Sevgili okurlarım,
Genel seçimin yarattığı gerilimli atmosfer, bazı hayati meselelerin gözden kaçmasına yol açıyor. Bunlardan biri de, Almanya Federal Meclisi’ne Ermeni iddialarını destekler nitelikte yeni bir karar tasarısının sunulmuş olmasıdır. Ancak, Alman Cumhurbaşkanı Gauck’un Berlin Katedrali’nde yapılan bir ayinde 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemesi ve Pontus ile Süryani “soykırımlarını” da Türk Milleti’nin sırtına yıkmaya yeltenmesi, sağır sultanın dahi duyduğu büyük medyatik bir olay oluşturdu. Bu gelişme, Yahudi soykırımının faili olan Almanya’nın bir suç ortağı aradığını ve Türkiye’yi bu role en uygun aday olarak gördüğünü bir kere daha ortaya koydu. Arkadan Rheinland-Pfalz Eyalet Meclisi’nde yer alan SPD, CDU ve Yeşiller partilerinin grupları, bu konuda bir ortak karar metni kabul ettiler. Ancak Türk medyası, bu gelişmeler karşısında kılını kıpırdatmayınca halktan da bir tepki gelmedi.
“Milli gururumuz bu kadar mı yozlaştı?” ve “Almanya Türkiye’yi yanına suç ortağı olarak çekme girişiminde başarılı olacak mı?” sorularını, dış politika konusunda tüm öngörüleri doğru çıkan emekli büyükelçi, bilge diplomat Sayın Şükrü Elekdağ’a yönelttim:
***
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Evet, yakın tarihin en büyük soykırımının sorumluluğunu taşıyan Almanya, suçluluk duygusu altında eziliyor ve kendine bir ortak arıyor. Vicdanını temizlemek için de dost Türk Milleti’nin tarihini haksız ve asılsız iddialarla kirletmeye çalışıyor. Peki bunda başarılı olacak mı? Bu soruyu yanıtlamak için önce Almanya’nın devlet ve hükümet olarak bu amaçla neler yaptığını dikkate incelememiz gerekiyor. Böyle bir inceleme bize, Almanya’nın, Ermeni iddialarının uluslararası planda tanınması ve desteklenmesi konusunda büyük çaba sarf ettiğini, Alman kurum ve kuruluşlarının bu amaca yönelik aktiviteleri heyecanla desteklediklerini gösteriyor. Yani, Alman Devleti’nin, Ermeni iddialarının dünyaca tanınması hususunda ulusal bir politika/strateji oluşturduğu ve ciddi bir bütçeyle bunu desteklediği tartışılmaz bir gerçek. Bu strateji uyarınca, Almanya’daki kurumlar sivil toplum kuruluşları (STK) son birkaç yıldır Almanya’da çok sayıda Ermeni tezlerini destekleyen faaliyet düzenlediler. 24 Nisan 2014 tarihinde Almanya’nın çeşitli şehirlerinde Ermeni derneklerinin inisiyatifi ve yerel makamların desteğiyle düzenlenen etkinliklere federal ve eyalet milletvekilleri katıldılar. Fatih Akın tarafından çekilen ve Ermeni soykırım iddiasını destekleyen “The Cut” filminin 16 milyon Euro tutarındaki bütçesinin 10 milyon Euro’su Almanya tarafından karşılandı. Ermeni “soykırımının” bayraktarlığını yapan Postdam’daki “Lepsius Evi”, devlet destekli bir kuruluştur. Misyonu 1915 olaylarının dünyaca soykırım olarak tanınmasıdır. Bu kuruluş, bu amaçla konferanslar ve etkinlikler düzenlemekte ve bu alanda yürütülen faaliyetleri maddi katkıyla desteklemektedir...
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Bu açıklamalarınız son derece çarpıcı ve mübalağa etmiyorum dehşet verici!.. Çünkü ben, dost ve müttefik bildiğimiz, en büyük ticaret ortağımız olan ve üç milyon soydaş ve vatandaşımızın yaşayıp çalıştığı Almanya’nın, Ermeni soykırım iddiasının dünya tarafından kabulünü sağlamak, yani Türkiye gibi dost bir devletin tarihini karalamak maksadıyla devlet bütçesinden büyük fonlar tahsisiyle propaganda merkezi kurmak gibi düşmanca bir harekette bulunacağını asla tasavvur edemezdim. Böyle bir durumla, ABD ile Fransa’da karşılaşmadık. Bu ne insafsız yaklaşım! Peki, bu merkeze neden Lepsius Evi deniyor?

Uğur Dündar'a çarpıcı açıklamalarda bulunan Şükrü Elekdağ, "Almanya'da yaşayan Türklere sesleniyorum, Ermeni soykırım yalanıyla mücadele için aklınızı ve kaynaklarınızı seferber edin. Kitlesel protesto yürüyüşleri düzenleyin" dedi.
BİZİ SUÇLAMAK İÇİN BİR PAPAZIN
SAHTEKARLIKLARINA SIĞINDILAR
Ş.E: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı basını, Alman Genelkurmayı’nı, Ermeni tehcirini Osmanlı devletine sadece önermekle değil, aynı zamanda yönetmekle suçlamıştı. Savaştan yenik çıkmış olmanın ezikliği altındaki Alman Hükümeti, bu suçlamaların yarattığı psikolojik baskıya karşı durabilmek, tehcir ve uygulamasında hiçbir sorumluluğu olmadığını belirtmek ve sorumluluğun sırf Osmanlılara ait olduğunu ortaya koymak amacıyla, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivlerindeki sadece işine gelen bazı belgeleri yayımlatma yoluna gitmiştir. Bu görevi üstlenen Türk düşmanlığıyla ün yapmış Protestan Papazı Lepsius yazdığı “Almanya ve Ermenistan 1914-18” (Deutschland und Armenien 1914-18) adlı propaganda amaçlı kitapla Almanları temize çıkarmış, Osmanlıları ise suçlamıştır. Papaz Lepsius’un kitabı hangi amaçla yazdığı ve bu maksatla ne gibi sahtekarlıklar yaptığı Alman tarihçiler Gotthar Jãske ve Fritz T. Epstein ile İngiliz tarihçi Ulrich Trumpener’in eserlerinde belirtilmiştir. Bir Alman araştırıcı yazar olan Hans Bath “Türke Wehre Dich” (Türk Kendini Savun) adlı kitabında “Türkenfresser” (Türk yiyicisi yaratık) adıyla tanımladığı Lepsius hakkında şunları yazıyor: “Lepsius, Almanya’da uzun bir mücadele ve çalışmadan sonra Türkler aleyhine bir kamuoyu oluşturmakta başarılı olmuştur. Hatta bugün bile birçok araştırmacı onun roman özelliği taşıyan yayınlarından faydalanmaktadır. Bir defa Lepsius, birinci asırlardan kalma kopkoyu Haçlı düşüncelere sahip bir papazdır. Bu Haçlılık ruhu ve düşüncesini her fırsatta, hem de açıkça ortaya çıkarıp işlemektedir. (...) Lepsius Türklere karşı vahşi ve acımasız bir kin sergilemekte katliamın, politik, ahlaki ve sosyal sebeplerini tamamen örtbas etmekte ve keyfi, sahte vahşet olayları sunmaktadır ”. İşte bu Lepsius’ün Birinci Dünya Savaşı sırasında Posdam kentinde oturduğu ev, Federal Hükümet’in maddi desteğiyle restore edilerek “Soykırım Araştırma Merkezi’ne dönüştürülmüştür. Belirttiğim bu hususlar, Türklerle Müslümanlar hakkında şiddetli önyargıya sahip bir din adamı olan Lepsius’ün ve tarihi kaynak olarak güvenilir olmayan yayınlarının Alman Hükümeti ve Federal Meclisi (karar tasarısında Lepsius’ün faaliyet ve görüşlerine yer verilmiştir) tarafından yüceltilmesinin, fevkalade büyük bir talihsizlik olduğunu ortaya koyuyor.
U.D: Şimdi Federal Meclis’e sunulan yeni karar tasarısına gelelim...
FEDERAL MECLİS’E SUNULAN YENİ
TASARI ÇOK AĞIR İFADELER İÇERİYOR
Ş.E: 2005 yılında Federal Meclis 1915 0laylarını “soykırım” olarak tanımlamayan, fakat Ermeni anlatımını benimseyen bir karar kabul etmişti. Federal Meclis’e 6 Mayıs 2015’te sunulan yeni karar tasarısı Dışişleri Komisyonu’nda ele alınmış, raportörler belirlenmiş, fakat Genel Kurul’a ne zaman sunulacağı henüz belli olmamıştır. Yeni tasarı, 2005 kararına kıyasla daha ağır ifadeler içermekte, “Ermenilerin neredeyse tamamen imha edilmesine sebep olan eylemleri acı verici bulmakta”, “Ermenilerin planlı, organize bir şekilde sürgün ve imha edildiklerinden” söz etmekte, Almanya’nın tehciri durdurmaya girişmemesinden doğan suç ve sorumluğuna da vurgu yapmakta ve özellikle Ermeni sürgün ve imhasının sonraki nesillere aktarılması amacıyla ders kitaplarına girmesini önermektedir. Tasarıda henüz Türkiye’yi doğrudan soykırımla suçlayan bir ifade yer alamamış olup, bu husus tartışılmaktadır.
19 Nisan 2015 tarihli Süddeutsche Zeitung gazetesi, Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in verdiği demeçte “Federal Meclis üyelerinin ‘soykırım’ ifadesini kullanmalarını engellemeyeceğini” söylediğini öne sürmektedir.
U.D: Dışişleri Bakanı Steinmeier’in açıklaması, durumun hayli tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor. Peki, Almanya’da 40 bin Ermeni’ye karşılık, üç milyonluk bir Türk toplumu yaşıyor. Oradaki Türkler bu gelişmelere ciddi bir tepki gösterebildiler mi?
Tasarı kabul edilirse Almanya’daki Türkler çok zor durumda kalır!
Ş.E: Önce Türkiye’nin tutumuna bakalım. Cumhurbaşkanı Gauck’un soykırım suçlamasına karşı hiçbir tepki gösterilmedi. Bu durum Mehmet Akif’in şu dizelerini anımsatıyor: “Ey dipdiri meyyit (ölü) ‘iki el bir baş içindiri’/Davransana, eller de senin, baş da senindir./His yok, hareket yok, açı yok... leş mi kesildin?/Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.” Ankara’nın hali böyle... Almanya’da biraz hareket oldu, 25 Nisan’da Türk STK’ları tarafından Berlin’de10 bin kişilik bir protesto yürüyüşü düzenlendi. Ancak, bu tepki gayet cılız kaldı. Federal Meclis’ten geçmesi beklenen kararı engellemek için Türk-Alman toplumunun Berlin’de en azından 100 bin kişilik kitlesel bir protesto gösterisi düzenleyerek Alman Hükümeti’ne ve parlamentosuna gür sesli bir mesaj vermeleri gerekirdi. Almanya’da bugün geçmişe nazaran profili çok değişmiş bir Türk toplumu var. Türk kökenli nüfus içinde binlerce hukukçu, mühendis, mimar, akademisyen, işveren, bürok- rat ve sanatçı yetişmiş ve bunlar Alman toplumuyla kaynaşarak, kültürlü, bilgi donanımlı geniş bir entelektüel kesim oluşturmuşlardır. Ben buradan bu kesime sesleniyorum. Meclis’ten Türkleri soykırımla suçlayan bir karar çıkması halinde, bu, Möll’de ve Solingen’de ateşe verilen evlerde Türklerin diri diri yakılmasına ve 8 masum Türk’ün öldürüldüğü Neo-Nazi cinayetlerine yol açan hasta zihniyeti hortlatacaktır. Unutmayın, Neo-Nazi hücresinde 88 kişilik bir ölüm listesi bulunmuş ve Alman istihbarat makamlarının Nazi katillerle işbirliği yaptıkları da ortaya çıkmıştı. Bu bakımdan, Federal Meclis’ten soykırım kararının çıkması, Almanya’daki koyu ırkçı atmosferde Türk düşmanlığını körükleyecek ve Türkler için Almanya’da yaşamı çok daha riskli ve zor bir hale getirecektir. Bu bakımdan, EY TÜRKLER UYANIN ve örgütlenin!.. Ermeni soykırım yalanıyla mücadele için aklınızı ve kaynaklarınızı seferber edin. Kitlesel protesto yürüyüşleri düzenleyin.
U.D: Vahim olaylara işaret ediyorsunuz. Peki Alman Hükümeti bunları düşünemiyor mu?
Ş.E: Alman yöneticileri bu konuda sağlıklı düşünemiyor... Yoksa Dışişleri Bakanı Steinmeier, Federal Meclis “soykırım” ifadesini kullanabilir diye açıklama yapar mı? Meclis’teki tasarıda, Polonya’nın işgalinden önce güya Hitler’in (her türlü vahşeti mübah kılma anlamında) söylediği “bugün Ermenilerin yok edilmesinden bahseden var mı?” ifadesi yer alıyor. Oysa, Nürenberg Uluslararası Mahkemesi zabıtlarında böyle bir ifade yok. Mahkeme, gerçek dışı olan bu ifadeyi zapta geçirmemiş. Buna rağmen Meclis karar tasarısına yalan olduğu bilinerek bu ifade kaydedilmiş. Kötü niyet ve arkasında yatan kin ve nefret tüm çıplaklığıyla ortada!.. Bunun nedeni de, ilk soykırımı yapanın Hıristiyan Almanlar değil, Müslüman Türkler olduğunu vurgulamak. “Hitler’in soykırımı Türklerden öğrendiği” yolundaki tez, esasında, “Biz Hristiyanlar böyle kötü şeyler yapmayız, bunu Türklerden öğrendik” diyerek bir tür günahtan arınma metodudur.