1920.”
Atatürk’ün isminin orada bulunması herhalde sakıncalı (!) bulunmuştu ki,
siteden kaldırıldı.

* * *

Devletin ajansı özellikle son yıllarda partizanlığın ve keyfiliğin en büyük temsilcilerinden biri oldu.
Aynen TRT gibi, yandaş medya gibi...
Artık sadece iktidarın sesini yansıtıyor, işine gelen haberleri geçiyor, gelmeyenleri ise görmezden geliyordu. Tarafsızlığını yitirmişti.
Geçtiğimiz pazar günkü Sözcü’nün birinci sayfasında bir haber çıktı:
“Önce Atatürk’ün ismini AA’nın logosundan niye çıkardığınızın hesabını verin... AA’nın başındaki Şenol Kazancı kimdir?..”
Haberin iç sayfalardaki devamında ise bu devlet kurumunu yönetenler hakkında bir parça bilgi veriliyordu!
Habere göre Kazancı, Tayyip’in oğlu Bilal’in imam hatip okulundan arkadaşı ve AKP İstanbul gençlik kollarının kurucusuydu.
Hiçbir gazetecilik deneyimi yoktu.

* * *

Bir süre önce bizim gazetenin internet sitesinde “AA’da IŞİD sorusu” başlıklı bir haber yer almıştı. Devletin ajansı bu habere açıklama göndermek varken bir haber düzenledi, gazetemiz için ağır sözler söyledi.
Biz hem Fethullahçı terör örgütü, hem de PKK yandaşı idik!
Üstelik bu düzmece haberi ajansın yurtiçi ve yurtdışındaki bütün abonelerine servis ettiler!
Ancak ciddiye alan olmadı.

* * *

Şimdi belki soracaksınız “Peki sonra ne oldu” diye...
Devletin tarafsız olmakla yükümlü ajansı önceki gün bizim gazeteye kendince ceza kesti!
Nedir o ceza?
Haber akışını kesti. Yani Sözcü’nün aboneliğini hiçbir yasal ve resmi bildirimde bulunma zahmetine bile katlanmadan iptal etti!
Oysa gazetemiz aramızdaki sözleşme gereği olarak bu devlet kurumuna her ay 45 bin lira artı KDV ücret ödüyordu.
Bu nasıl iştir?
Bir devlet kuruluşu bu uygulamayı neye göre yapabilir?
Ajansı zarara sokmaya, gelir kaybına uğratmaya hakkı var mıdır?
Devletin bir kurumu böyle kişisel kaprislerle, ben yaptım oldu mantığı ile yönetilir mi?
Ama hiç merak etmesinler, biz böyle kof baskılardan korkacak, basın dünyasının bunların eline geçmesine göz yumacak birileri değiliz.
Bugünkü yöneticiler gider, yerine başkaları gelir. Zamanı gelince herkes hesabını verir.