15 Aralık 2004 yılındaki toplantıda Avrupalı parlamenteleri, aralarında Türkçe "evet" yazısının da bulunduğu, tüm Avrupa dillerindeki "evet pankatlarını" kaldırarak, Türkiye'ye üyelik yeşil ışığı yakmışlardı. O toplantıda 407 Avrupalı vekil "Türkiye Avrupalıdır" tezini ortaya koyan "evet" oyu kullanırken, 262 vekil hayır demişti.
n_106485_1

Bundan sadece iki gün sonra, 17 Aralık 2004'te ise, asıl resmi karar, AB'nin devlet ve hükümet başkanlarından gelmiş, "Türkiye üye olabilir" yazılı ortak açıklama ile, üyelik müzakereleri için 3 Ekim 2005 tarihini hedef olarak koymuştu.
İLGİLİ HABERSon dakika... AP: Türkiye ile müzakereler dondurulsunSon dakika... AP: Türkiye ile müzakereler dondurulsun


MELİH GÖKÇEK, GÜNDÜZ GÖZÜYLE HAVAİ FİŞEK BİLE ATTI

O dönemde Avrupa Birliği ile ilişkiler, AKP iktidarlarının gündeminin başında yer alıyordu.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, tam üyelik müzakere tarihini alabilmek için kilometrelerce yol katetmiş, Avrupa ülkelerinin liderlerini, vekillerini, kimi zaman tek tek görüşerek, ikna etmeye çalışmışlardı.
AKP'nin ajandasının en üst sırasına koyduğu AB ile ilişkilerde, alınan "müzakere tarihi", o dönemde iktidar partisini o kadar memnun etmişti ki, AKP'li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek bir ilke imza atmış, AB'nin kararını Ankara'da gündüz gözüyle havai fişekler atarak kutlamıştı.
Güneş altında o havai fişekler pek görülmese de, başta Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ün "zafer" açıklamaları, tüm ülkede "bayram" havasına neden olmuştu.

MÜZAKERE BAŞLAMASI İÇİN SAATLER "DURDURULDU"

Ancak 2004'teki "müzakereler başlasın" kararından, müzakerelerin resmen başlayacağı tarih olan 3 Ekim'e giden yol da, Türkiye-AB ilişkilerinin her dönemimnde olduğu gibi, zorluklar ve sıkıntılarla dolu oldu.
Türkiye, AB'nin müzakerelerin başlaması için ortaya koyduğu kriterleri son anda, koyulan hedefe saatler kala yerine getirebildi.
O kadar ki, AB'nin son dakikada ortaya koyduğu yeni ve beklenmedik zorluklar, hiçbir ülkeye daha önce uygulanmamış siyasi kriterler nedeniyle, bir ara müzakerelerin belirlenen tarihte, 3 Ekim'de başlayamaması bile sözkonusu oldu. Kıbrıs konusunda ve Türkiye'nin "statüsünde" yine sorunlar çıktı, bu nedenle Türk heyeti müzakerelerin resmen başlama töreninin yapılacağı Lüksemburg'a gidişi geciktirdi.
O dönemde AB dönem başkanı olan İngiltere'nin bulduğu son dakika formülleri ile Türk heyeti Lüksemburg'a yola çıkmaya ikna edildi.

Ancak saat geç olmuş, Türk heyeti Lüksemburg'a müzakerelerin başlaması için belirlenen 3 Ekim bittikten hemen sonra, gece saat 24.00'ü geçince varabilmişti.

Burada da çözümü yine "İngiliz pragmatizmi" buldu; 23 Ekim tarihinin dönem başkanı olan "İngiltere'nin saatine" göre belirlenmesi gerektiği fikri ortaya atıldı. Saatler buna uygun olarak "durduruldu". Ve böylece aslında tören 4 Ekim'in ilk saatlerinde yapılmış olsa da, kayıtlara "3 Ekim" olarak geçirildi.

SORUNLARLA DOLU MÜZAKERELER

Türkiye ile AB arasındaki müzakereler bundan sonra birkaç yıl öngürüldüğü şekilde devam etti. Arada bazı siyasi ve teknik sorunlar çıksa da, diplomasi yoluyla bu sorunlar aşılabildi.
Aşılamayan ise, 2004 yılında, Türkiye'nin tüm uyarılarına rağmen ve çözümlenememiş siyasi sorun görmezden gelinerek AB'ye dahil edilen Kıbrıslı Rumlar'ın uzlaşmaz tavrı oldu.
Rumlar, Türkiye ile AB arasındaki pekçok müzakere başlığının başlamasına "veto" koyarken, açılan başlıkların kapatılmasını da yine Kıbrıs sorununda çözüm kriterine bağladılar.
Kıbrıs'ta bugüne kadar bir çözüm bulunamadığı için de, türkiye ile AB arasındaki 30'dan fazla müzakere başlığından sadece bir tanesi, müzakerelerin başladığı tarihte açılan ve "sembolik" kabul edilebilecek "bilim ve araştırma" faslı hariç, hiçbir başlık kapatılamadı.
Yine o dönemde Fransa'da iktidara gelen Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy de 5 başlığa veto koymuş olsa da, Sarkozy'nin görevi bırakmasının ardından Fransız vetosu kaldırıldı. Ancak Rum vetosu hala devam ediyor.

2011'DEN SONRA GİDEREK BOZULAN İLİŞKİLER

Türkiye-AB arasındaki müzakere süreci, aksayarak da olsa, 2011 yılına kadar sürekli gelişme trendindeydi.
Ancak 2011 sonrasında AKP iktidarının Türkiye'de başlayan kişisel özgürlüklere yönelik bazı hamleleri ile "gelişme dönemi" yerini, önce "duraklamaya", ardından da "gerilemeye" bıraktı.
Özellikle son iki yıl içinde, AKP hükümetinin basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve siyasi özgürlükler konusunda, terörü bahane göstererek attığı adımlar, AB ile ilişkileri kopma noktasına getirdi.
Ankara, Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sesinden AB'yi sert sözlerle teröre destek vermekle suçlarken, AB'den de "Türkiye yasakçı ve anti demokratik uygulamalarla üye olamaz" sesleri giderek daha yüksek perdeden dile getirilir oldu.
Son olarak 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gelen olağanüstü hal ile, onlarca gazete, dergi ve televizyonun kapatılması, kamuda savunma hakkı verilmeden yapılan toplu işten çıkarmalar, 15 Temmuz'la bağlantılı toplu gözaltı ve tutuklamalar ile işkence iddiaları, AB ile ilişkileri iyice gerdi.
Bu dönemde ilişkilerin devamını sağlayan en önemli unsurlardan biri, Türkiye'nin evsahipliği yaptığı 3 milyon Suriye mültecinin AB'ye gitmesini engellemesi karşılığında, AB'nin de vermeyi taahhüt ettiği 3 milyar Euroluk yardıma ilişkin anlaşma oldu.
Ancak bu anlaşmanın uygulanmasında bile çok büyük sorunlar yaşandı.
son olarak, geçtiğimiz birkaç hafta içinde önce Cumhuriyet Gazetesi'ne baskın, ardından da aralarında Eş Genel Başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere, çok sayıda HDP'li vekilin tutuklanması, HDP'li belediye başkanlarının görevden alınıp tutuklanması, yerlerine kayyum atanması, AB ile ilişkileri kopma noktasına getirdi.
Avrupa parlamentosu'nda dün yapılan oylama da, böyle bir ortamda gerçekleşti. Ve sadece 12 yıl önce coşkuyla, pankartlarla Türkiye'nin üyeliğine 'evet" diyen Avrupalı Parlamenterler, bugün büyük bir oy çoğunluğu ile "Türkiye ile müzakerelerin dondurulmasına" karar verdiler.
Avrupa Parlamentosu'nun bu kararı "bağlayıcı değil." Yani karar, bir çeşit tavsiye niteliğinde.
Üyelik müzakerelerinin kaderini belirleyecek olanlar ise, AB'nin devlet ve hükümet başkanları.
Aralık ayında yapılacak AB devlet ve Hükümet başkanları konseyinde, Türiye'nin durumu da görüşülecek. Ancak beklenti, Türkiye'ye uyarılarla dolu bir metin çıkması dışında, AB ülkelerinin "üyelik müzakerelerine devam" kararı vermeleri.