Ağustos 2010...
Hatay Samandağ’ın Çevlik köyü sahilinde bir erkek cesedi karaya vurdu. Vücudu denizde kalmaktan lime lime olmuş, suratı balıklar tarafından yenilmişti, kimlik tespiti yapabilmek imkansızdı. Üzerinde siyah bir mayo şort, boynunda ortodoks haçı şeklinde kolye vardı.

*

Jandarmanın polisin kayıtlarında kayıp turist ihbarı yoktu. Ceset, Adana adli tıp kurumu morguna kaldırıldı. Dışişleri bakanlığı devreye girdi, ortodoks haçı vesilesiyle, Rus büyükelçiliğini bilgilendirdi. Fakat, Türkiye’de tatil yapan Rus turistlerden de kayıp yoktu.

*

Bir hafta geçti.
Ne arayan var, ne soran.
Kimdi bu ceset?

*

Bir hafta sonra... Bu defa Rus elçiliği, dışişleri bakanlığımıza başvurdu. Şam’daki Rus elçiliğinin verdiği bilgiye göre, Suriye’de bir Rus diplomatı on gündür kayıptı. Acaba onun cesedi olabilir miydi?

*

Lazkiye’den denize girse, Çevlik köyü sahiline vurması için 150 kilometre sürüklenmesi lazımdı. Örneği yoktu, bugüne kadar görülmüş şey değildi. Gene de bakalım denildi. Ve hadise, iyice enteresanlaştı... Çünkü, teşhis için ailesi değil, Rus istihbaratından yetkililer geldi.

*

Baktılar.
Evet, o dediler.

*

General Yuri Ivanov’du.

*

GRU’nun iki numarasıydı.

*

Rus istihbaratı dört gizli servisten oluşuyor. FSB iç istihbarat, SVR dış istihbarat, FAPSI iletişim-kripto, GRU askeri istihbarat... Bunların içinde, yurtdışında en çok casusa sahip servisin, GRU olduğu söyleniyor. Dokuz milimetrelik “Groza” isimli özel üretim tabancalarıyla, şakır şakır suikast düzenledikleri biliniyor.

*

52 yaşındaki general Yuri Ivanov, işte bu GRU’nun başkan yardımcısıydı.

*

Gölgeler dünyasının en gizemli, en ürkütücü adamlarından biriydi.

*

Bizi çok yakından ilgilendiren faaliyetleri de vardı. Çeçen liderlerden Gazi Edilsultanov, İslam Canibekov, Ali Osaev, İstanbul’da öldürüldü. Birini Başakşehir’de, birini Ümraniye’de, birini Zeytinburnu’da sokağın ortasında vurdular. Suikastçiler profesyoneldi, hiçbiri yakalanamadı. İstanbul’da sadece “inşaat faaliyetleri”yle ilgilenen AKP’nin dünyadan haberi yoktu. AKP’ye güvenip Türkiye’ye gelen Çeçen komutanlar tek tek ortadan kaldırılmıştı. Ve, bu işlerin hepsinin Yuri Ivanov’un emriyle gerçekleştirildiği sır değildi.

*

Peki, Suriye’de ne işi vardı?

*

Tartus, Rusya’nın kendi toprakları dışındaki tek deniz üssüydü. Aslında “üs” bile denemezdi. 1971’de kurulmuştu. Tedarik noktası olarak kullanılmıştı, yakıt ikmali filan yapılıyordu. Sığ bir limandı. Kuznetsov uçak gemisini boşver, Moskva gibi kruvazörler bile yanaşamıyordu. Sovyetler ekonomik olarak çökerken, iyiden iyiye ihmal edilmişti, sadece 50 denizci orada görev yapıyordu.

*

Türkiye’deki inşaat faaliyetleriyle ilgilenen AKP’nin henüz haberi yoktu ama... Rusya, Tartus’ta büyük bir inşaat kararı almıştı.

*

2010’da başlayan devasa çalışmayla... Liman derinliği artırılıyor, tamir bakım atölyeleri büyütülüyor, depolar kuruluyor, binlerce personel için binalar inşa ediliyordu. Alenen hazırlık yapılıyordu!

*

Rus askeri istihbaratının en güçlü adamı general Yuri Ivanov, işte bu Tartus’u denetlemek için Suriye’ye gelmişti.

*

Pufff...
Ortadan kayboldu.

*

10 gün sonra 150 kilometre uzakta Çevlik köyü sahiline vurdu.

*

Adli tıpta yapılan otopsiye göre, vücudunda silah izi yoktu, darp izi yoktu, suda boğulmuştu. Oysa, sporcu seviyesinde yüzücü olmasından vazgeçtik, bröveli dalgıçtı. Lazkiye’de serinlemek için denize girdi diyelim, ruh gibi peşinde dolaşan korumaları neredeydi?

*

Korumalarının plajda baygın halde bulunduğu, CIA-Mossad operasyonuyla kaçırıldığı, açık denizdeki sorgudan sonra normal ölüm gibi görünsün diye deniz suyuyla boğulduğu, tekneden atıldığı, cesedin bu nedenle Türk sahiline vurduğu iddia edildi. Böyle miydi? İşin orasını gazetecilerin bilebilmesi elbette mümkün değildi.

*

Bilinen tek gerçek şuydu:
Yuri Ivanov ölmüştü.
Ve, bu seviyede bir istihbaratçıyı öldürebilmek için, anca bu seviyede bir istihbarat servisi gerekirdi!

*

Tüm bunlar olurken...
Ağustos 2010’da...
Bizim asrın lideri ne yapıyordu?

*

Gaziantep mitingindeydi...
Sayın ahalimize bağıra bağıra anlatıyordu.
“Sevgili kardeşlerim, ne yaptılar, milleti korkuttular, Türkiye’nin üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili dediler, biz ne yaptık, onlar gibi vizyonsuz değiliz, biz geldik, bu anlayışı yıktık, Esad kardeşimle oturduk, iki dost, iki kardeş olduk, mayınları temizledik, vizeleri kaldırdık, kapılarımızı açtık, şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor, Halep’e gidiyor, Şam’a gidiyor, Halep’teki Şam’daki Lazkiye’deki Hama’daki Humus’taki kardeşim de cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Gaziantep’e geliyor, ne oldu, bütün o tehditlerin, o korkuların ne kadar boş olduğu ortaya çıktı, kim kazandı, Türkiye kazandı” diyordu.

*

Evet...
Suriye’de iç savaşın patlamasına ramak varken, Suriye’ye müdahale etme planlarını çoook önceden yapan Rusya, Tartus limanını savaş gemileri için büyütürken, Rus askeri istihbaratının en önemli adamının cesedi Türk sahillerine vururken, dünyanın en güçlü devletlerinin casusları, Suriye topraklarında “soğuk savaş” yürütürken... Bizim asrın lideri “yetmez ama evet” mitingi yapıyordu, “biz vizyonsuz değiliz, Esad kardeşimle mayınları temizledik, kapıları açtık, kim kazandı, Türkiye kazandı” diyordu!

*

Mission impossible yani.
Ekmek çarpsın impossible.