“Ahmaklar! Memleketi, Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için bütün bu vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk bağımsızlığını feda ediyorlar.” (Atatürk, 1919).

Geçtiğimiz hafta ABD ile yaşanan vize krizinden sonra, Türkiye’de Amerikan karşıtı bir hava esmeye başladı. AKP iktidarının ve yandaş basının bu ani Amerikan karşıtlığı, ister istemez, siyasal İslamcıların Amerika’yla dansını; Adnan Menderes’in, Necip Fazıl’ın Amerika’ya bakışını, 68 Kuşağı’nı, 6. Filo’yu, “Kanlı Pazar”ı hatırlattı.
Bugünü anlamak için dünü okumaya devam edelim.

TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE

Atatürk, işgal yıllarında, “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla Amerikan mandasını ve İngiliz himayesini reddetti. “Biz, bağımsızlığımızı sağlamak için, tüm milletçe bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı tüm milletçe mücadeleyi gerekli görüyoruz” diyerek anti-emperyalist bir Kurtuluş Savaşı’yla Türkiye’nin tam bağımsızlığını sağladı.
Tam bağımsız Türkiye, Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre sonra maalesef yeniden emperyalizmin pençesine düştü.
II. Dünya Savaşı sonrasındaki Sovyet tehdidi, Türkiye’nin 1946’da ABD’ye yakınlaşmasına yol açtı.

CAMİDEKİ WELCOME MAHYASI

Türk-Amerikan yakınlaşmasının sembolü Misuri zırhlısı oldu. Şöyle ki: Amerika’da ölen Türk Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesi Misuri zırhlısıyla Türkiye’ye getirildi.
5 Nisan 1946’da İstanbul’a gelen Misuri zırhlısı, Amerikan Pasifik Cephesi Komutanı General Mac Arthur’un Japonya’nın teslim antlaşmasını imzaladığı meşhur bir gemiydi.
Misuri, I. Dünya Savaşı’ndan kalma Yavuz, Sultanhisar ve Demirhisar gemilerince Çanakkale’de karşılandı. İstanbul’da Kızkulesi önünde “Welcome” (Hoş geldiniz) pankartıyla selamlandı.
Misuri’nin gelişinin anısına PTT, “Missouri” adlı 3 pulluk bir seri yayınladı. TEKEL, 50 sigaralık özel sigara üretti. Hereke halı fabrikasında 18 küçük halı üretildi.
Misuri’nin gelişi öncesinde Karaköy-Beşiktaş sahili arasındaki evler ve Beyoğlu’ndaki bazı binalar boyandı. Taksim’e büyük bir Misuri resmi konuldu.
Gece kulüpleri ve barların önüne “Welcome” ve “Burada İngilizce konuşulur” yazılı tabelalar yerleştirildi.
Misuri mürettebatını en iyi şekilde “ağırlamak” için İstanbul genelevleri beyaza boyanıp hayat kadınları muayene edildi.
Misuri’nin gelişinde, İstanbul’da bir ilk yaşandı: Dolmabahçe Sarayı’nın yanındaki Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nin minareleri arasına “Welcome” mahyası asıldı.
Artık Sovyet Rusya ve Almanya’dan uzaklaşan Türkiye, sessiz sedasız ABD eksenine kayıyordu. Türkiye, Almanya’dan uzaklaşırken Irkçı-Turancılığı; Rusya’dan uzaklaşılırken de komünizm ve solu tasfiye etti. Bir taraftan Turancılıkla ve komünizmle mücadele edilirken, diğer taraftan ABD’nin bir dediğini iki etmeyen, “Amerikancı İslamcılar” yetiştirilecekti.

BAĞIMLI TÜRKİYE

1945-1947 arasında Türkiye, ABD ile tam beş antlaşma imzaladı. Bu antlaşmalarla ABD’ye geniş ayrıcalıklar verildi. Örneğin 12 Temmuz 1947 tarihli “Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Antlaşma”nın 2. Başlığı şöyleydi: “Türkiye Hükümeti, yapılacak yardımı belirlenmiş amaç doğrultusunda kullanabilecektir.” 17 yıl sonra, 1964 Kıbrıs bunalımında Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi bu antlaşma gerekçe gösterilerek önlendi. ABD Başkanı Johnson, 5 Haziran 1964’te Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği meşhur mektupta, 12 Temmuz 1947 antlaşmasını hatırlatarak Türkiye’nin ABD yardımıyla Kıbrıs’a müdahale etmesine izin vermeyeceklerini belirtiyordu.
22 Nisan 1947’de Truman Doktrini’nin, 4 Temmuz 1948’de Marshall Planı’nın kabulüyle Türkiye, tam bağımsızlığını kaybederek ABD etkisine girdi, giriş o giriş!

AMERİKANCI İSLAMCILIK

1946’da ABD eksenine kayan Türkiye’de zamanla anti-kominizim adeta resmi ideoloji haline geldi. Din, kominizim zehrinin panzehiri olarak görüldüğünden, 1947’den itibaren göz göre göre laiklik aşındırıldı. Demokrat Parti döneminde, akılcı, bilimsel eğitim kurumları Köy Enstitüleri ve Halkevleri kapatıldı. Buna karşın imam-hatip okulları yeniden açıldı. Atatürk’ün Türk Tarih Tezi’nin yerine Türk-İslam Sentezi geliştirildi. Yoğun bir dinsel söylemle 1950’de iktidara gelen DP’nin ilk icraatı ezanı yeniden Arapçaya çevirmek oldu. Laikliğin aşındırılmasıyla birlikte Türkiye’nin değişik illerinde Atatürk heykellerine saldırılar başladı. Bu saldırılar iyice artınca DP, 1951’de Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu çıkarmak zorunda kaldı. Adnan Menderes 1951’de İzmir’de “İnkılap softalarının yaygaralarına rağmen... Türkiye Müslüman bir devlettir ve Müslüman kalacaktır” dedi. O günlerde İslamcı Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Dergisi’nde, “Böyle bir sözü, hem de bugünkü şartlar içinde söyleyebilecek başbakanın kölesi olduğumuzu ilan etmekle şeref duyarız” diye yazdı. (Necip Fazıl Kısakürek, “Başbakana Hitap”, Büyük Doğu, s.48, 16 Şubat 1951, s.2). Aslında ABD, tam da Necip Fazıl gibi, İslamcı siyasete köle olacak anti-komünist ve Amerikancı müritler arıyordu. Nitekim Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Dergisi, Amerikan yardımına övgüler diziyor, komünizme karşı Amerika’ya yakınlaşmanın gerektiğini savunuyordu. (Habil Alem Pelister, “Türk-Rus Meselesi”, Büyük Doğu, S. 83, 5 Mart “1948, s.6,10,11). Necip Fazıl, hızını alamıyor, açıkça “Amerikan politikasını korumakla mükellefiz” diye yazıyordu. 17 Temmuz 1959 tarihli Büyük Doğu’da “Amerika, Dünya ve Biz” başlıklı baş makalesinde, çok çirkin bir benzetmeyle Türk-Amerikan ilişkilerinden şöyle söz ediyordu: “Biz Amerikan politikasını korumakla mükellefiz. Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından öteye geçemeyiz...” (Necip Fazıl Kısakürek, “Amerika, Dünya ve Biz”, Büyük Doğu, S. 20, 17 Temmuz 1959).

DP’NİN AMERİKANCILIĞI

Adnan Menderes de hep Amerikan etkisinde kaldı. Menderes döneminde Türkiye önce Kore’ye asker gönderdi, sonra ABD güdümlü NATO’ya, daha sonra CENTO’ya üye oldu. 1954’te ABD, Adana İncirlik Üssü’nü kurdu. 1959’da ABD, Türkiye’ye orta menzilli balistik füzeler yerleştirdi. DP, 1951’de Yabancı Yatırım Kanunu’nu, 1954’te Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu’nu, 1954’te Petrol Kanunu’nu çıkardı. Bütün bu kanunlarla Türk ekonomisi yeniden Batı kapitalizminin tontrolüne girdi. DP ayrıca ABD’ye geniş ayrıcalıklar veren çok sayıda ikili antlaşma imzaladı. DP, Batı ve ABD karşısında İslam dünyasını da hep yalnız bıraktı. Örneğin, 1956 “Süveyş Bunalımı”nda DP, İngiltere ve Fransa’yla birlikte hareket etti. 1958’de BM’de Cezayir’in bağımsızlık oylamasında çekimser oy kullandı.
1959’da, ABD yardım musluklarını kapatınca Menderes, Moskova’nın kapısını çalmak istedi. Ancak, 27 Mayıs 1960 müdahalesiyle devrildi.

67 YILLIK ORTAKLIK

1950’lerden itibaren Amerikancı-İslamcılık, Komünizmle Mücadele Dernekleri, Milli Türk Talebe Birliği, Aydınlar Ocağı, İlim Yayma Cemiyeti gibi kurumlar eliyle yaygınlaştırıldı. ABD, 1980’lerdeki Yeşil Kuşak Projesi ve 1990’lardaki Büyük Ortadoğu Projesi ve Ilımlı İslam Projesi için Türkiye’de Amerikancı-İslamcı ortaklar buldu. 1970’lerde Komünizmle Mücadele Derneği’nin İzmir ve Erzurum şubelerini açan Fetullah bu ortaklardan biriydi.
Türkiye, -kısa bir süre hariç- 1950’den 2017’ye tam 67 yıl Amerikancı-İslamcı (sağ) hükümetlerce yönetildi. Bu sürede Türkiye’de “Siyasal İslamcılık” ile “Amerikancılık” özdeşleşti. Demem o ki, 67 yıl boyunca Amerikancılık yapanların, bugün birden bire Amerikan karşıtı olabileceğini düşünmek saflık olur.

Yankee go home


1968’de ABD 6. Filo’su Türkiye’ye geldi. 6. Filo, Türkiye’de Misuri zırhlısı gibi karşılanacağını sanmıştı; ama çok yanılıyordu. Türkiye’deki bütün antiemperyalist güçler, 6. Filo’ya karşı bayrak açtı.
1960’larda gençliğin “devrimci” ve “Atatürkçü” kabarışı, 6. Filo’ya ve ABD askerlerine Türkiye’yi dar etti. İstanbul, İzmir ve Trabzon’da şiddetlenen 6. Filo karşıtı eylemler, Temmuz 1968’de zirveye çıktı. Urfa, Maraş ve Antep’in ruhu, Deniz Gezmiş’in deyimiyle “Yeniden Kuvvayı Milliyeci” ve “İkinci Kurtuluş Savaşçısı” gençlikte canlandı.
19 Temmuz 1968 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin haberine göre; 18 Temmuz’da 6. Filo’nun İstanbul’u ziyareti dolayısıyla çıkan olaylarda 32 genç tutuklandı. İTÜ’de rektör, dekan ve senato üyeleri toptan istifa etti. Ankara’da da Amerikalılara ait binalar taşlandı, camlar, vitrinler kırıldı. ABD Ankara Büyükelçiliği maslahatgüzarı W. Burdett, 6. Filo’nun ziyaretini kısa kesmesinin ve denizcilerin karaya çıkmamasının söz konusu olmadığını belirtti. Burdett, Amerikan denizcilerin başına gelecek bir olayın çok vahim sonuçlar doğuracağını, Türk-Amerikan ilişkilerini temelinden sarsacağını belirtti. (Cumhuriyet, 19 Temmuz 1968).
Buna karşın 1968 ve 1969’da Türkiye’de, ABD Büyükelçisi’nin arabasını yakmaktan, Amerikalı askerleri rehin almaya varan Amerikan karşıtı birçok olay yaşandı.
İTÜ yurdunda devrimci genç Vedat Demircioğlu’nun camdan aşağı atılıp öldürülmesi bardağı taşıran son damla oldu.
İstanbul’da hazırlıklar yapıldı, karaya çıkan ABD askerleri denize dökülecekti.

s2
16 Şubat 1969’da antiemperyalist gençler ve işçiler, Beyazıt’tan Taksim’e “Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü” başlattı. 40 bine yakın kişi toplanmıştı. En önde Türk Bayrağı, arkada ise şu pankartlar vardı: “Geldikleri gibi gidecekler”, “Emperyalizm ve yerli uşaklarına karşıyız”, “Öleceğiz, Atatürk’ün yolundan dönmeyeceğiz”, “Rezil Coni bir daha gelme”, “Amerikan iti toprağımızda havlayamaz” ve “Amerika’yla tartışılmaz, savaşılır”...
Taksim’de toplanan yüzlerce genç, Dolmabahçe’ye yürüyordu. “İstanbul, Amerikan genelevi, Türk kızları Amerikan cariyesi olamaz” diyen gençlerin etrafında kısa sürede halktan ve esnaftan binlerce kişi toplandı. Dolmabahçe’de yakalanan ABD askerleri yaka paça denize atıldı.

Kanlı Pazar

[caption id="attachment_2050311" align="alignnone" width="880"]Kanlı Pazar’ın en meşhur fotoğraflarından biri... Kanlı Pazar’ın en meşhur
fotoğraflarından biri...[/caption]

O günlerde İslamcı Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün Gazetesi, eylemci öğrencileri, “din düşmanı”, “vatan haini” gibi gösteriyordu. Örneğin, 12 Şubat 1969 tarihli Bugün Gazetesi, “Tarihimizin en kara günü” manşetiyle çıktı. M. Şevket Eygi, 11 Şubat günü Beyazıt Kulesi’ne kızıl bayrak çeken “kızıl komünistlere” hadlerinin bildirilmesi gerektiğini yazmıştı. 14 Şubat günü de Türk Talebe Birliği, “Bayrağa saygı toplantısı” yaptı. Bu sırada Komünizmle Mücadele Derneği, Türkiye’nin dört bir yanından insanları “Camiye Saygı” mitingi düzenlemek bahanesiyle İstanbul’a toplamaya başladı. Bu miting, 16 Şubat’ta 6. Filo’nun hemen karşısındaki Dolmabahçe Camii’nde yapılacaktı. Gerçek amacın camiye değil, ABD’ye ve 6. Filo’ya saygı ve bekçilik olduğu açıktı.
16 Şubat’ta İstanbul’da irticai bir ayaklanma tertiplendiği görülüyordu. Bugün Gazetesi’nde Mehmet Şevket Eygi’nin çağrıları kin ve nefret yüklüydü: “Büyük fırtına patlamak üzeredir. Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekûn bir savaş kaçınılmaz hale gelmiştir...”. “Komünizm küfrüne karşı derhal silahlan. İslam’da askerlik ve cihad ihtiyâri değil, mecburidir... Cihad eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur. Canını veren şehitlik şerefini kazanır... Ezanlar susturulmasın...”
Bir tarafta ABD emperyalizmine başkaldıranlar, diğer tarafta ise ABD emperyalizmine başkaldıranların başını ezmek isteyenler vardı. Din kullanılıyor, çirkin bir oyun tezgahlanıyordu.
16 Şubat 1969 Pazar günü İstanbul’da ABD’lileri bile şaşırtan bir olay yaşandı: Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolu’nun her yanından taşınan insanların bir bölümü Dolmabahçe’de demirli 6. Filo’ya ait bir gemiyi adeta “kıble” bilip namaz kıldılar. (Görülen manzara buydu). Tekbirlerle kılınan “cihat” namazından sonra, “Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganlarıyla Taksim’e yürüdüler.

s3

Taksim Meydanı’na giren korunmasız halk, karşısında birden bire bu “Amerikan cihatçılarını” buldu. Polisle birlikte halkın ve antiemperyalist gençlerin üstüne saldırıp ellerindeki bıçaklarla birçok kişiyi yaraladılar, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan’ı ise öldürdüler. Yetkililer olayı geçiştirmekle yetindiler.
Aslında “Kanlı Pazar”ın yaklaşmakta olduğunu gösteren bazı işaretler vardı. Örneğin, 23 Temmuz 1968’de Konya’da, emperyalizmi kınamak için yapılacak mitinge engel olmak isteyen eli sopalı ve yeşil sarıklı bir kalabalık; tekbirlerle Öğretmen Derneği Lokali’ni, TİP İl Merkezi’ni, üç kitapçı dükkanını, Yeni Konya Gazetesi binasını ve matbaasını, Yeni Kitap Basımevi’ni, bazı pavyonları ve Alaettin Tepesi’ndeki bir gece kulübü ile iki içkili lokantayı basarak tahrip etmişti. Olayda 14 kişi yaralanmıştı. Orduevine yapılmak istenen saldırı güçlükle önlenmişti. 24 Temmuz 1968 tarihli Cumhuriyet Gazetesi bu olayı büyük puntolarla “Konya’da Gericiler Ayaklandı” manşetiyle vermişti.

[caption id="attachment_2050312" align="alignnone" width="880"]Basında Kanlı Pazar... Basında Kanlı Pazar...[/caption]

Sözün özü şu: 67 yıllık Amerikancı- İslamcı gelenekten gelen, Menderesçi, Necip Fazılcı AKP, gerçekten anti-emperyalist, Amerikan karşıtı olabilir mi? Doğrusu şüpheliyim! Ancak Türkiye, eninde sonunda Atatürk’ün tam bağımsızlık yoluna dönmek zorundadır. Başka kurtuluş yolu yoktur.