Ülkemizde ABD gösteriminden tam 3 yıl sonra vizyona gelebilen ilk Star Wars filminin hemen öncesine odaklanan “Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi” beklentileri büyük ölçüde karşılıyor...

Elbette Hollywood yarattığı bir fenomenin etinden sütünden faydalanacak, devam filmlerini çekecek, hatta ‘öncesi’ filmleri de çekecek. Animasyon dizilerini yapacak, filmlerin aralarındaki dönemlere ait öyküler yaratacak. Sonra bunların hepsinin birden oyuncaklarını, bilgisayar oyunlarını, kupasını, posterini, atkısını şapkasını satacak... Çoğumuz da bile bile bu ticaretin içine her filmde düşeceğiz mecburen. Çünkü “Star Wars” evrenini ve bize yaşattığı duyguları seviyoruz. Çünkü “Star Wars” filmleri bize umut verir. İyiliğin önce içindeki kötüyü sonra da dışarıdaki büyük kötülüğü yenebileceği inancını aşılar izleyicisine. Çok farklı okumalara müsaittir. Din penceresinden, özgürlükçü sol anlayıştan, hatta radikal sağ penceresinden dahi okumak mümkün. Madem iyiliğin kötülük karşısında elbet bir gün kazanabileceği umudu bizim için önemli, o zaman yapılan her ankette, neden en sevdiğimiz karakter Darth Vader çıkıyor? Bu başka bir yazı konusu elbet, ama bu aynı zamanda gerçekten de insanın içinde bir kötü taraf olduğunu ve Vader’ın da bu tarafımızın bir simgesi olduğunu düşündürtmüyor mu?

rogue_one_3

“Star Wars” felsefesi, hikayeleri çok uzak bir galakside çok çok uzun bir zaman önce geçiyor gibi gözükse de dünya tarihinin en klasik politik hikayelerini barındırır. Parlamenter sistemi bitirip baskıcı bir rejim kuran imparator Palpatine’e karşı isyan başlatan ayrılıkçılar ve onlara destek veren ruhani güçteki ‘inançlı’ Jedi’ların hikayesidir bu.

Külliyat genişledikçe filmler üzerine farklı okumalar da yapma imkanı çoğalıyor elbette. Son yıllarda ters bir okuma giderek kendisinden daha çok bahsettirmekte mesela. Bu okumaya göre; aslında düzeni sağlayan İmparatorluk’tan şikayetçi olan bir halkın varlığı pek de görünmemekte ve asiler olarak izlediğimiz karakterler de teröristlik yapmaktalar. Obi-wan Kenobi daha ilk filmde Luke’a yalan söyleyerek onu kandırıyor ve ilk üçlemede Luke’un radikalleştirilmesini izliyoruz bu okumaya göre. Tartışmaya değer bir teori olabilir ama çocukluğunu elinde ışın kılıcı gibi salladığı bir sopayla geçirenlerin kolay kabul etmeyeceği bir okuma bu...

Rogue One’ın görevi

İzlediğimiz ilk “Star Wars” filminin finalinde asiler tarafından yok edilen Ölüm Yıldızı’nın planlarının nasıl ele geçirildiğini anlatan bu ‘ara film’in sonu bizi ‘yeni bir umut’a götürüyor gerçekten de. Orijinal üçlemedeki baba-oğul dramı bu sefer yerini, bir baba-kız dramına bırakmış. Zorla çalıştırılan mühendis Galen Erso’nun kızı Jyn Erso küçük bir ekiple birlikte büyük bir sorumluluğun altına giriyor. Görevleri Galen’ın mesajını takip ederek Ölüm Yıldızı’nın planlarını asilerin merkezine ulaştırabilmek.

“Rogue One” aynı jenerik ve müzikle açılmıyor belki ama Star Wars evrenindeki şimdilik yedi filmin arasına sorunsuzca yerleşebiliyor. Başlı başına izlendiğinde de heyecanlı bir operasyon filmi olarak kabul görebilecek bir yapıda kurulmuş hikayesiyle, çok da uğraşılmamış ve mizahi yönleri çok kısık tutulmuş olmalarına rağmen çabuk sevilebilecek karakterleriyle, eski filmleri hatırlatan kimi sürprizleriyle ve tabi ki Darth Vader’ın kısa ama etkili dahil oluşuyla “Rogue One” keyifle izlenen, trajik bir isyan öyküsü.

Son 40-45 dakikası da gerçekten heyecanlı. George Lucas’ın ‘üç farklı mekanda geçen paralel savaşlar’ kurgusunu yönetmen Gareth Edwards da aynen ve başarıyla uyguluyor mesela. Senaristlerden biri olan Christ Weitz’in filmografisinde “About A Boy” dışında, tuttuğum bir filmi yoktur. Onun da en büyük başarısı uyarlandığı romanın yazarı Nick Honby’ye aittir. Diğer senarist Tony Gilroy ise kuşkusuz ilk üç Bourne serisinin senaristi olarak aksiyon sahnelerinin zamanlaması ve ritmi konusundaki uzmanlığını çoktan kanıtlamıştı. Nitekim sonucunu bildiğimiz bir operasyonun yine de heyecan içinde izlenebilmesini büyük olasılıkla Gilroy’un varlığına borçluyuz. Bu arada eğer George Lucas yönetseydi bu hikayeyi çok daha farklı bir final izleyebilirdik. Çünkü Lucas, Lawrence Kasdan gibi usta bir senaristle bile zamanında iyi kahramanlarına kıyamadığı için az kavga etmemişti.

rogue_one_2

Star Wars evreninde kadın hareketi

Karakterler tabi ki böyle bir filme göre yeterince işlenemiyorlar. Çünkü senaristler devasa bir evrenin içinde yer alacak tek filmlik bir malzemede karakter değil, olay odaklı çalışmayı tercih etmişler doğal olarak. Ama en azından Jyn Erso’yu diğerlerinden daha iyi tanımamıza olanak sağlamışlar. Yetenekli İngiliz oyuncu Felicity Jones da karakterine duygusal rötuşlar yapabilmiş. Zor şartlarda büyümüş bir kız çocuğunun abartısız bir karşılığı olabilmiş. Ama aynı şeyi eşlikçisi Cassian’ı canlandıran Diego Luna için söylemek zor. Luna biraz fazla düşük profilli kalıyor. Hikayeye neredeyse Han Solo gibi giriş yapması da yanıltıcı ve hatalı olmuş biraz.

Ancak “Güç Uyanıyor”da da olduğu gibi Star Wars serisinde yeni filmlerle gelen bir feminist hareket var sanki. Bu iyi bir şey bir yandan da, çünkü ilk üçlemede Prenses Lea, yeni üçlemede de Kraliçe Amidala her ne kadar edilgen kadınlar olmasalar da Star Wars evreninin en gözde karakterleri olamamışlardı. “Güç Uyanıyor”un Rey ile “Rogue One”ın Jyn’i diğer altı filmdeki bütün kadın karakterlerin toplamından daha baskınlar.

Ekipte yer alan kör dövüşçü Chirrut’un savaşırken bir yandan da ‘güç’e tekerleme gibi dua etmesini sevmedim. Bir nevi tekbir getirme gibi göründü bana. Ayrıca Donnie Yen’in dövüş sahneleri de daha iyi çekilebilirdi sanırım... Arkadaşı Baze Malbus ise genelde savaş filmlerindeki ekiplerde gördüğümüz ağır makineli kullanan iri kıyım eleman görevi görmekte. Riz Ahmed’in de önlenemez yükselişi sürüyor. Pilot Bodhi Rook rolünde üzerine düşeni rahatça yapıyor. Bu filmin droidi ise, filmin düşük profilli mizah yönünü sırtlanan ve eski bir imparatorluk çalışanı olan K-250, bana Brad Bird’ün şahane animasyonu “The Iron Giant”taki robottan esinlenilmiş gibi geldi. Kötüler kadrosunda Ben Mendelsohn ise kesinlikle filmin en başarılı aktörlerinden biri. Harekete dayalı bir kötülüğü olmadığı için işi çok zor ama Avustralyalı oyuncu bu dezavantajdan çok büyük zarar görmemiş.

Mads Mikkelsen ve Forest Whitaker’ı da Star Wars evreninde izlemenin ayrı bir keyfi var doğrusu. Filmin birkaç güzel sürprizi daha var aslında. Mesela İngiliz aktör Peter Cushing’in “Yeni Bir Umut”taki haliyle tekrar canlandırılması yer yer bilgisayar ürünü olduğunu belli etse de hiç rahatsız etmiyor. Darth Vader’ın varlığı ise fragmanlardan da ilan edilmişti. Ama dahil olduğu sahneler enfes. Özellikle de sonuncusu...

rogue_one_1

1980’de izlediğimiz o ilk “Star Wars” filmi “Yeni Bir Umut”u daha anlamlı bir hale getiren bu ara film; yenilmez gibi görünen kötülüğe karşı isyan edebilmenin umut, cesaret ve fedakarlıklarla dolu bol engebeli bir yoldan geçtiğini anlatıyor.

2017’nin aralık ayında “Episode VIII”, sonraki yıl da bir “Han Solo” filmi izleyerek Star Wars evreninde dolaşmayı sürdüreceğiz. Umarız o günlere kadar da güç bizimle olur!

4 yıldız

Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi

Yönetmen: Gareth Edwards

Oyuncular: Felicity Jones, Diego Luna, Ben Mendelsohn

134 dakika, 7+

 BU ÜLKEDE KADIN OLMAK...

Gencecik yaşta evlendirilen kız çocuğu Elmas, kocası ve kayınvalidesinin esiri olmuş adeta ve sıkışıp kalmıştır. Kocasınla cinsel ilişkiye girmekten korkmakta ve kocası onu her zorladığında da çok acı çekmektedir. Bir gün bir şekilde patlama noktasına gelecektir elbet. Yolunun kesiştiği psikiyatr Şehnaz ise uzaktan mutlu gibi görünen bir evlilikte bunalmaktadır. Kocasıyla her konuda anlaşıyor gibi görünse de cinsel anlamda tatminsizdir. Şehnaz ve Elmas’ın cinsel dünyaları arasındaki bu zıtlık filme ingilizce adını (clair-obscure) veren resim sanatındaki ışık-gölge terimi gibi... Ustaoğlu bu resim tekniğini sık sık planlarında da uygulamakta. Filmdeki her şey diğer bir şeyin tezatı aslında, ama aynı resmin parçası. Şehnaz'ın kocası günlük hayatta Şehnaz'a destek ve sevgili gibi ama iş yatağa gelince sert ve bencil. Tıpkı Elmas’ın kocası gibi. O da günlük hayatında Elmas’a nazik davransa da, geceleri kızın acı çektiğini, korktuğunu bilmesine rağmen istediğini almak konusunda inatçı, sert ve bencil. Farklı sınıflar ve hayatlar içinde olsalar da iki kadının yaşadıkları birbirine benzemekte. Nihayetinde ikisi de kendi özgürlüklerini kendi karar ve yöntemleriyle ele geçirmeye karar verirler.

Filmin iki kadın oyuncusundan biri, Şehnaz rolünde Funda Eryiğit hem cesur hem de her zamanki gibi karakterinin doğru notalarına basmayı bilmiş. Ama Elmas rolündeki genç oyuncu Ecem Uzun tek kelimeyle büyüleyici. Özellikle de çocuk hastalanan üzerinde uygulanan oyun terapisi sahnesinde zirveye çıkıyor, tüyleri diken diken ediyor.

tereddut-ic

Yönetmen Yeşim Ustaoğlu'nun da yönetmenliğinin zirvesi bu film. Güney Afrikalı görüntü yönetmeni Michael Hammon’ın da katkısıyla bir Avrupa filmi gibi gözüküyor film baştan sona. Ustaoğlu’nun öyküsünün kimi merak edilen detaylarını seyircisinden esirgeyen bir tavır göstermesine ve filminin yoğun cinsellik içeren kimi sahnelerini kendi kendisine sansürleyerek çıkarma kararına rağmen izlenmesi ve tartışılması gereken bir film “Tereddüt”. Çünkü Şehnaz’ın cinsel tatminsizliğini anlatan bu sahneler ne kadar kırpılırsa karakter ve onun sorunu o kadar eksilir. Keşke yönetmen Ustaoğlu, cesaretle o sahnelere dokunmasaydı. Film 18+ alsa da çok etkilenmeyecekti. Zaten 18’in altındaki genç nesil böyle filmlere en baştan gitmeyi tercih etmiyorlar...

Bu konunun duyulmasının ardından yapılan tartışmaların sayesinde Yeşim Ustaoğlu’nun otosansürünün nedeninin 2013’te yapılan bir yönetmelik değişikliği olduğu anlaşıldı. Sinema Filmlerinin Desteklenmesi hakkındaki yönetmelikte yapılan sözkonusu madde aşağıdaki gibi yenilenmiş:

Madde 24 – Yapım ve yapım sonrası kategorilerinde destek alan projelerde değerlendirme ve sınıflandırma işlemi sonucu verilen işaret ve ibarelerin kullanılmaması, ticari dolaşıma ve gösterime sunulmasının uygun bulunmaması veya 18 yaş ve üzeri izleyici kitlesi için uygun görüldüğüne dair işaret ve ibare kullanılmasının zorunlu tutulması hallerinde bu projelere sağlanan destek geri alınır.

Demek ki Kültür Bakanlığı’ndan yapım desteği alan yapımcı ve yönetmen, bu desteği geri ödeme yükümlülüğünden kurtulmak için bu sansürü gerekli görmüş. Aslında pek çok Avrupa ve Hollywood yapımının farklı ülkelerde gösterilmek üzere birden fazla versiyonları olabilmekte. Bazı yönetmenler ve yapımcılar başka türlü kaygılardan dolayı bu kararları alabilmekteler. Bu örnekte ise farklı olan şey, bir sanat eserinin farklı versiyon ihtiyacının devletten alınan bir miktar para yüzünden olması.

Şu iki konuyu samimi bir şekilde soruyorum: Eğer 18+ bir film çekilecekse bu madde bilinerek neden bakanlığa başvuruldu? Bakanlık ise 18+ alan filme neden böyle bir ceza uyguluyor?

4 yıldız

Tereddüt

Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu

Oyuncular: Funda Eryiğit, Ecem Uzun, Mehmet Kurtuluş

105 dakika