İzmir İtfaiyesi bünyesinde görev yapan Devrim Özdemir, Pınar Sunar, Hülya Doğan, Pelin Parlak, Şerife Güzel ve Aycan Piştof itfaiye bünyesinde olmaktan çok mutlu olan kadınlar... Kimi yazı işlerinde, kimi yangın biriminde bu mesleğe gönül vermişler. İnsanların canını ve malını korumak için görev başındalar.

Çoğu iş arama sürecinde belediyenin ilanına denk gelerek şansını denemiş. Sekiz yıldır itfaiyede görev yapan Devrim Özdemir ilk kadın itfaiyecilerden biri. İlk günleri şöyle anlatıyor: “Göreve ilk başladığımızda teşkilattaki arkadaşların bizim varlığımıza alışması çok zor oldu. Ailem de gece nöbete kalıyor olmamdan rahatsız oluyordu. Ancak zamanla biz de onlar da bu duruma alıştık”.

Kendilerine her anlamda çok güveniyorlar ve akıllarında “erkek işi” veya “kadın işi” gibi bir ayrım yok. Sanılanın aksine erkeksi bir tavır ve görünümde değiller. Hepsinin bakımlı oluşu dikkat çekiyor. Kadın nerede olursa olsun dokunduğu yeri güzelleştiriyor ve saygınlık kazandırıyor. Kadın itfaiyeci sayısı arttıkça erkek itfaiyecilerin tavırları değişmeye başlamış. Özellikle konuşurken kelimelere dikkat eder hale gelmişler. “Bizi kardeşleri gibi benimsediler, tam olarak bir aile ortamında gibi hissediyoruz kendimizi” diyorlar.

Kadın itfaiyecilere karşı “Ne kadar yapabilir ki” gibi bir ön yargı söz konusu. O nedenle yangın sırasında ekip arkadaşları tarafından fazla güven duyulmamış. Erkeklerin fiziksel olarak gücünü kabul etseler de sadece kas gücünün yeterli olmadığına vurgu yapıyorlar. Bu iş kas gücünden daha fazlasını, teknik eğitimi gerektiriyor. Bu eğitimi almış kişilerin başarılı operasyonlar yapabilmesi hem tecrübesi hem de yeteneklerine bağlı.

Tertip ve düzen açısından nasıl kadının varlığı belli oluyorsa, bu, olaylara bakış açısında da kendini belli ediyor. Eşi de itfaiyeci olan Pınar Sunar itfaiyecilik anılarını anlatırken bir ayakkabı atölyesindeki yangın vakasından bahsediyor. Söndürme tamamlandıktan sonra soğutma işlemi için içeri giren Sunar'ın sözleri kadının doğasını da yansıtıyor: “Atölyede binlerce yüksek topuk vardı. Ayakkabılar yanmıştı fakat topuklar olduğu gibi duruyordu. Topukların üzerine basa basa soğutma işlemini tamamladık; o kadar topuklu ayakkabının yanmasına inanılmaz çok üzüldüm”

ABD gibi gelişmiş ülkelerde itfaiyeciler kahraman olarak görülüyor ve büyük saygı duyuluyor. Türkiye'de ise itfaiyecilik, toplumun ve devletin gözünde hak ettiği değeri, saygıyı görmüyor. Hatta meslek bile sayılmıyor. Kanunlara göre itfaiyecilik 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda "Genel İdari Hizmetler" sınıfı içinde yer alıyor. Hem babası hem de eşi itfaiyeci olan Pelin Parlak, çocuğunun da itfaiyeci olmasını istiyor. Ancak o da bu mesleğin hakettiği saygıyı görmediğini düşünüyor. Parlak, özveri ile çalıştıkları mesleklerinin zorluklarını şöyle ifade ediyor: “İnsanlar burada tüm gün yattığımızı veya sadece kedi kurtarmaya gittiğimizi düşünüyor. Gün geliyor hiç uyku uyuyamadan, 24 saat görev yapıyoruz. Bazen bir yangını kontrol altına almamız, tüm operasyonu tamamlamamız ve geri dönmemiz saatlerimizi alıyor.”
Kadın itfaiyecilerin varlığından habersiz vatandaşlar, onları olay yerinde gördüklerinde oldukça şaşırıyormuş. Çoğu zaman kasklarını çıkarıncaya kadar onlara “Ağabey” diye hitap ediyorlar, kasklarını çıkardıklarında ise özür diliyorlarmış.