Hocam Sadun Aren, faiz ile büyüme arasındaki ilişkinin simetrik olmadığını vurgulardı. Yani, yüksek faizin, büyümeyi yavaşlatma etkisi ile düşük faizin büyümeyi artırma etkisi ayna simetriği değildir derdi. Sadun Hoca bu ilişkiyi şöyle anlatırdı. Yüksek faiz, yatırımın finansman maliyetini artırır. Eğer bir yatırımın beklenen getirisi, kredi faizinden düşükse, o yatırım yapılabilir olmaktan çıkar. Bu yüzden yüksek faiz, birçok yatırımdan vazgeçilmesi sonucunu doğurur. Azalan yatırım harcamaları yüzünden, toplam talep düşer. Düşen talep de ekonomiyi yavaşlatır. Düz mantıkla düşünülürse, düşen faizlerin de yatırımları teşvik etmesi, artan yatırım harcamalarıyla toplam talebin artması ve dolayısıyla büyümenin hızlanması gerekir. Ancak kazın ayağı öyle değildir. Çünkü girişimciler, “belli olan geçmişe değil, belli olmayan geleceğe” bakarak karar alır. Eğer girişimci, gelecek hakkında kötümserse yani ürettiği malları, kârlı fiyattan satabileceğini öngöremiyorsa, faiz ne kadar düşük olursa olsun, borç alıp yatırım yapmaz. Faizler sıfıra hatta eksiye indi, niçin dünyada büyüme hızlanmıyor diye merak edenler, Sadun Hoca’nın bu gözlemini hatırlasın.

80 YILIN KISA İKTİSAT TARİHİ

Kabaca 50 yıl (1930-1980) boyunca dünyada “sol” iktisat görüşü hâkimdi. Hatta “her ekonomist, biraz komünisttir” denirdi. Pek tabii, bu solculuğun gerisinde 1929 Buhranı, II. Dünya Harbi ve sosyalist ülkelerin “yeniden diriliş” döneminde elde ettiği başarılar vardı. 1980’e gelindiğinde sanayileşmiş Batı’da (ABD ve Avrupa) “ücret-fiyat” sarmalıyla yükselen enflasyon, ekonomilerin yapışkan hastalığı olmuştu. Sosyalist ülkelerde ise bireysel girişim yokluğunun doğurduğu demodeleşme, verimsizleşme ve içten çürüme gizlenemez hale gelmişti. “İhtiyaç, icadın anasıdır” kuralına uygun olarak, kapitalist dünyada enflasyonla savaşmaya ağırlık veren “parasal iktisat” gelişti. Sosyalist ülkelerde de “kapitalist kurumsallaşma” başladı. Pek tabii her şey tıkırında gitmedi. Zaman, zaman yol kazaları oldu. Ama kabaca 30 yıl süren bir küresel zenginleşme dönemi yaşandı.

İKTİSAT, DURGUNLUĞU ORTADAN KALDIRMADA ÇARESİZ Mİ KALDI?

Son 8 yıldır dünya ekonomisinde bir sersemlik var. İşler çok kötü gitmiyor. Hatta toparlanma başladı demek yanlış olmaz. Ama özellikle reel ekonomiden pek anlamayan merkez bankacılıktan gelen iktisatçılar arasında bir “biz bu durgunluğu aşma sorununu çözemedik” ezilmişliği var. Chicago İktisat Ekolü’nün (parasalcılar) İmam-ı Azam’ı merhum Friedman “parayı bollat, enflasyon yükselir” demişti. Denizdeki kum kadar piyasada var, ama talebi patlatacağı söylenen “hemen al-kârlı çık” dedirtecek bir enflasyon yok. Çünkü ekonomi bisikletini hızlandırmak için iki pedala (para ve bütçe) da basmak gerekir. Görülüyor ki; merkez bankaları bu meseleyi tek başlarına çözemiyor. Mutlaka açık bütçe ile iç talebi kamçılamak gerek. Ona da mali istikrarı iyice bozacağı için pek cesaret edilemiyor.
Son söz: Durgunluk sürüyorsa, bunda da bir hayır vardır.