Gazoz kapağı, boş kutu, su şişesi, mandalina kabuğu, buruşuk kağıt, birisinin külahı, çakıl taşı, bira kutusu...
Sevimli birer kedi yavrusu gibi, buldukları her şeyle top oynaya oynaya maça gidiyorlar...
Durdukları yerde zıplıyorlar...
Kırmızı, sarı, lacivert, siyah, beyaz, bordo, mavi, yeşil...
Renk renkler...
Bir ağızdan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırdıklarında...
Gökkuşağı gibiler...

*

Sırf adını silmek için “Atatürk” stadyumlarını yıktılar, yerlerine AVM, çarşı falan yaptılar, yenilerine kendi isimlerini astılar...
Kazma, kürek, dozer, kepçe, canın isterse tribünleri yıkabilirsin...
Ama tribünlerdekiler...
Taraftarın renk renk oluşturduğu o muhteşem sevgiyi yık yıkabilirsen...

*

Onlara baktıkça, Hüsnü Arkan’ın şarkısı dolanıyor dilime:
“Biz bu limanda kaç kişiyiz
Sabahın işçisiyiz, güzeliyiz
Demiyiz, demlik gibiyiz
(...)
On çaydanlık çay içtik, deliyiz
Kendi yelkenimizin yeliyiz
Vallahi çiçeğiz, dağlarda biteriz
Bir türkü biliriz, söyler gideriz
(...)
Birazdan gün doğacak İstanbul
Hanım
Birazdan gün doğacak
Zamanın padişahına bizden selam söyle
Bütün başkanlara hayır...
(...)
Hakkın gemisi bu limandan geçecek
Başları, boşları alıp gidecek
Doluyuz biz
Bardak gibiyiz......”

*

Top, kale, hakem, saha, gol, puan önemli değildir...
Böyle zamanlarda tribünler önemlidir...
Ve tribünlerdekiler...
Diktatörler genelde futbolu diktatörlüklerini sürdürmek için kullandılar... Dünyada ilk kez Türk taraftar tribünlerde demokrasiye sahip çıkıyor...
Maç; Atatürk cumhuriyeti ile cumhuriyetimizi yıkmak isteyenler arasındadır...
Tribünler her gece inim inim inliyor:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz...”

*

Bu nida; başları ve boşları alıp gidecek...
Tribünlere iyi bakın...
Deliyiz...