Yap-işlet-devret modeli dünya çapında artık Türk modeli olarak anılıyor. Bunu söyleyen Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan... Ben olsam bununla övünmezdim. Hatta pek kimseye de söylemezdim.
Kuvvetle muhtemel “Bu yap-işlet-devret modelini Türkiye uyguluyor, düştüğü durum ortada... Geleceklerini ipoteklediler. Aman bu Türk modelini uygulamayalım” şeklinde konuşmuşlar, belli ki Bakan sadece “Türk modeli” kısmına denk gelmiş.
Tabii ki bu modeli dünyada uygulayan tek ülke biz değiliz... Lakin 2 milyar dolarlık köprüye 12 milyar dolarlık gelir garantisi veren başka ülke var mı acaba?
AKP iktidarı; “Cebimizden beş kuruş çıkmadan bunları yaptırıyoruz” diye övünürken sözleşme tutarının şimdilik bilinen miktarı 125 milyar dolar... İki katı daha yolda... Bu model halis muhlis AKP modelidir.

GAFLET-DALALET-AKIBET

İstanbul’un  birinci ve ikinci Boğaz köprülerini Süleyman Demirel ve Turgut Özal zamanında öz be öz vatandaşın verdiği vergilerle devlet yaptı, işletti, cayır cayır para kazandı, hâlâ para basıyor.
Ya şimdi? Yüzde yüz zam yapıp fiyatları ikiye katladıkları halde uygulanan Türk modeli sayesinde iki köprünün kazandığı para üçüncüye verilen garantiye yetmiyor. Üzeri de devlet bütçesinden yani vergilerimizden karşılanıyor.
Zaten bir dünya vergi veriyoruz. Maaşlardan kesiyor, ötv, kdv, harç toplanıyor, eldeki arsalar, madenler, akarsular satılıyor ve bütün bunların parasıyla bir köprüyü bile devlet yapamıyor!
En basitinden bir otomobil alırken bir otomobil parası da devlete ÖTV ve KDV olarak ödüyoruz. Yılda iki kez Motorlu Taşıtlar Vergisi de cabası... Muayenesi, trafik sigortası derken araba su ile çalışmıyor ya... Bir liralık benzin almak için iki lira da vergi ödüyoruz.
Bu durumun halk edebiyatında karşılığı vatandaşı ütmektir. Sahi ütülen para ile ne yapılıyor da projeleri özel şirketlere yaptırıp, senet verip, garanti para ödeniyor?

OSMANLI MODELİ

Kitap bize der ki; Yap-işlet-devret modelinin gelişmesinde iki önemli etken rol oynamıştır. İlki, kamu kaynaklarının artık ülke yatırım gereksinmelerini karşılamayacak bir duruma gelmiş olmasıdır... İkinci etken, büyük yatırım projeleri finansmanını önemli ölçüde dış kredilerle sağlayan hükümetlerin, dış finansman kaynağı bulmada tıkanma noktasına gelmiş olmasıdır.
Bu aynı zamanda Osmanlı’yı batıran imtiyazların benzeri bir sistemdir... Nitekim Osmanlı da, kendi ekonomik gücü olmadığından 1856’da vapur işletmelerini ve demiryollarını, 1860’ta İstanbul dolmuş arabalarını, 1869’da tramvayı, 1878’de havagazı dağıtımını, 1908’de elektrik dağıtımını aynı yöntemle devretmişti.
Hiç değilse o dönemde müşteri garantisi vermemişti Osmanlı... İşleten şirketler zarar edebiliyordu. Yap-işlet-hüplet-öyle devret denen Türk-AKP kırması modelde yeterli müşteri gelmezse zararı devlet karşılıyor ve paralar hüpletiliyor bununla da övünülüyor. Diğer ülkeler bakıp bakıp gülüyor.