Fetullah’a vidalı (şimdi bağlantılı anlamında iltisaklı diyorlar) subayların orduya sızmasına ve sızdırılmasına göz yumdu diye hakkında çok acı eleştiri yazıları yazıldı. Ancak Hilmi Özkök, elinde dosyalar, belgelerle; “Fetullah’çı yapılanmanın orduya sızmasının çok tehlikeli olduğunu” da anlattı. Yeniden AKP Genel Başkanı seçilen Tayyip Erdoğan da toplantı masasında dinledi. Ertesi gün, Genelkurmay Başkanı’nın uyarısını gazeteler yazınca İktidar partisinden bir bakan, “Biz bu sözleri dikkate bile almayız” diye özetleyeceğim açıklamalar yaptı.
Fetullah, korundu, kollandı.
Sızdıkça sızdı.
Askerlere bağırdılar.
Sen askersin, sus.
Otur oturduğun yerde.
Daha neler, neler dediler.
Arşivlerde var.
Çözüm süreci başlatılmış, “Analar ağlamasın” diye hiç kimsenin itiraz edemeyeceği slogan bulunmuştu. Askerler yine uyarıyordu: PKK silahını terk etmiyor, barış sürecini istismar edip silahlanmayı ve militan toplamayı hızlandırdı. Garnizonlarımızın önünden zafer işareti yaparak geçiyorlar.
Yine bağırdılar.
Sen sus askersin.
Doğu kentlerinde valiler aracılığıyla “askerin garnizondan ve polisin de karakollardan çıkmamasına” çok özel siyasi özen gösterildi.

*  *  *

Güneş battı, ay doğdu.
Ay battı, güneş doğdu.
Halk, aymazlığı anladı.
7 Haziran seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı ortaya çıkınca şimdi AKP Genel Başkanı Seçilen Tayyip Erdoğan, “Barış sürçeni bitiren” ve düşen oyları çoğaltmak için “kökünü kazıma” edebiyatını yeniden ısıttı.
Görev yine askerindi.
Yüksek dağlar, keskin uçurumlar, sisli, karlı, yağışlı, kamyon, cemse çıkamaz vadiler arasında mağaralara yuvalanmış terör örgütünün gücünü kırmak için TSK, dünyanın terörle en ağır şartlarda mücadele eden ordusu haline geldi.
Tehdit arttı.
Risk büyüdü.
Helikopter uçurmak.
Helikopter indirmek.
İhtiyacı çok arttı.
Helikopter pilotları yüksek gerilim hatlarını göremiyor, kaza kırım çoğalıyordu. Yüksek gerilim hattına takılarak düşen askeri helikopterlerde şehit sayısı 50’yi geçmişti. Helikopterlere radar tabanlı ya da lazer tabanlı engel tanıma sistemleri konması için 7 yıl önce Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca ihale açıldı. 7 yıl geçti, takılamadı. Helikopter pilotu olan teğmen Mehmet Ali Çelebi, “lazer engel tespit sistemi takılmış olsaydı düşme ihtimali azalırdı” diyor ve şunları ekliyor: “Ergenekon-Balyoz öncesi 1. Pilotlar genelde binbaşı seviyesindeydi. Geçmişe oranla daha genç silah arkadaşlarımıza 1. Pilotluk veriliyor. Helikopter pilotlarımız personel eksiğinden ötürü aşırı yoğun ve aralıksız çalışmaktadır. Üzerlerine büyük yük binmiştir. Şehit olan silah arkadaşlarımıza baktığımızda kumpasa uğramayan neredeyse yok” (ODATV haberi) Okurum elektrik yüksek mühendisi Abdullah Cenkçiler de bana, size duyurmam için şunları yazıyor: “ Tarım ilaçlama uçaklarının pilotlarını ikaz amacıyla yüksek gerilim hattı tellerine, gözle görülebilecek şeklide, belli aralıklarla kırmızı, beyaz renkli futbol topu büyüklüğünde anodik kaplı alüminyum ikaz küreleri yerleştirilir. Bu tip aparatlar, kendi enerji gereksinimini iletim hattından elektro-manyetik kupajla alan ve bir kere monte edildikten sonra nerdeyse hiç bakım istemeyen, lamba ömürleri 100.000 saat olan (geceleri ışıldayacağından yaklaşık 35 yıl) montajı kolay ve oldukça ucuz hayat kurtaran sistemlerdir”

*  *  *

Zırhlı makam Mercedesi sayısını çoğaltmayı, VIP uçak sayısını artırmayı, Ankara’ya çok pahalı, çok büyük Saray dikmeyi, İstanbul’daki eski padişah saraylarında da yer kapmayı hızla yaptılar. Helikopterlere lazer tabanlı sistem takılması ihtiyacının üzerinde de hiç durmadılar. Savunma Sanayi Müsteşarlığı ise 7 yıldır ihaleyi bir türlü yapamamış. Terör bölgesindeki yüksek gerilim hatlarına tarım ilacı uçaklarının güvenliği için başarıyla kullanılan “gece ışıklı ikaz küreleri” koymayı bile akıl edememiş.
Küm küm yapıyorlar.
Şehit cenazesinde ön saftalar!
Allah’ın gücüne gider.